Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Ortadoğu’da yeni normal

Yeni Normal (The New Normal) korona krizi literatüründe şimdi en yaygın kelime. Toplumların bir tür normal yaşama yeniden açılma kararından sonra kademeli olarak elde edecekleri şey budur. Teorik olarak fikir şu, toplumlar her zaman olağan ya da barış ve uyum içinde yaşamasını ve düzenini sağlayan, üretim, üreme ve tüketim rollerinin dağıtıldığı, nesillerin birbirini takip ettiği bir hayat rutinini severler. Bu, yaşamın her zaman durgun olacağı anlamına gelmiyor. Zira her zaman patlak verdiğinde devrim, savaş veya doğal afetlere neden olan çelişkiler olacaktır. Bunlar, mümkün ve olağan olanın kesintiye uğratacak ya da normal olanı “yıkıcı” (Disruptive) bir görev görecektir. Bu durum bir nevi, dengesi bozulduğunda bu dengeyi tekrar kazanma eğilimi gösteren doğa yasalarına ya da en azından toplumların doğasına benzemektedir. Ne var ki, bu denge mutlaka önceki gibi olmak zorunda değil. Hatta genellikle bir şekilde yeni bir denge ortaya çıkar. Eklenenlerden oluşan gruplar olağan olanın yerini alır. Buna verilecek en yaygın örnek şu olabilir: Terör saldırılarından önce olağan olan, yolcu havalimanına gittiğinde bagajı ile birlikte havayolu şirketleri ofislerinin bulunduğu yere gitmesi, bagajını teslim etmesi, daha sonra pasaportunun damgalandığı pasaport ofisine geçmesi ve oradan da uçağa bineceği kapıya ilerlemesiydi.
Terör saldırılarından sonra patlayıcı metalleri tespit edecek kapı dedektörlerinin varlığı, yolcuların özel çantalarının araştırılması bir zorunluluk haline geldi. Daha sonra yolculardan ayakkabılarını ve kemerlerini, tüm madeni paralarını, saat ya da üzerlerindeki süs amaçlı her türlü metali çıkarıp kapılardan öyle geçmeleri gerekti. Son olarak yolculardan yolculuk saatlerinden üç saat önce – ki bu sürenin en az yarısı çeşitli kontrol süreçleriyle geçiyor- havalimanına gelmeleri talep edilmeye başlandı. Yolculuk yani normal olan olduğu gibi kaldı. Ama yeni normal, tedbir ve önlemlerde gizlendi. Koronadan sonra da havalimanlarında buna ek önlemlere tanık olunacağı tasavvur ediliyor. Mesela, yolculuk için gerekli evraklara bir yenisi eklenecek. Kişinin lanet koronavirüsünü taşımadığını gösteren bir rapor alması zorunlu olacak. Bu raporun formatı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenecek. Bunun yanında, dedektörlere yolcuların ateşlerini ölçecek ve kim bilir belki de antikorların durumunu tanımlamak için kan örneği alacak elektronik cihazlar eklenecek. Yolculuk yapmak yine mümkün olacak ama bu, her zamanki gibi değil yeni normale göre olacak.
Daha önce küresel durumu ve Kovid-19 krizinin dünyaya nasıl damga vuracağın ele aldığımızda, krizin gerçekte var olan çelişkileri ortaya çıkaran ya da iten güç olduğu, hiçbir şeyin yoktan var olmadığı mantığından hareket etmiştik. Nitekim şu anda Ortadoğu’da da bu tür bir şey yaşanıyor. Yıl başında bölgenin son 10 yılını, Arap Baharı adı verilen olayların Arap ülkelerinde kaos ve dengesizlik yarattığı ve bölgesel ülkeleri söz konusu ülkelere müdahaleye yönelttiği şeklinde özetleyebilirdik. İran, Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana’ya doğru harekete geçti. Türkiye, Kuzey Suriye’ye doğru hareketlendi. İsrail daha fazla yerleşim yeri inşa etmek ve daha çok toprağı ilhak etmek için Batı Şeria’ya doğru ilerledi. Etiyopya, Sudan sınırında Nahda Barajını inşa ederek Nil sularına doğru harekete geçti. Kaosun dokunmadığı Arap ülkeleri ise 2030’a kadar uzanan uzun bir derin reform yoluna girdiler. Söz konusu 10 yıl sona ermeden önce Cezayir, Sudan, Lübnan ve Irak olmak üzere dört Arap ülkesinde bir başka halk hareketleri dalgası yaşandı. Bu dalganın da sonuçları oldu. Yabancı müdahaleyi reddettiğini ifade ederken ulusal devlete dayanan bir reform yolu önerdi.
