Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Korona alevi insanlığı yakıyor

Dünya ülkelerinde hisseler düştü. Şimdi yeni bir borsa, ardı ardına rakamlar sunmak için her haberi kullanan, ölü, vaka ve iyileşenler sayısını hesaplayan bir sayaç gibi çalışan korona borsası var. Bütün bunlar dördüncü bir dünya savaşına benziyor. Ne ülkeler ne de insanlık medeniyeti, bilimsel ilerleme, laboratuvarlar arasındaki rekabet, koronanın dünyaya yönelik bu korkunç ve trajik saldırısını beklemiyordu.
Çin’in Vuhan şehrinde bu görülmez salgının ortaya çıkışını takip eden iki ay, bu köşede daha önce yazdığım gibi; dünyadaki evlerin, beklemek, acizlik, şaşkınlık, panik ve korkudan başka bir şeyin olmadığı bir hücreye ya da mağaraya dönüşmesi için yeterliydi. Bu gezegene egemen olan tüm bu gürültü nereye gitti? Artan bu ümitsizlik ve korku neden? Daha da önemlisi, bu dünyada neden her şey tepetaklak olmuş gibi görünüyor?
Doğa daha önce de insanlığa, Kovid-19 canavarının aldığından kat kat daha fazla insanın canını alan birçok salgınla dersler vermişti. Fakat insan her zaman sonunda salgınlara galip gelmeyi başarmıştı. Bu nedenle dünyanın tamamı kurtuluş umutlarını, dünyayı yeniden sağduyuya döndürecek, umut ve beklentilerini yenileyecek, artan korkusunu bitirecek bir aşıya ya da ilaca bağlamış bulunuyor.
Ardı ardına gelen bilim ve insanlığın zaferler dizisi, insanların kendilerine güvenlerini derinleştirdi. Koronanın hızla dünyayı istila etmesine rağmen dünya hala bu güvene dayanıyor. Vebanın, su çiçeğinin, koleranın, tifonun, kızamığın, çocuk felcinin ve boğmacanın üstesinden gelmedik mi? Hanta, SARS, MERS-CoV, ebola, domuz gribi, kuş gribi gibi hayvanlardan insanlara geçen virüsleri yenmedik mi? Kontrolden çıkıp tüm dünyada yaygınlaşan AIDS ile mücadele etmedik mi?
Ne var ki şimdi, Hindistan Başbakanı Modi gibi birçok liderin vatandaşlarına “Evlerinizde kalın” çağrısında bulunmasından sonra, BM verilerine göre dünya nüfusunun üçte biri yani toplamda 7.8 milyar olan dünya nüfusunun 2.6 milyarı ev karantinası altında.
Korona salgını yalnızca insanları öldürmüyor. 175 ülkede insani faaliyetleri öldürücü bir şekilde felç etmeyi başarmış durumda. Ekonomi, eğitim, kültür ve ticareti felç etmiş bulunuyor. Tam anlamıyla izolasyon ve olağanüstü hâl politikalarının örneğin, havalimanlarının içinde sıkışıp kalan yolcular ve ülkelerinden uzakta açlıkla kıvranan öğrenciler – özellikle de Lübnanlı olanlar- için adeta bir cezaevine dönüştürdüğünü okumadan önce gelin perşembe günü açıklanan rakamlara bakalım:
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), dünya genelinde 850 milyondan fazla öğrencinin okula gidemediğini açıkladı. Elbette televizyon ve internet aracılığıyla eğitim yeterli değil. Çünkü Lübnan ve birçok Arap ülkesi gibi çok sayıda ülkede bu tür araçlardan yoksun olan kırsal kesimlerdeki öğrenciler eğitimlerinden geri kalacaklar. Dolayısıyla söz konusu durumun sürmesi, açıkça gerçek sosyal farklılıkların ve sorunların temelini atacaktır.
Dünya Turizm ve Seyahat Konseyi, 70 milyon çalışanı tehdit eden işsizlik tehlikesinden bahsetti. Peki, bu tehlike altında olan dünya şirketleri, fabrikaları, bankaları ve diğer iş yerleri çalışanların sayısı ne kadar? Havayolu şirketleri iki gün önce 260 milyar doları aşan zararlar açıkladılar. Morgan Stanley uzmanları, şu ana kadar yani ekonomik kapanıştan bu yana geçen iki ayın ABD’de yıllık % 30’u aşan bir oranda gerilemeye ve işsizlik oranlarının %13’e çıkmasına neden olacağı tahmininde bulunduklarını açıkladılar.
