Cemil Matar
Mısırlı düşünür ve yazar
TT

Başarısızlık onları takip etti ve virüs onları yendi

Son birkaç günde okuduklarımdan gereğinden çok etkilenmiş görünüyorum. Bu süre içinde benim ve aralarında siyaset bilimcilerin, medyacıların ve uzmanların olduğu meslektaşlarımın yazdıklarını bir kenara ittim. Ben ve bahsettiğim kişiler, en eskisinin fikri kökenlerinin Batı sömürgeciliği karşıtlığına uzandığı bir neslin çocuklarıyız. Kendisi ile büyüdüğümüz fikirlerden etkilenerek, yazdıklarımızı Batıya karşı önyargılı olma ve daha da kötüsü Batı yanlısı olma suçlamasından korumaya önem vererek yazdık. Kimi zaman abartıya kaçtık. Kendisi ile çatışıp bu çatışmadan yenilgi ile çıktığımızdan beri olup biten her şeyin sorumluluğunu Batıya yüklemekte aşırıya kaçtık. Aynı zamanda Batı da bize, toplumlarımız, düşünce tarzımız ve yönetim yöntemlerimiz hakkında kendi istek ve emellerinden ilham alan bir imaj çizmekte aşırıya kaçtı. Son yıllarda, ülkelerimiz arasından kendi belirlediği ve uyguladığı standartlara göre başarısız saymaya karar verdiği ülkeler seçmeye başladı.
Onların yazdıklarına odaklanmak için bizim yazdıklarımızı bir kenara ittim. Karmaşık kültürümüzde, meydana gelen bir talihsizliğin sorumluluğunu reddetmek çok kolay ve basittir. Batı’daki büyük düşünürlerin, Batı medeniyetinin temellerini yıkabilecek bir felaketten kendi ülkelerinin sorumlu olduğunu itiraf etmelerini görmek ise garip ve ilginçtir. Birçok kişinin yazısını okudum ancak burada özellikle birkaçını Joseph Nye, Jeffrey Sachs ve Richard Haass’ı zikretmek istiyorum. Birkaç hafta önce de The Wall Street Journal gazetesi, Henry Kissinger’dan, ölümcül virüs felaketi ortadan kalktıktan sonra dünyanın çok farklı görüneceği sözünü alıntılamıştı.
Uluslararası sistemin geleceğine ilişkin bu görüşün arkasında, Kissinger'in büyük ülkelerde yönetimin üst sıralarında yer alan politikacıların, kendi ülkelerini yanlış yönettiklerine olan inancı gizleniyor. Aksi takdirde uluslararası sistem değişmez veya Kissinger salgın ortadan kalkar kalkmaz kökten değişeceği tahmininde bulunmazdı. Kissinger’ın analist olarak ortaya çıkışından, daha sonra Beyaz Saray danışmanı ve son olarak Richard Nixon idaresinde bakan olarak görev yapmasından bu yana her zaman, Anglo-Sakson akademisinin, uluslararası ilişkilerde ve özellikle de uluslararası sistemin yükselişi ve çöküşü teorilerinde Kissinger gibi ve onun yeteneğinde bir teorisyen ve bilge doğurmadığını düşünmüşümdür. Bu nedenle, eğer Kissinger bir uluslararası sistemden diğerine geçme zamanının yaklaştığını söylüyorsa şunlar kararlaştırılmış demektir:
Birincisi: Mevcut uluslararası sistemi yönetmekten sorumlu yetkililerin görevlerinde başarısız oldukları ve bu çaresizlikleri ile sistemin düşmesine yol açtıkları. Diğer bir deyişle Kissinger bununla öğrencilerine ve meslektaşlarına uluslararası ilişkiler teorisine, siyaset biliminde karşılaştırmalı yönetişim teorilerinden ödünç alınan bir teoriyi uygulama izni vermiş demektir. Bu teori, bir ülkenin başarısız olduğu tanımını hak ettiğine karar veren ve buna dayanarak söz konusu ülkenin uluslararası toplumda başarısız bir devlet olarak tanımlanmaya başlamasını sağlayan teoridir. Kissinger dışında başka uluslararası ilişkiler uzmanları da bu yaklaşımı benimsediler. Yani uluslararası sistemin çöktüğünü ve inşa halindeki bu süreçte yeni bir dünyayı yönetmek için yeni siyasi liderliklere acil ihtiyaç olduğunu açıkça itiraf ettiler.
