Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

​Filistin’de finansal riskler ve siyasi bedel

Korona salgını, Batı Şeria’nın İsrail’den ayrılması fikrini büyük ölçüde bulandırdı. Başbakan Muhammed Iştiyye tarafından “İsrail’den Kademeli Ayrılık” başlığı altında açıklanan, özellikle ekonomi alanındaki bağımsızlık hedeflerinin önünde büyük engeller var. Doğrusu bu önemli bir deneyimdi. Filistin hükümeti mütevazı imkanlarıyla büyük bir çaba göstererek bunu uygulamaya çalıştı, özellikle de tarım alanında bir atılım gerçekleştirmeye uğraştı. Daha sonra adeta tek seçenek olan İsrail’den ya da İsrail üzerinden ithalat yapılması azaltılmaya çalışıldı. Filistin yönetimi ayrıca Arap âleminden petrol ve türevlerinin temini için yoğun çaba sarf etti ancak daha önceden de bildiği ve aşmayı umduğu engellerle karşılaştı. Bu engellerden en önemlisi; İsrail’in Filistin geçişlerini elinde bulundurması ve Filistin’in ‘mali hesapları’ üzerindeki kontrolüydü. İsrail (siyasi gerekçelerle) parayı dilediği zaman serbest bırakıyor, dilediği zaman engelliyordu. Üstelik Filistin işçi sınıfı İsrail’de çalıştığı için Filistin Otoritesi bölgelerindeki ekonomik gücün İsrail ile doğrudan bir ilişkisi de söz konusuydu.
‘Ekonomik ayrılma’ politikasının, yukarıda andığımız çok sayıdaki İsrail engeline takılması bekleniyordu. Ancak iyimser tahminlere göre dahi sınırlı getiri sağlayacak bazı başarılara ulaşılma olasılığı halen mevcut.
Oslo Anlaşması’ndan ve Paris Ekonomik Protokolü’nden miras kalan Filistin’in önündeki engeller, korona salgının tehdidi karşısında mütevazı kalır. Filistin Maliye Bakanı Şükri Beşşara’nın ifadelerine göre bu ay Filistin finansal kaynaklarında yüzde 70 oranında bir düşüş bekleniyor. Filistin ekonomisi zaten zayıftı ve çöküşün eşiğindeydi. Şimdi de biraz olsun toparlanabilmesi, ne zaman biteceği belli olmayan korona salgınına bağlı durumda. Acaba ‘korona döneminde’ Filistin ekonomik olarak ayakta kalmayı başarabilecek midir?
Filistin ekonomisi, Filistin Otoritesi’nin kuruluşundan bu yana bağışçıların yükümlülüklerini yerine getirmesiyle doğrudan ilişkiliydi. Bu yükümlülükler milyar dolarlarla ifade ediliyordu ve ilk başlarda sağlanmıştı. Ancak korona salgınından önce dahi bu miktarlarda büyük düşüşler gözleniyordu. İstikrarlı bir ekonomik sistemi kurmak için yeterli finansal kaynak bulunamıyor. Sadece acil yardım paketleri açıklanıyordu. Bu ana kaynağın yanı sıra hükümetin vergi gelirleri söz konusuydu. Ancak İsrail, münhasır Filistin haklarına, siyasi gerekçelerle el koyabiliyor ya da Filistin Hükümeti’ni kontrol altında tutabilmek için gecikmeli bir şekilde ödüyordu. Filistin gelirlerindeki bu dramatik düşüş sonrasında hükümetin İsrail’de tutulan paraların serbest bırakılması için İsrail yönetimiyle müzakere yapmak dışında pek bir seçeneği bulunmuyordu. Filistin Hükümeti, ekonomik durumlar düzelene ve su mecrasını bulana kadar İsrail’den aylık 500 milyon şekel (Yaklaşık 140 milyon dolar) avans talep etti. Şu ana kadar bu ‘avans talebi’ ile ilgili gelişmeler olumlu görünüyor. Bu anlaşma sadece geçici bir çözüm anlamına geliyor ve Filistinliler bu talepte bulunmak zorunda kaldıkları için son derece endişeli. Endişelerinin kaynağı ise İsrail’in Filistin mali haklarıyla ilgili yaklaşımıyla ilgili. Bu ödeme, mali ve siyasi bir ikilem doğruyor. İsrail’in mali olarak herhangi bir kaybı olmayacak. Çünkü Filistin’in ‘mali kaynakları’ karşılığında değil de adeta borç veriyormuş gibi yaklaşıyor. Siyasi olarak ise İsrail, Filistin ekonomisinin çöküşünü, Filistinlilere daha fazla taviz vermeleri yönünde baskı kurarak değerlendiriyor. Bilindiği üzere ‘Yüzyılın Antlaşması’ halen kapının önünde duruyor.  
Filistinliler şunları soruyor: Bu istisnai anlaşma (finans anlaşması) uzun süreli olursa hükümet ne yapmalıdır? Hava ve suyu dahi siyasi pazarlıklara dâhil eden İsrail’in ‘pençesinden’ kurtulmak için ne yapılabilir?
Filistin Otoritesi’nin mali olarak başvurduğu geleneksel yöntem, uluslararası bir proje olan ‘ulusal otoritenin’ çöküşünün engellenmesi için dünya ülkelerinden yardım istenmesidir. Eskiden, yani ‘barış müzakerelerinde’ ilerleme ihtimali halen varken bu mümkün olabiliyordu. Şimdi ise ‘müzakerelerde ilerleme’ ihtimali oldukça düşük ve korona salgını var. Dolayısıyla içinde bulunulan ekonomik durumdan çıkış oldukça zorlu görünüyor.