Ali Tarakçı
Gazeteci
TT

Moskova Zirvesi bir başarısızlıktır!

Rusya bilerek ve isteyerek TSK'yı vurdu. Çocuklarımız öldü, yaralandı. Ve biz vurulma emrini veren Putin'in sarayında özel anlamı olan bir odada mutabakat metnini kabul ettik. Ve Suriye Arap Cumhuriyeti'ni mutabakat metnine sokarak ve Esad'la da görüşerek 10 yıllık kangren politikanın yavaş yavaş sonuna doğru geldiğimizi üstü kapalı ima ettik. Görünen o ki, iktidar, görüşmeyi ve mutabakatı kazanılmış bir zafer gibi iç kamuoyuna pazarlamak için hamasete ve çarpıtmaya devam edecek.
Moskova Zirvesi bir başarısızlıktır!

5 Mart Perşembe günü tükenmezhaber.com için kaleme aldığım, "Haysiyetsiz, onursuz, şerefsiz, hain" İstenilen hasıl olmuştur. Çekilebilirsiniz..." başlıklı yazımda, perşembe günü yapılacak Putin, Erdoğan görüşmesi öncesinde şunları yazmıştım:
"Gündem büyük ihtimalle, Rus ve rejim uçakları tarafından vurulan TSK ve şehitlerimiz, İdlib'deki gözlem noktaları, İblib'in akıbeti ve sivil halk ile ilgili güvenli bölge oluşturulması, M-4-5 karayollarının durumu, cihatçı terör örgütleri ile Suriyeli ılımlı muhalefet unsurlarının ayrıştırılması olacak. Ve Erdoğan, Moskova'dan istediklerini alamadan dönecek. Ve mutlaka iç kamuoyuna bunun başarısızlık değil bir başarı olduğuna yönelik bir başarı hikayesi de gerekmektedir. Bu çok büyük ihtimalle İdlib'den gelecek mülteciler için güvenli bölge oluşturulması olacaktır."
Ve dediğim gibi oldu.
Rejimin omuzlarında başlar kalmaya devam edecek
Erdoğan neler diyordu ve ne oldu?
Erdoğan, "rejim ve Esed" diyordu, mutabakat metninde Rejim "Suriye Arap Cumhuriyeti" oldu. Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'na "Esed ile görüştünüz mü" diyerek görüştüklerini açık etmiş oldu.
Erdoğan, "Rejim güçleri Soçi Muhtırası'nın sınırlarına çekilene kadar İdlib'deki sorun çözülmeyecektir" diyor ve ardından şu açıklamayı yapıyordu:
"Zalim rejimi yenilgiye uğratacağız. Belirlediğimiz sınırın dışına çıkmazlarsa omuzlarının üzerinde baş kalmayacak."
***
Cepheye gitmeye ve şehit olmaya hazır olan, iktidarın ortağı Devlet Bahçeli ise, "27 Şubat için tazminat ve özür gündeme getirilmeli. Esad koşulsuz geri çekilmeli. M4 ve M5 karayolu müştereken korunmalı. Siyaset ve diplomasi başardı, başardı. Olmazsa Türk ordusu soluğu Şam'da almalı. Esad'ın kafasına çuvalı geçirip, son darbeyi indirmelidir" diyordu.
Muhalefet ise derhal ateşkes yapılmasını, askerlerimizin Suriye'den çekilmesini ve Esad'lı görüşülmesini istiyordu. Ve ne hainlikleri ne de şerefsizlikleri kalıyordu.
Ve ateşkes imzalandı.
Anlayacağınız iktidar muhalefetin çizgisine geldi. Esad'la görüşülmesini, TSK'nin İdlib'den çekilmesini isteyen ana muhalefetin başına; “Hain, şerefsiz, alçak” deniliyordu. Hayatın gerçekliğinin şakası farklı oluyordu. Birkaç yıl kalmadan İdlib'den de çekildiğimizde, o hakaret sözlerini bir kez daha konuşacağız.
Suriye'de askeri çözüm olmayacak, ne olacak?
Ve perşembe günü Putin, Erdoğan zirvesinden şu kararlar çıktı:
Ateşkes.
Rejimin adı Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne olan kuvvetli taahhütleri yenilendi.
BM Güvenlik Konseyi tarafından terörist olarak tanımlanan tüm grupların ortadan kaldırılmasına yönelik kararlılık.
TSK gözlem noktalarının sahadaki durumunu kontrol etme değil, ateşkesi kontrol etmekle yükümlü olduğunun altı çizildi.
M 4-5 karayollarının kontrolü Rusya'ya geçti.
M-4 karayolunun kuzeyinde 6 kilometre ve güneyinde 6 kilometre derinliğinde güvenli koridor tesis edilecek.
(Perşembe günü yazdığım yazıda bunun olabileceğine dikkat çekmiştim.)
