Ali Tarakçı
Gazeteci
TT

Korona ile mücadelede geç kalınmıştır

Dünya da, koranavirüsle ilgili etkin mücadele yürütemeyen, vatandaşına sahip çıkamayan tüm iktidarlar kaybedecek. Bizde de böyle olacak, dünyada da… Ve virüs belası def edildikten sonra, asıl tartışmalar başlayacak ve zamanında önlem almayan herkes tarihin çöplüğüne gidecektir. Biline…
Aralık ayında Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ZARS-CoV-2 yani bilindik adıyla koronavirüsü, bugüne kadar dünyada binlerce insanın ölümüne ve 500 bin insanın enfekte olmasına, sınırların kapatılmasına, ticaretin durmasına neden oldu.
Dünyada ve ülkemizde gelişen her olayda komplo teorileri arayanlar hemen devreye girdiler. Çin, ABD ve Batıda bir laboratuvardan çıktığı iddiası toplumun her kesimi tarafından alıcı buldu. Bulmaya da devam ediyor.
Dünyanın en saygın tıp dergilerinden biri olan Nature Medicine dergisi yayımladığı bir araştırmada şu bilgilere yer verdi:
Yeni virüsün genetik dizilimi, 20 yıl önceki SARS virüsüyle çok yakından bağlantılı. Bilgisayar simülasyonları, SARS-Cov-2’nin mevcut durumda geçirdiği mutasyonun insan hücrelerine böylesine kuvvetli bir şekilde bağlanmayacağı sonucuna varıyor.
Yani eğer virüs laboratuvar ortamında üretilmiş olsaydı, bilgisayar simülasyonunun yönlendirmesiyle genetik dizilimi bu şekilde olmayacaktı.

***

Neyse komplo teoricilerin işi bilimle değil… Ve işin ilginci asla yan yana gelemeyecek olan toplumun tüm farklı siyasi, inanç gurupları, komplo teorilerinde yan yana gelebiliyorlar. Deli saçması şeylerle toplumda bilgi kirlenmesi yaratabiliyorlar.

****

Türkiye’nin batıya göre bu virüsle ilgili önlemlerde çok yol aldığını iddia edenler ve buna karşı çıkanlar için daha erken bir dönemdeyiz.
Birkaç hafta sonra durum ortaya çıkacak. Ve göreceğiz ki, aralık ayında Vuhan kentinde ortaya çıkan virüsle Çin’in, milyonlarca insanın yaşadığı kenti nasıl karantinaya aldığını ve mücadele ettiğini, bizimde tüm bunları bilmemize rağmen nasıl seyrettiğimizi…
Seyrettik derken inanın, dünyanın tamamı nasıl seyrettiler ise ülkemizde bulunan yetkililerde öyle seyrettiler. Ülkeyi yönetenler büyük ihtimalle bize bulaşmayacağına inandılar, çünkü bilim adına öyle deli saçması şeyler dinledik ki, Türklere bu virüsün DNA yapımızdan dolayı etkilemeyeceğinden tutun da, virüse karşı kelle paça içilmesi önerisini yapanları gördük. 
İşin özü şu. Koronayı küçümsedik ve komplo teorilerine inanarak bu süreçle ilgili etkin önlemler alınmadı.