Korona darağacı, sadece büyük ekonomileri hedef almıyor. Birçok ülkede virüsten kaynaklanmayan ölümlere de neden olabiliyor. Örneğin iki gün önce Beyrut’ta bir taksi şoförü, sokağa çıkma yasağına uymadığı için polisin kendisine ceza kesmesini protesto ederek, içinde bulunduğu arabasını ateşe verdi. Neyse ki son anda kurtarıldı. Yoksul ve altı çocuğuna bakmak zorunda olan bu taksi şoförü, Lübnan ve diğer ülkelerde benzer binlerce örnekten sadece bir tanesidir. Yoksulluğun boğazlarını sıktığı bu kişiler, ekonomik durgunluk nedeniyle salgından olmasa açlık ya da kahırdan ölebilirler.
Uluslararası medya organları, koronavirüs salgının üst düzey yetkililerin ve zenginlerin evlerine de sızdığı haberlerini naklediyorlar. Nitekim Donald Trump, yardımcısı Mike Pence ve eşine test uygulanmadı mı? Almanya Şansölyesi Angela Merkel ve Kanada Başbakanı Justin Trudeau’nın testleri pozitif çıkmadı mı? Koronaya yakalanmış olan Monaco Prensi Albert ile bir araya gelmesinden sonra İngiltere Veliaht Prensi Charles da bu hastalığa yakalanmadı mı? Ne var ki bu, Vuhan’daki toplu mezarlardan, İtalya, İspanya ve İran’da birçok can alan ölümden bahseden korkunç haberler yanında bir hiçtir.
Çin’den sonra ABD gibi süper bir güç bile korkunç ve şok edici bir biçimde maske, solunum cihazları ve gerekli tıbbi ekipmanlar konusunda eksikliklerden bahsederken yoksul ülkelerin hali ne olacak? Örneğin İtalya’da salgından kaynaklanan ölümlerin mezarlıklara ve cenaze yakma fırınlarına sığmadıklarına ilişkin haberler ne kadar korkunç! Hastalarla tıklım tıklım dolu olan Madrid Hastanesindeki bir erkek hemşirenin, koridorlarda biriken hastalardan, acilen hastanelere dönüştürülen futbol sahalarından bahsetmesi ve: “Meslektaşlarımın çoğu, tek başlarına ölen hastalar, kendileri için yas tutan ailelerinden uzakta tek başlarına toprağa ya da cenaze yakma fırınlarına gönderilen insanlar için katıla katıla ağlıyorlar” sözleri ne kadar sert ve acıdır!
Gerçekten de medeni hayat sisteminin neredeyse çökmesi, Aya ve uzaya gitmenin, havalimanları, tren istasyonları ve meydanların, üniversitelerin, futbolun gürültüsünün, orkestraların müziğinin, dünyada çok sayıda korkmuş insanda farklı şekillerde yeniden ortaya çıkan vahşi bencilliğin karşısında bir hiçe dönüşmesi ne kadar korkunç!
Korunma tedbirleri gereğince tokalaşmaktan, sarılmaktan ve birbirimize yaklaşmaktan kaçınmamız anlaşılır ama bazı hastanelerin, diğer hastalarını ya da itibarlarını korumak için enfeksiyona yakalanmış kimseleri kabul etmemeye çalışması anlaşılmazdır. Daha da korkuncu, birçok kişinin insanın içinde bireyselcilik canavarının uyanmasıdır. Lübnan’da can korkusundan iyileşen bir hastayı evine geri getiren Kızılhaç’ı engellemeye çalışan bina sakinleri ile başka ülkelerde yaşanan buna benzer olaylar arasında ne fark var. Yahut Oklahama’da bir silah satıcısı olan ABD vatandaşı David Stone’un şu sözlerine ne demeli: “ Silah satışında % 800’ü aşan oranlarda artış yaşandı. Sanki kovboylar zamanına döndük. Ülkemizde ve diğer ülkelerde insanlar silahları kapışıyorlar. Çünkü korona fırtınası ve artan izolasyonun hayatlarını tehdit eden bir sosyal krize dönüşmesinden korkuyorlar. Kendilerini, bir ekmek için daha dün dostları hatta kardeşleri olan kişilerden korumak zorunda kalmaktan korkuyorlar.”
Tek ümidimiz 50 laboratuar arasındaki küresel yarışın, korona salgınını tedavi etmesinin yanı sıra dünyanın yeniden aklını başını almasını sağlayacak ve mağaralardaki vahşi yaşama geri dönmekten kurtaracak bir ilaca acilen ulaşmasıdır.