Remzi İzzeddin Remzi
Mısırlı büyükelçi ve BM eski yetkilisi
TT

Yüzyılın Anlaşması ve Filistin rasyonelliği

‘Yüzyılın Anlaşması’ hakkında şimdiye kadar çok şey söylendi ve yazıldı. Genel olarak; anlaşmayı kurgulayanların, Filistinlileri küçümsediği, uluslararası hukuku ihlal ettiği ve İsrail'deki sağ siyasete hayal ettiği her şeyi verdiği, adil olmayan bir anlaşmasının kabul edilmesi karşısında Filistinlilere ekonomik destek adı altında rüşvet teklif ettiği, yönünde yorumlar basında yer aldı.
Son zamanlardaki olumsuz bazı açıklamaların dışında, Filistinliler oldukça zor koşullarda rasyonel davrandılar. Tabi bu geçmişte hata yapmadıkları anlamına gelmez, doğal olarak herkes hata yapabilir. Ancak genellikle imrenilemeyecek pozisyonlardaydılar, kimsenin onların yerinde olmak isteyeceğini hayal dahi edemem. Görünen o ki: Yüzyılın Anlaşmasını kurgulayanlar, Filistinlileri, konumu mükemmel ancak yapısı eskimiş bir binadaki kiracılar olarak değerlendiriyor. Ancak bu kişiler, Filistinlilerin hem toprağın hem de binanın sahibi olduğunu ve evlerinden çıkma niyetlerinin olmadığını görmezden geliyor. New York’ta yaşamış olan herkes, şehir yetkilileri ve büyük emlak şirketlerinin, topraklarından ayrılmak istemeyen arazi sahipleriyle baş etmek için, yasal yollar aramaya çalıştıklarını bilir.
Şimdi en önemli soru şudur: bugünün dünyasının gerçeklerini ve hâkim güç dengelerini göz önünde bulundurarak, ‘Yüzyılın Anlaşması’ ile nasıl baş edilebilir? Her ne kadar ABD süper bir güç olsa da, göz ardı edilemeyecek bazı gerçeklerle yüzleşmek zorundadır.
İlk olarak: Yüzyılın Anlaşması uluslararası hukuk ve meşruiyetle çelişmektedir. Dolayısıyla bir sonraki ABD yönetiminin bu anlaşmaya bağlı kalması oldukça zordur. ABD kamuoyunda mevcut yönetime karşı ciddi bir muhalefet vardır. Kongre’de ve özellikle medya sektöründe bölünme söz konusudur. Düşünce kuruluşları ve hatta Yahudi toplumu kendi içinde ‘anlaşmaya’ karşı bir bölünme yaşamaktadır. Burada hatırlatmakta fayda var, 6 Aralık 2019’da ABD Temsilciler Meclisi oy çoğunluğuyla 326 sayılı kararı almıştır. Bu karar, ABD yönetiminin, “Batı Şeria'nın tek taraflı ilhakını veya iki devletli çözüm olasılığını zayıflatan diğer adımları teşvik etmesine” itiraz niteliği taşıyordu.
Bu kararın ardından 7 Şubat 2020’de ABD Temsilciler Meclisi’ndeki Demokrat vekiller,  100’den fazla ismin imza attığı bir mektup yayınladı. Bu mektupta, ‘Yüzyılın Anlaşması’ olarak adlandırılan planın, işe yaramayacağı ve reddedildiği ifade edildi. Bu iki tutum, ABD’deki karar vericiler arasında Yüzyılın Anlaşması’nın uygulanabilirliği hakkında derin görüş ayrılıklarının olduğunu göstermektedir. ABD’deki bazı taraflar, İsrail’in tek taraflı adım atarak Filistin topraklarını ilhak etmesine karşı çıkmakta ve iki devletli çözümü desteklemektedirler.
İkinci olarak: ABD yönetiminin öne sürdüğü ‘anlaşmanın’ uygulanması, az sayıdaki müttefiki tarafından desteklenmektedir.
Üçüncü olarak: Yüzyılın Anlaşması İsrail’in içinde bile, farklı siyasi çevreler arasında ihtilaflara neden olmuştur.