Ve mutabakat metninde yer alan en önemli madde ise şuydu: Suriye ihtilafının askeri çözümünün olamayacağının ve ihtilafın yalnızca Suriyelilerin öncülüğünde ve sahipliğinde, BM'nin kolaylaştırıcılığında, BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararıyla uyumlu siyasi süreç yoluyla sona erdireceği.
Yani askeri yöntem uygulanmayacağı karar altına alınmış oldu. Muhalefette uzun yıllardır bunu söylemiyor muydu? Şimdi ne olacak?
TSK'yı Rusya bilerek ve isteyerek vurdu?
Şimdi gelelim esas meseleye. Suriye'de TSK'yı kim vurdu? Resmi görüş rejim.
Milli Savunma Bakanımız ne diyordu; “Askerlerimizin orada olduğu Rusya'ya bildirildi.”
Putin ne diyor?
"Suriye Ordusu dahil kimse orada TSK'nın olduğunu bilmiyordu. Suriye Ordusu'nun da ciddi kayıpları var. Türk askerlerinin hayatlarını kaybetmesi gibi benzer bir olayın yaşanmaması ve Rusya-Türkiye ilişkilerinin tahrip olmaması adına sizinle Suriye’deki durumun tamamını derinlemesine konuşmamız gerekiyor."
Ve Putin bunları söylerken, Milli Savunma Bakanımız, MİT Başkanı o toplantıda bulunuyordu. İtiraz var mı? Yok.
Soru şu: Kim yalan söylüyor?..
Düşüncemi belirteyim Rusya... Çünkü uydudan Suriye'deki tüm hareketliliği takip eden Rusya, TSK güçlerinin orada olduğunu bal gibi biliyordu. Ve bilerek vurdu.
Yine Putin ne dedi?
"Türk askerlerinin hayatlarını kaybetmesi gibi benzer bir olayın yaşanmaması..."
Aba altından da sopa gösterdi.
TSK'yı Rusya vurdu; Putin ve Erdoğan bilmiyor gibi davranıyor!
Ve TSK'yı vuran 36 askerin şehit olmasına ve onlarca askerin yaralanmasına neden olan saldırının sorumlusunun Rusya olmasına rağmen, Erdoğan, Putin'le görüşmek için koşturdu. Bir uçak düşürülmesi sonucunda yaşanan krizi hepimiz biliyoruz. O zaman da iktidar Putin'le görüşmek için koşturmuştu.
Vuruyor koşturuyoruz, vuruluyor koşturuyoruz. Ah hamaset ah...
Putin'in, saldırı emrini vermesine rağmen haberi yokmuş gibi davranması ve üst perdeden konuşması, istediği her şeyi mutabakat metinlerinden geçirmesinin nedeni ne olabilir?
Erdoğan'ın üst perdeden çok sert açıklamalar yapmasına, rejimin Soçi Mutabakatı sınırlarına çekilmesini istemesine ve askeri hareketin devam edeceğini söylemesine rağmen gelinen nokta ne?
Söyleyelim: Teslimiyet.
Bakmayın siz yazılanlara, söylenenlere... Putin'e teslim olunmuştur. Ve iktidar tüm söylemlerinin ve iddialarının gerisindedir.
Sadece iç politikada kullanılan hamaset ve uluslararası alanda yalnızlaştığımızın, Suriye politikalarımızın adım adım iflasına doğru geldik. Yakın zamanda noktayı koyacağız.
***
Rusya'nın adım adım Astana, Soçi ve son mutabakat metninde çok net olarak belirtilen Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliği, bağımsızlığı, birliği ve toprak bütünlüğü vurgusu, bilin ki; Türkiye'nin eninde sonunda Suriye'den çıkacağı anlamına gelmektedir. Hem de bugüne kadar söylenen politikalarında gerçekleşme olmadan...
Rusya ve Esad adım adım sahada başarılarını artırdıkça, Türkiye dar bir alanda sıkışıp kalacak. Ve BM Kararları gereği de er geç o topraklardan çekilecek. PYD ve YPG de Suriye Anayasası’nda kendilerine otonom benzeri bir hak verildiğinde de (verilmese de) komşumuz olmaya devam edecekler.
Son söz: Türkiye neden Suriye'ye girdi, neden kaynaklarını aktardı ve insanlar neden öldü? Türkiye'nin kabul ettiği milyonlarca Suriyeli de geri dönmeyeceğine, mültecilerin geri dönüşleriyle ilgili devletin söylediklerinin de bir anlamı da kalmayacağına göre "Bunca zaman kaybı neden yaşandı?" diye kimse sormayacak mı?