***

Çin ile uçak seferleri tam gaz devam etti. İran’da virüs ortaya çıkarken, İran’la uçuşlar devam etti. Vatandaşlarımızı umreye gönderdik. Ülke dışından gelenlere etkili bir karantina yöntemi uygulamadık. Aynı şeyi batı ülkeleriyle ilgili de yaptık.
Okulları tatil etmedik, maçları ertelemedik, camileri açık tuttuk, kısacası önlem almadık.
Havalimanlarında termal kameralarla kontrol yapıldığına yönelik hamaset yaptık. Sanki bu termaller koronavirüs bulaşmış insanları buluyormuş gibi. Böyle olsaydı test yapmaya ne gerek vardı? 82 milyonu termallerden geçirerek önlem alırdık.
Görünen o ki, o termaller bir işe yaramamıştı. Çünkü o termaller sadece yüksek ateşi olanları tespit yapıyordu. Ancak Türkiye’ye taşıyıcılar o termallerden geçerek gelmişlerdi.
Geldiğimiz noktada, tek umudumuz bilim adamlarının erken yol almaları. Çin bilim adamlarının çok yol kat etmiş olmalarını ummaktan başka çaremiz yok.
Türkiye’de virüsle ilgili uzman olan bilim adamı KHK’lı. Sağlık Bakanı Koca, kim ne biliyorsa bize ulaşsın dedi. Halbuki onun görevi o bilim adamına ulaşmak, görüşmek ve işe başlatmaktı. Çünkü o bilim adamı aşıyı bulabileceğini iddia ediyordu.
***
Koronavirüsle ilgili mücadelede, iş çığrından çıkarsa, Sağlık Bakanı Koca ile ilgili başta ben olmak üzere övgüler düzen herkesin kılıçlarını çekeceğini görmek için kahin olmaya gerek yoktur.

***

Almanya haftada 500 bin kişiye test yapma kararı alırken, bizde neden yeterince test yapılmadığını soranlara; devletin yöneticileri ve onların her kararını ölümüne savunan on binler bu testlerin hastalara yapıldığını söylüyorlar. Yapamıyoruz demiyorlar. Çünkü hasta sayısı arttığında sistemin çökeceğini herkes biliyor.
Anlayacağınız zarlar hileli…
Vatandaşa kaynak yok… Kanal İstanbul’a var…
Haşmetli devletimiz, vatandaşlara kendi OHAL’ini ilan et, evinde kal derken, yeterli kaynak olmadığı için vatandaşlarına sokağa çıkma yasağı uygulamaz ve yeterli destek olamazken; İstanbul halkının yüzde 70’inden fazlasının karşı olduğu Kanal İstanbul’un etki alanında kalan tarihi Odabaşı ve Dursunköy Köprülerinin Rekonstrüksiyon Projelerinin Temin işi için ihaleye çıkıyordu. Yani Kanal İstanbul’a start veriyordu.
Bu ihaleye çıkarken de, yapılan eleştirilere şöyle yanıt veriliyordu:
“Devletimiz böyle bir dönemde üretim ve yatırımları yapabilecek güçtedir.”
Koronavirüsten dolayı fabrikalar kapanmamış gibi…
Tüm sektörler resmen yoğun bakıma girmişken Türk’e Türk propagandası yapıyorduk. Devletimiz güçlüdür. Aynı güçlü devlet; küresel salgınla mücadelede, evlerine gönderdiği vatandaşlarının faturalarını, kiralarını, kredilerini ödeyemiyor, maaş veremiyordu.

***

Burnundan kıl aldırmayan, kendi kendine böbürlenen devlet ve yöneticileri; vatandaşa yardıma gelince bir mazeret, bir mazeret, istediğini yapmak konusunda ise bir kibir, bir kibir takınıyordu.
Dünyanın her yerinde tüm otoriter devletler gibi, bizim devletimizde vatandaşına gelince üstenci bir zihniyet ve dil, vatandaşının taleplerini küçümseyen bir bakış açısının uygulayıcısı oluveriyordu.

***

Küresel bir salgın olan virüse karşı, dünya eskisi gibi yaşamına devam edemeyecek. Dünyada ki tüm ülkeler başta sağlık sistemleri olmak üzere yeniden yapılanacaklar. Vatandaşına karşı salgında gereğini yapamayanlar kaybedecekler ve gidecekler. Ve bizde de mızrak çuvala artık sığmıyor.
Son söz: Vatandaşa gelince olmayan kaynak, birilerine yönelik aktarım olunca ortaya çıkıveriyordu. Hem de yüksek bedelleri olmasına rağmen… Ve bu gerçek her zamankinden daha çok sırıtmaya başladı, bilesiniz. Bugün yaşanan birçok şey birileri için hayır gibi gözükse de hızla şerre dönüşeceğini görmek için kahin olmaya filan gerek yoktur. Ve galiba toplumsal bilinç ancak böyle oluşuyor. Hayatın diyalektiği ne yazık ki, böyle işliyor. Kötü olmadan iyi ortaya çıkmıyor.