Koronavirüs salgını bu yılın ilk aylarında, Ortadoğu’daki tüm bu yönelimleri test etti. Elde ettiği ilk sonuç, Arap ülkelerinin hayati işlerine müdahale eden bölge ülkelerinin müdahale ve saldırganlık derecelerinin arttığı şeklindeydi. İran koronavirüs nedeniyle çok acı çekse de müdahil olduğu Arap ülkelerine yönelik müdahaleleri şiddetini korudu. İran, halkını kurtarmayı değil saldırganlığını sürdürmeyi seçti. Teröristler Suriye’den Libya’ya taşındı. Libya’nın batısında askeri operasyon başlatıldı. İsrail, yeni hükümetinin Filistin topraklarını ilhak ettiğini resmi olarak deklare ederek siyasi hayatına başlamasını büyük bir küstahlıkla önerdi. Etiyopya, Washington’un kendisi, Mısır ve Sudan ile Nil suları ile ilgili yürüttüğü müzakerelerden imza atmadan çıktı ve Sudan’ın doğusundaki bazı bölgelere saldırılar düzenledi. İkinci sonuç, korona öncesi reform yolunu seçen Arap ülkeleri, bu süreçten önce başardıklarının kendilerine bir yandan pandemi ile mücadele diğer yandan petrol fiyatlarının düşmesinin yanı sıra bölgesel müdahaleler krizi ile yüzleşmede çok fazla kabiliyet ve bağışıklık kazandırdığını gördü.
Dolayısıyla Ortadoğu’daki “yeni normal şudur: Korona pandemisi bölge ülkelerinin Arap ülkeleri hesabına genişleme ve güç elde etme açlığını artırdı. Öte yandan, reformcu Arap ülkelere doğru yolda olduklarını, petrol zengini olsun ya da olmasın yüksek büyüme oranlarına ulaşmanın, devlet için bir zorunluluk olduğunu, kaynak çeşitliliğinin Kovid-19 sonrası dünyada küresel dalgalanmaların dayattığı bir kesinlilik olduğunu ispatlamıştır. Bölgesel sahanın eksikliğini hissettiği ve “eski normal” zamanında masada olan şey, büyük halk hareketleri sonucunda bazı Arap ülkelerinin yaşadığı dengesizliğe ek olarak bölgesel dengede var olan (Arap olmayan bölge ülkelerinin yararlanmaya çalıştığı) dengesizlikti.
ABD’nin Suriye ve Irak ile başlayan bölgeden çekilmesi bu dengesizliği pekiştirdi. ABD yönetimi son olarak Taliban ile imzaladığı barış anlaşması ile Ortadoğu’dan geri çekiliş sürecini tamamladı. Bu anlaşma gereğince, ABD ve diğer NATO ülkelerinin kuvvetleri Afganistan’dan çekilerek kendisini radikalizm dolu kaderine terk edecek. Bu dengesizliğin çözümü için ilk adım, her zamankinden daha hızlı ve derin bir biçimde reform yolunda ilerlemekte kararlı olmaktır. Bu durumda, reformcu Arap ülkelerinin sağlık kapasitesinin direnme gücünü kanıtlayan Kovid-19 salgını aynı zamanda, gerek sunduğu hizmetler gerekse büyük getirilere sahip entegre bir endüstriye dönüşmesi ile sağlık sektörüne daha fazla büyüme vaat eden sektörler arasında yer alma kapısını aralamıştır.
Ancak, daha hızlı ve derin olması, bundan da öte bölgesel dengeleri dengeleyebilmesi için reform, ilgili Arap ülkelerinin endüstriyel ve tarımsal –özellikle de gıda- gereksinimlerini karşılayacak tüketici ve üreticiler sağlayan Kızıldeniz bölgesinde kurulacak Arap pazarına dayanan  bölgesel bir çerçeve içinde gerçekleşmelidir.  Diğer bir deyişle, Arap bölgesel boyutu, Ortadoğu’nun yeni normalinin bir parçası olmalıdır. Saldırgan bölge ülkeleri bizlere Araplar gibi davranıyorlarsa o zaman neden bizler de onlarla Araplar olarak yüzleşmiyoruz?