Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Korona fanatizmi besliyor ve alışkanlıkları değiştiriyor

Yeni tip koronavirüsün neden olduğu salgının Kuveyt ve Körfez’de yayılması ve hastalığa yakalananların çoğunun –hatta neredeyse tamamının- İran’dan gelmiş olması, siyasi ve sosyal düzeyde bir dizi olumsuz tepkiyi tetikledi. Bir kısmı haklı olan bu tepkilerin diğer bir kısmı da bilgisizlik birikiminden gelen söylentiler ve kışkırtmalardan ibaretti. Virüs sınır tanımaz. Ne mezhebi ne de dini vardır. Ne var ki çok geçmeden fanatikler arasında kaynağı taraftarlık, amacı siyasi kazanım olan karşılıklı bir nefret kampanyası patlak verdi.
Bazıları, başlangıçta kimi etkili politikacıların müdahalede bulunduklarını öne sürerek İran’dan gelen yolcuların sağlık kontrollerinden geçirilmeden girişini kolaylaştıranları – onlara göre- eleştirdiler. Bazıları da bu eleştirinin doğru olmadığını düşündükleri için esasında böyle bir müdahalenin gerçekleşmiş olabileceğini reddettiler. Konuya yönelik rasyonel yaklaşım üç konuyu birbirinden ayırıyor: Birincisi; enfeksiyonun kaynağı, ikincisi, İran makamlarının hastalığın topraklarında görülmesiyle başa çıkma yöntemidir. Üçüncüsü, geleneksel bir tatil yeri olan İran’dan dönen ve hastalığa yakalananlar veya hastalığa yakalandıklarından şüphelenilenlerdir. Bu üç faktörün birbirine karıştırılması Kuveyt ve belki de bazı Körfez ülkelerinde var olan bu belirsiz görüntüyü ortaya çıkardı. Bu da, siyasi amaçlar için korkuların istismar edildiği, sosyal medyada bazıları herhangi bir uzmanlıktan uzak, genel zevke uygun ve hayali olan çok sayıda söylentinin yayıldığı gri bir alan yarattı.
İran halkının bu salgınla uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Çünkü kendisi uluslararası bir salgın ve hastalıklar ideoloji ya da sınır tanımazlar. Gri bölgenin yaratılmasına olanak tanıyan varsayım, doğru da yanlış da olabilecek bir olasılığa dayanmaktadır. Bu olasılık; İran’daki sağlık uzmanlarının, ülkede yayılana kadar salgını keşfetmemiş oldukları ya da hastalığın keşfedildiği ama politikacıların politik nedenlerle bunu açıklamak istemedikleridir. Bazı kanıtlar da bu varsayımı destekliyor. BBC geçen cumartesi, BBC Farsça’nın gözlemlerine dayanarak İran’da en az 200 kişinin koronavirüsünden hayatını kaybettiğini nakletti. Vaka sayısı ile ölü sayısı arasındaki ortalama oranı ele alırsak -ki Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen hafta açıkladığına göre kendisi yaklaşık %2’dir- bunun anlamı geçen haftanın başına kadar İran’da en a 10 bin kişinin hastalığa yakalanmış olduğudur. Elbette rakamlar bundan sonra daha da arttı.
İran makamlarının önünde iki yol vardı: Ya seçim öncesinde salgını açıklamak ve birikmiş krizler nedeniyle zaten düşük olması beklenen katılım oranının daha da düşmesi riskini göze almak ya da hastalığı hafife almak, önemsemeyip kontrol altında tutulmasının mümkün olduğunu düşünmek. Sonuncusunu seçmiş olduğunun diğer bir kanıtı, işleri gereği seçim kampanyaları ve oylama sürecinde insanların arasına karışmak zorunda kalan nispeten çok sayıda İranlı yetkili ve parlamento üyesinin de hastalığa yakalanmış olmasıdır. İnkâr etmek ve gizlemek salt bir İranlı olgu değil, insani bir olgudur. İnsanlar genellikle gerçekleri kabul etmeye direnirler. Ancak totaliter bir rejime eşlik edince bu olgu daha da büyür ve şiddetlenir. Bu rejimlerde çoğunlukla karar sahibi, kendi istediğinden başka şeyleri duymak istemediği için siyasi kararlar, uzman ve teknik kararların önüne geçer.
İranlı makamların hastalıkla başa çıkma yöntemi ile hastalığın kendisinin yayılması arasındaki fark söz konusu gri alanı yarattı. Mağdurların duygularını hiçe sayarak siyasi olarak bundan yararlanmak isteyenlerin varlığı ve meselenin siyasileştirilmesi, aklın yokluğu, nefret dolu mezhepçi gerginliği büyüttü. Bazı fanatikler arasında anlaşmazlık büyüyünce Kuveyt Ümmet Meclisi’nde geçen hafta başında önlemlerin görüşülmesi için düzenlenmesi kararlaştırılan oturumun düzenlenmeyeceği açıklandı. Geçen hafta Pazar günü gazetelerden birinde yer alan habere göre bunun nedeni; siyasi tartışmaların ve seçim odaklı mezhepçi kazanımların önünü açmaktan kaçınmak.