İkincisi: Gelecek olanın şeklini, ideolojisini ya da kurumlarını tahmin etmenin imkansız olduğu. Yeni uluslararası sistemin özelliklerini başkasından önce bilmesi gereken Kissinger şu ana kadar bunu biliyormuş gibi görünmüyor. Bu durum kuşkusuz ünlü kibrini (1973 Arap-İsrail Savaşındaki ateşkes sırasında Mısır’a düzenlediği ünlü ziyaret sırasında bu kibrinin ucu bize de dokunmuştu) epey rahatsız ediyordur. Tahminimce bunu bilmemesinin sebebi, bugünün dünyasını yöneten politik sınıfın aşırı kötü yönetiminden kaynaklanan kaosun, birçok gerçeğin görülmesini engelleyen bir buluta neden olmasıdır.
Son halkası koronavirüs salgının oluşturduğu salgınlar dizisinin, küreselleşmenin gerileme aşamasına girdiği bir dönemde beklenen bir şey olduğu konusunda büyük bir anlaşmazlık yok. Geriledi ve bu gerilemesi, eşitsizliğin büyük boyutlara ulaşması, demokrasilerin gerilemesi, uluslararası kurumların performansının bozulması, ortak uluslararası eylemlerin gerilemesi ve çeşitli halk devrimlerinin yaşanması gibi uluslararası sistemin performansında çöküşlere yol açtı.
Öte yandan, birçok ülkede hükümet liderlerinin performansı kötüleşti ve bu kötüleşme onu benimseyerek ya da uyum sağlayarak küreselleşmeye de uzandı. Her iki durumda da, başarısızlık devletten uluslararası sisteme yükselerek veya küreselleşmeden ülkeler düzeyine düşerek ayrı ayrı meydana geldi. Yine her iki durumda da iyi yönetimlerin ve deneyimli siyasi liderliklerin yokluğunda, ayrı ayrı her bir ülkenin yanı sıra ortak uluslararası veya bölgesel eylem kurumlarında da başarısızlık derinleşti. Halihazırda Arap dünyasında var olan durum bunu doğrulamaktadır. Bölgesel kurumun bedenindeki başarısızlık işaretleri çoğaldı ve salgın oradan tek tek her ülkeye sıçradı. Arap sistemindeki her ülkenin bireysel performansının gerçekliğinin alameti farikası olan başarısızlık son on yılda, Arap bölgesel sistemine de uzanmış ve bu nedenle bölgesel sistem çökmüş ya da başarısızlığını deklare etmek üzere görünüyor.
Bölgesel veya uluslararası bir sistemi yürütme görevini üstlenen bir ülkede hükümet sisteminin kötü performansı ile bölgesel veya uluslararası sistemin ve kurumlarının azalan statüsü ve performansı arasındaki ilişki, canlıların birbirleriyle olan ilişkisi gibi organik bir ilişkidir. Çoğu durumda ise bunun aksi geçerlidir. Diğer bir deyişle, bölgesel veya uluslararası sistemin performansının bozulması, sistemden en çok etkilenen ve kendisini en çok etkileyen devletlerin performansının bozulmasının arkasında, yeterli olmasa bile, gerekli bir nedendir. Her iki durumla ilgili birçok gösterge vardır. Örneğin, iki kutuplu sistemin başarısız olması, çökmesi ve ortadan kalkması, hatta belki de ABD’deki yönetim sisteminin yetersizliği nedeniyle Batı’nın Irak’a karşı açtığı savaş felaketi gibi. Bir başka örnek: Avrupa’nın ortak işbirliği krizleri ve İngiltere’nin birlikten ayrılmasıdır. Üçüncü örnek: Donald Trump fenomeni, gerileyen sistemin ve kurulacak herhangi bir yeni küresel sistemin temel dayanaklarından olacak Batı ittifakının çöküşüdür.
