​Resul Tosun
Gazeteci Yazar
TT

Berlin Konferansı'nın çağrıştırdıkları

BM‘nin savaş suçlusu ilan ettiği Halife Hafter başkent Trablus’a saldırdığında, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH), BM’den ve 5 ülkeden yardım istedi. Kimse kılını bile kıpırdatmadı.
Ne zamanki Türkiye bu çağrıya cevap verdi birden bire batı dünyası Libya sorunuyla ilgilenir hale geldi.
Özellikle de Türkiye malum anlaşmaları yapıp, asker gönderme tezkeresini çıkardığında ve de Rusya ile ateşkes çağrısı yaptığında batı dünyası iyice hareketlendi.
Almanya Şansölyesi siyaseti bırakmadan önce AB’ye bir liderlik daha yapıp Berlin Konferansı’nı düzenledi.
***
BM gözetiminde yapılan Berlin Konferansı sorunun çözümüne yönelik bir başlangıç, bir adım olma ihtimalini bünyesinde barındırıyordu.
Ancak Hafter tarafı meşru hükümet UMH ile anlaşmayı değil Trablus’u kuvvet kullanarak ele geçirmeyi ve Libya’ya hükmetmeyi hedeflediği için benzer toplantılara katılıyor ama atılması gereken adımı kesinlikle atmıyordu/atmıyor.
Ateşkes çağrısını önce reddetti, sora Rusya’nın baskısı üzerine Moskova’ya gitti, mutabakatı imzalama eğilimi gösterdi mühlet istedi ama imzalamadan kaçıp gitti!
***
Berlin konferansına da katıldı ama konferansı etkisiz hale getirecek adım atmaktan da geri durmadı.
Ne yaptı?
İşgal ettiği bölgedeki petrol limanlarını kapatarak petrol ihracını durdurdu!
Hem çözüm için Berlin’e gidiyor hem de çözümün önünü tıkayacak olan petrol ihracatını durduruyor!
Hafter bunları yaparken de kendi kararıyla değil arkasındaki emperyalist güçlerin ve o güçlerin kuklalarının telkiniyle yapıyor.
Moskova görüşmeleri yapılırken BAE büyük elçisinin yanından ayrılmadığı, Fransa’nın Libya içindeki önemli halk liderlerini Hafter safına geçmeleri için iknaa çalıştığı bilinen bir gerçek!
***
Bu arada Hafter’in son hamlesinin ne anlama geldiğine kısaca temas emek gerekir. Doğudaki petrol yataklarına hükmeden Hafter’in petrol gelirlerine sahip olmadığını hatırlatmakta fayda vardır.
Çünkü meseleyi bilmeyen televizyon gevezelerinin söylediği gibi Hafter petrol gelirlerine sahip değil. Evet o bölgeye hâkim ve petrol ihracatı devam ediyordu ama petrol paraları Libya Merkez Bankası’na yatıyordu merkez bankası da meşru hükümet olan UMH’nın kontrolünde.
Dolayısıyla Hafter petrol ihracatını engelleyerek aslında UMH’nın gelirlerini durdurmuş oluyordu!
***
Tekrar Berlin Konferansı’na dönersek.
Ev sahibesi Merkel, ‘kapsamlı bir plan konusunda anlaştık.’ dedi ama yayınlanan bildirgeye bakınca bu konferansın çözüme bir katkısının olduğunu söylemek öyle kolay değil.
BM Genel sekreterinin taraflardan oluşacak askeri konseyin Cenevre’de toplanacağını açıklaması bana Suriye Anayasa Komitesi’nin Cenevre toplantılarını hatırlattı. Suriye anayasa komitesi bir milim bile ilerleme kaydetmedi. Rejim Suriye’de sivilleri öldürmeye devam ediyor.
Hafter Berlin’e giderken emrindeki kabilelere ‘ Ben ateşkesi ve barış anlamasını imzalamayacağım, ama imzalamak zorunda kalırsam da buna siz kesinlikle uymayacaksınız.’ talimatı vererek gitti.
Dolayısıyla ne BM genel sekreterinin açıklaması ne de sonuç bildirgesi Libya sorununa müdahale edecek bir içeriğe sahip!
***
Sonuç bildirgesine gelirsek.
Bu bildirgeye göre, sanki Hafter ateşkesi kabul etmiş gibi, ateşkesin uygulanmasını kontrol edecek ve denetleyecek teknik komiteler kurması için BM'ye çağrıda bulunuluyor.
Bugüne kadar hiçbir sorunu çözememiş BM’nin kuracağı komite de kağıt üstünde bir komite olmaktan öteye geçmeyeceğini görmemek için kör olmak gerekir.
Yine bildirgeye göre merkezi ve sivil otoritenin kontrolünde birleşik bir Libya ulusal güvenlik sisteminin kurulmasını destekleniyor.
Bunu herkes istiyor. Ama Hafter istemiyor. Tek başına hükmetmek için savaşıyor.
Yine bildirge ateşkesin başlamasından itibaren taraflara ve destekçilerine askeri faaliyetlerine son vermeleri çağrısında bulunuyor. Güzel bir çağrı ama aynı çağrının yapıldığı zaman diliminde Hafter petrol kuyularını kapatarak cevap veriyor ve emrindeki güçler ve paralı askerler ihlallere devam ediyor. Hafter’i desteleyen ülkeler personel, silah ve mühimmat sevkiyatını sürdürüyor!
***
Berlin konferansı bildirgesi bir retorikten ibarettir.
Çözüm önce saldırmaktan vaz geçmeyen Hafter’in dizginlenmesi sonra da çözüm haritasının görüşülmesinden geçiyor.
Onun için de BM’nin, AB’nin ve Arap Birliği’nin meşruiyetini kabul ettiği UMH’nın isyancı saldırılara karşı desteklenmesi gerekiyor.
UMH başta yazdığımız gibi bu destek talebinde bulunmuş, Türkiye’den başka hiçbir ülkeden cevap alamamıştır.
Dolayısıyla da akan kanı durdurmak ve barışı sağlamak için Türkiye UMH ile yaptığı anlaşmaların gereğini yerine getirmeli ve UMH’nın davetine icabet etmelidir