Tüm bu veriler ışığında, Filistinlilerin karşı karşıya olduğu acil zorluk, herhangi bir İsrail hükümetinin en azından Kasım ayında ABD seçimleri gerçekleşene kadar "anlaşmayı" uygulamaya yönelik tek taraflı adımlar atmasını önlemek için çaba göstermesidir. ABD yönetimi Netanyahu’yu, İsrail’de Mart ayında yapılacak seçimlerden önce herhangi bir adım atmaması yönünde ikna etmiş gibi görünüyor. Her olay için ayrı kelam gerekir, dolayısıyla şu anda seçim sonuçlarını beklemekten başka yapılacak bir şey yoktur.
Birkaç hususu dikkate almakta fayda var: birincisi; İsrail’de Mart ayında yapılacak genel seçimlerde şu an ki muhalefetin bir koalisyon hükümeti kurma ihtimali vardır. İkincisi: ‘anlaşmanın’ zamanlaması, İsrail ve ABD seçimleriyle doğrudan ilgili olduğunu göz önüne sermektedir. Anlaşmanın temel hedeflerinden biri: İsrail’de Netanyahu’nun, ABD’de Trump’ın seçilme ihtimalini güçlendirmektir. Gelecek Kasım ayında Donald Trump’ın yeniden seçilmesiyle birlikte (ki öyle görünüyor) ‘anlaşma’ üzerine düşeni yapmış olacaktır. Trump’ın ‘bir şey ver ve bir şey al’ anlayışı karşılık bulduğu için, söz konusu anlaşmaya olan ilgisinin zayıflaması muhtemeldir.
Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var, Başkan Trump, Nisan ve Eylül seçimlerindeki başarısızlığının ardından Netanyahu’ya karşı mesafeli bir duruş sergilemişti. Nitekim ABD’nin ilişkisi şahıslarla değil İsrail devletinin kendisiyledir.
Mevcut aşamada, Filistinliler kritik bir kavşak noktasında durmaktadır. Ya Doğu Kudüs başkenti olan bağımsız bir devlet kurma yolunda çaba sarf edecekler, ya da öngörülebilir bir gelecekte çoğunluğunu Filistinlilerin oluşturacağı birleşik bir devlet çatısı altında yer almayı tercih edeceklerdir.
Filistinliler hayati kararlar alma aşamasındadır. Bu kararların bazıları daha önce hiç düşünülmemiştir. Bunlardan biri de, Filistinlilerin, İsrail içindeki soydaşları dâhil olmak üzere yeni ilişki biçimleri üzerinde kafa yormalarıdır.
Başkan Mahmud Abbas şimdiye kadar, özellikle Birleşmiş Milletlere ve uluslararası kurumlara yönelerek doğru kararlar almıştır. Böylelikle uluslararası toplumun şimdiye değin Filistin-İsrail meselesinde formüle ettiği çözüm önerilerinin referans alındığı tüm dünyaya gösterilmiştir. Aynı zamanda ‘Yüzyılın Anlaşmasının’ uluslararası meşruiyet ile çeliştiği de vurgulanmıştır. Filistin yönetimi, bu hassas denklemi gözetmeyi sürdürmelidir. Buna ek olarak Mahmud Abbas’ın İsrail içinde ‘anlaşmaya’ muhalif olan taraflarla temas halinde olması, eski Başbakan Ehud Olmert ile görüşmesi de son derece önemli ve olumlu adımlardır.
Sonuç olarak, Filistin yönetimi, bağımsız bir devlet kurulması yolunda, gerçek müzakerelerden yana olan pozisyonunu korumalı ve mutedil adımlar atmaya devam etmelidir. Filistinliler ‘barış yanlısı’ pozisyonlarını koruyacak olursa, uluslararası toplumun desteği de devam edecektir. İsrail eğer uluslararası meşruiyete meydan okuyarak, ABD Kongresi’nin kararına rağmen ‘Yüzyılın Anlaşmasını’ tek taraflı olarak uygulamaya kalkarsa, Filistinlilerin önünde bağımsız devletlerini kurmak için girişimde bulunmak dışında seçenek kalmayacaktır. Filistinlilerin alacağı kararlar, uluslararası toplumun özellikle ABD yönetiminin kararlarıyla şekillenecektir. Burada Arap Birliği’nin, uluslararası toplumun Filistin tutumunu destekleyecek kararlar almasındaki rolünü de dikkate almak gerekir. Filistinliler bu süreçte iç uzlaşılarını gerçekleştirmeli ve uluslararası desteği korumaya özen göstermelidir.