İran seçimlerini geride bırakırsak Kuveyt seçimlerinin bundan bir ay sonra düzenlenecek olması, bazı tarafların siyasi fırına odun taşımasını ve anlaşmazlığı körüklemesini kolaylaştırdı. Meclisin bu son aylarında genellikle politikacılar arasındaki gerginlik artar. Bazıları, meydana gelebilecek ulusal kayıpları umursamadan daha fazla oy kazanmak adına mezhepçilikten yararlanmaya yönelir. Korona krizinde bazılarının yönelttikleri bu suçlama belirli bir dini grubu hedef aldı ki bu da meselenin siyasi yönünün sağlık yönünün önüne geçmesine yol açan ve diğer tarafların kendisinden yararlandıkları siyasi bir hataydı. Ancak iyi haber, milli bayramlarını kutlamama fedakârlığına katlanan Kuveytliler arasında geniş bir kesimin hatta belki de çoğunluğun gözlerini büyük ödüle dikmiş olmalarıdır. Bu ödül, vatandaşlar arasında hastalıktan hayatını kaybedenlerin sayısının açıklanmaması ve iç uyumun sağlamasıydı. Buna dayanarak iki taraftan da siyasi kazanımlar elde etmek isteyenler kınandı.
Öte yandan salgın ve kendisine eşlik eden panik, hakkındaki bilgilerin belirsizliği ve bazılarının çelişkili olması, ilk günlerde yaşanan kargaşa ve şaşkınlık, eski ve yeni “Sahvacı”ların (Uyanış) iştahını kabarttı. Kültürel kodu mutlak bilimsel bilgiden batıl yorumlara yönlendirmeye çalışan bir kampanya başlatmalarına neden oldu. Bunlardan bazıları sosyal medyada bu hastalığın ilacının “deve idrarı” olduğunu söyleyip içilmesini salık verirken, bazıları da fıkhi oldukları, hastalıktan korunma yöntemi ve hastalığa yakalananlar için de şifa olacağı iddiasıyla kimi geleneksel yöntemler önerdiler. Sosyal medya bu gibi kişilerin söylemlerini yaymak için kullandıkları açık bir alan haline geldi. Onlar da insanlara korunmak ve dikkatli olmak yerine bazı bitkilerin salgının yayılmasını önleyeceğini inandırarak bazı geleneksel reçeteler önermeye başladılar.
Söz konusu kişiler, hastalığın yayıldığı haberleri karşısında şaşkın ve ne yapacağını bilemeyen halkı ikna etmek konusunda, sözcüklere ve cümlelere taşımadıkları anlamı yükleme yöntemleri ile öne çıkarlar. Bu kişiler ve önerileri bir yana Kuveyt’te okulların ve üniversitelerin tatil edilmesinin yanı sıra toplanmaları azaltma çağrılarında da bulunuldu. Seyahat oranları geriledi. Kuveyt’teki divanların (sosyal meclisler) çoğu ziyaretçi kabul etmeyeceğini açıkladı. Alışveriş merkezleri boşaldı. Borsa hisselerinde sert düşüşler görüldü. Yanaktan öpüşmek ve burunları değdirmek hatta el sıkışmak gibi kamu sağlığına aykırı olabilecek alışkanlık ve adetlerin değiştirilmesi çağrısında bulunanlar oldu. Hatta sosyal medyada bazıları Japonların ya da Hintlerin uzaktan selamlaşma yöntemlerinin daha iyi olduğuna işaret ederek bu şekilde selamlaşmayı önerdi.
Sağlıklı olanlar için gerekli olmadığına dair genel tavsiyelere rağmen pazarlar gibi kamusal alanlarda maske kullanımı yayıldı. Sokaklardaki insanların çoğu maske takar oldu. Piyasada maskelerin bulunup bulunmadığı başat tartışma konusu haline geldi. Ölümlerde başsağlığı dileme ve düğünlerde tebrik etme yöntemi bile değişti. Sevdiklerini kaybedenler arasında sağlıksız toplanmaların önüne geçmek için taziye merasimleri düzenlemeyip başsağlığı dileklerini sadece telefon mesajları ile kabul edeceklerini deklare edenler oldu. Az sayıda gerçekleşen düğünlerde de salonların kapısına “öpmeden el sıkışın” gibi uyarılar asıldı. Kamu idarelerinde gurur duyulan teknik gelişmeler geriledi ve bu uygulamalar askıya alındı. Memurlar, iş giriş ve çıkışlarında parmak izlerini kullanırken şimdi eskiden olduğu gibi deftere imza atıyorlar. Kimileri de internetten alışveriş ve eve teslimat, iki haftalık bir tatile giren – ki bu uzayabilir de - öğrencilere uzaktan eğitim gibi elektronik hizmetlerini tanıtmak için krizden yararlandı.
Yeni tip koronavirisünün ortaya çıkardığı sosyal ve siyasi sahne budur. Küçük bir toplumun büyük bir uluslararası krize verdiği tepkiyi meydana çıkarmıştır. Bir bölümü, hastalığı biraz politika ile azımsanmayacak ölçüde bilgisizlikle karıştırmaktadır.
Sonuç olarak; kriz tüm sosyal sistemlerdeki zayıflığı hatta aralarında bir dayanışma olmadığını açığa çıkarmıştır. Kurumların zayıflığına medyanın zayıflığı da eşlik etmiştir. Medya yalnızca doğru bilgileri yaymak değil, büyük zararlara neden olan hatalı bilgilerin yanlışlığını ortaya koymakta da başarısız olmuştur.