Boris Yeltsin’in başarısız olmasından sonra Vladimir Putin’in uygulamaya çalıştığı çoğu düşüncenin sahibi ve ünlü ekonomist Jeffrey Sachs, uluslararası sistemin, dünyanın birçok ülkesinde demagojik, eğitimsiz veya uygun olmayan kişiliklerin ve hükümet sistemlerinin hakim olması nedeniyle başarısız olduğuna inanıyor. Bunların kötü performansının, dünya liderliğinin sorunlarıyla yüzleşmek, halkların refahını korumak, sağlık, eğitim ve bilimsel ilerlemelerini güvence altına almak konusunda mevcut uluslararası sistemin başarısızlıkla damgalanmasına yol açtığını düşünüyor. Sachs ayrıca Brezilya, Hindistan ve ABD’de demagojik kişilerin yönetimde olmasının uluslararası sistemin başarısız olması için yeterli bir neden olduğuna da inanıyor.
Uluslararası ilişkiler uzmanı Joseph Nye ise, uluslararası sistemin başarısız olması konusunda başka bir görüşe sahip. Başarısızlığın arkasındaki nedenin, ABD’nin yönetim doktrinin ahlaki yöne bağlı olmayı bırakıp aşırı milliyetçilik ve bencilliğe kayması olduğunu düşünüyor. Dört yıldan kısa bir süre içinde ABD, UNRWA’dan çekildi. UNESCO ile ilişkiyi kesti. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasından tek taraflı çekildi. İklim değişikliği anlaşmasına katılmayı reddetti. Şimdi de virüse karşı savaş devam etmesine rağmen Dünya Sağlık Örgütüne verdiği maddi desteği kesmekle tehdit ediyor. Bütün bu eylemler ve başkaları bir araya geldiğinde yorumlamaya gerek olmayan şu anlam çıkıyor: Her devlet kendi işine baksın, bizim hiç kimseye ihtiyacımız yok. Size ihtiyacımız yok. Tek kutup iken Çin’in yükselmesine, Rusya’nın güçlü bir devlet, Avrupa’nın da umut verici bir blok olarak geri dönmesine katkıda bulunduk. Şimdi yükselen güçler çoğaldığında, rekabet maksimum düzeye ulaştığında biz sahneyi terk ediyoruz. İzolasyonu ve tek taraflı hareket etmeyi tercih ediyoruz.
Birçok kişi, mevcut uluslararası sistemin gerilemesi ile arkasında kötü bir sosyal durum bıraktığına inanıyor. Bunların başında da Muhammed el-Aryan geliyor. Kendisi, bilmiyorum kime, kurulmakta olan uluslararası sistemin ve kurumlarının şeklini düşünürken yoksullara ve genel olarak yoksulluğa öncelik verilmesi için yalvarıyor. Henry Kissinger gibi el-Aryan da farklı bir dünya bekliyor ancak en azından kendisi yoksulluğu ve yoksulları bir sonraki sistemin dayanağı olarak görüyor. Bir bulutun sahada zaten var olan gerçeği gizlediğini düşünmüyor.
Koronavirüs felaketinden önce, oluşumları ve hedefleri basit, bir geleceğe ilişkin olasılıklara dalma yeteneğine sahiptim. Ancak virüsün, ailem ve ülkem hatta tüm dünya için duyduğum korkunun son haftalarda bu yeteneğimi sınırlamak için bir araya gelmiş ve görünüşe bakılırsa bunda başarılı olmuş unsurlar olduğunu itiraf ediyorum.