Hamad Macid
TT

Dini söylemi sarsmak değil yenilemek

Tarihi kayıtlar, Moğolların hükümdarı Cengiz Han’ın torunu ve onun izinden giden İlhanlı Hükümdarı Gazan Han’ın (1295-1304), babası Argun’un ölümünden sonra hükümdar olduğunda, Nevruz adındaki yardımcısının kendisine Müslüman olmayı önerdiğini anlatır.
Gazan Han bunu kabul eder ve bu vesile ile halka altın, gümüş ve inci dağıtılmasını emreder.
Daha sonra da İslam hilafetinin başkenti Bağdat'a saldıran, azgınlık edip bozgunculuk yapan Moğollar arasında İslam’ı yayar.
Moğollar zorba bir güce ama keskin olmayan bir düşünce yapısına sahiplerdi.
Bu nedenle, ne kadar zalim ve acımasız olursa olsun düşünce, güce galip geldi.
Moğollar mağlup ettikleri Müslümanların ideolojisinden etkilendiler. Mantık bunun aksini gerektirse de Moğollar yenilgiye uğrattıkları Müslümanların dini İslam’ı kabul ettiler.
Nitekim hem güce hem de düşünceye sahip Batı sömürgeciliği bunu yapmıştır. Bir toprağı işgal ettiğinde onunla birlikte ideolojisi aracılığıyla zihinleri de işgal etmişti.
Söz konusu Moğol hükümdarının İslam’a girmesini takiben bir dizi dikkat çekici olay yaşanmıştı.
Burada bizi ilgilendiren ve konumuzla alakalı bir tanesini aktaracağız. Rasyonel bir şekilde hareket etmeyi, davranışlarını ve sözlerini tartmayı bilmeyen, sonuçlarını düşünmeyen Müslümanlardan biri, babasının ölümünden sonra eşlerini alan Gazan Han’a: "İslam dini oğula babasının eşini nikahlamayı haram kılmıştır” demiş. Gazan Han, babasının eşleri arasında Bulgan Hatun adlı güzel bir kızı çok sevdiği için bunu duyunca neredeyse İslam’dan dönecekti ki maiyetindeki bazı kişiler ona: “Babanız Müslüman değildi. Dolayısıyla Bulgan Hatun ile evliliği doğru ve İslami şartlara göre kıyılmış bir nikah ile gerçekleşmiş değildi. Siz şimdi onunla İslam’a göre nikah kıyarsanız Bulgan Hatun sizin için helal olacaktır” dediler. Gazan Han da dedikleri gibi yaptı. Bu akıllıca tavsiye olmasa Gazan Han İslam’dan dönecek ve dedesi Cengiz Han gibi kan dökmeye, ülkeleri yakıp yıkmaya ve zulmetmeye geri dönecekti.
Bu bağlamda, akıllıca davranmanın ve hadiselerin dışı ile yetinmeyip sonuçlarını düşünmenin önemine işaret eden bir hadise daha anlatılır.
Rivayet edildiğine göre Şeyhülislam İbni Teymiyye (rh), bir grup arkadaşı ile birlikte içki içen bir grup Moğolun yanından geçmişler. Arkadaşları kendilerine müdahale etmek istediklerinde İbni Teymiyye onları durdurarak şöyle demiş: "Bırakın, onlar sarhoş oldukça insanlar onların kötülüklerinden selamette demektir. Çünkü onlar ayık olduklarında ancak bozgunculuk yaparlar."
Ateizm dalgasının güçlendiği, iyiliklerin sarsıldığı, sosyal medyanın tüm ahlaki ve fikri engelleri yıkmayı başardığı içinde bulunduğumuz dönem kadar insanların birbirlerine karşı hoşgörülü olmaya, akıllıca, rasyonel ve kibar bir biçimde davranmaya ihtiyaç duydukları bir zaman olmamıştır.
İşte “Dini Söylemin Tecdidi/Yenilenmesi” kavramından anlaşılması gereken de tam olarak budur. Yenileme, sabiteleri korur ve yöntemleri geliştirir. Muhatabının durumunu, içinde bulunduğu zaman ve koşullara göre göz önüne alır ve buna dikkat eder. Nitekim Halife Ömer bin Hattab (ra), kıtlık yaşandığı yıllardan birinde hırsızlara karşı had cezasını uygulamamıştır.
Birçok kişi, entelektüel, akademisyen ve medya mensubu dini söylemin yenilenmesinden eski temelleri sarsmayı ya da vazgeçmeyi anlıyorlar.
Yenilenmeyi bu şekilde anlayanlardan biri olan Kahire Üniversitesi Rektörü ile arasında düzenlenen ünlü münazarada el-Ezher Şeyhi bu yanlış anlaşılmaya şu son derece kısa ama anlamlı ve derin ifadeyle açıklık getirmişti: Yenilenme, eski binayı terketmek değil onarmak demektir.