Remzi İzzeddin Remzi
Mısırlı büyükelçi ve BM eski yetkilisi
TT

Rusya’nın Suriye’de karşı karşıya olduğu en büyük zorluk

Suriye son zamanlarda yeniden Arap ve uluslararası medyanın gündemine oturdu. Bunun sebebi, Suriye halkının trajedisine bir son verme ve talep ettiği özgürlük, haysiyet, güvenlik ve uzlaşı hedeflerine ulaşma arzusunu kendisine geri verme konusunda umut olabilecek önemli gelişmelerin yaşanması değil Suriye’de yaşanan bazı ilginç meselelerdi. Mesela, Devlet Başkanı Beşşar Esed ile kuzeni iş adamı Rami Mahluf arasında anlaşmazlıklar olduğuna dair haberler, Moskova ve Şam arasındaki karşılıklı medya kampanyaları, keza Washington, Moskova ve Ankara arasındaki Beşşar Esed’i yönetimden uzaklaştırmaya yönelik sözde planın varlığı hakkında yayılan söylentiler gibi.
Kimileri bu gelişmelerin gelip geçici olduğunu öne sürerken kimileri de Suriye’de herhangi bir siyasi değişikliğin Moskova’nın onayından geçmesi gerektiğinden yola çıkarak bunları Cumhurbaşkanı Esed’in yönetiminin sonuna yaklaştığının bir göstergesi olarak görüyor.
Bu iki bakış açısından herhangi birinin doğruluğu bir yana, Moskova’nın – en azından resmi düzeyde- kendisini Suriye’nin iç işlerinden uzak tutmaya çalıştığı biliniyor.
Suriye hükümetinin talebi üzerine gerçekleşen Rus askeri müdahalesi Beşşar Esed’in iktidarını korumasına yardımcı olsa da Moskova, müdahalesinin amacının belirli kişileri veya rejimi değil Suriye'yi terörizmden kurtarmak olduğunu çeşitli yollarla her zaman dile getirmeye önem verdi. Bununla birlikte, bir ülkeyi kurtarmayı rejimi kurtarmakla eş sayanlar da var. Bu çerçevede, Rus pozisyonunun – anladığım kadarıyla- Suriye’de devleti tehdit eden bir terörizm var olduğu sürece, Silahlı Kuvvetler Başkomutanını, ki bu durumda o kişi Esed oluyor, koruması gerektiğine dayandığına işaret etmeliyiz. Bunun mantığı, Silahlı Kuvvetler Başkomutanını korumanın Suriye ordusunun uyumunu ve direncini korumasının önkoşulu olmasıdır. Zira özellikle mevcut istisnai koşullar altında askeri liderlik hiyerarşisinde herhangi bir dengesizlik ordunun tamamen çözülmesine ardından da devletin bütünüyle çökmesine yol açacaktır.
Ancak şimdi, Suriye’nin büyük bir bölümünde terörizm göreceli olarak gerilemiş olsa da terörist grupların İdlib’deki varlıkları devam ediyor. Dolayısıyla şu anki aşamada terörle mücadelenin odak noktasında İdlib yer alıyor. Suriye çölünde DEAŞ ile mücadele meselesi ise sonraki aşamaya ertelenmiş gibi görünüyor.
Astana Süreci ve bunun sonucunda İdlib’de kurulan gerilimi azaltma bölgelerinin yanı sıra Rusya ve Türkiye arasında imzalanan ve aynı şekilde İdlib’deki durumu ele alan ikili anlaşmalara karşın terörist Nusra Cephesi ve müttefikleri söz konusu şehirde hala aktif ve yaygın. Diğer çeşitli silahlı muhalif gruplar da bu kontrolünü destekliyor. Bu noktada daha önce ABD’nin şimdi de Türkiye’nin yüzleştiği süregiden sorunun, Nusra Cephesi ve müttefikleri ile diğer silahlı grupların birbirinden nasıl ayrılacağı olduğunun altını çizmeliyiz.
Rusya’nın Suriye’deki askeri müdahalesine dönersek, terörizme karşı savaşı Rus toprakları dışına taşıdığından yola çıkarak başlangıçta Rus halkının geniş desteğini aldığı biliniyor. Suriye’deki ağır çatışmaların zirvesinde olduğu dönemlerde tahminlerin, Suriye’de Rus ve eski Sovyet cumhuriyetlerinden 10 ila 20 bin arasında savaşçının bulunduğuna ve bunların Çeçenistan, Orta Asya ve Balkanlarda elde ettikleri deneyim göz önüne alınarak en iyi savaşçı unsurları teşkil ettiklerine işaret ettiğine dikkat çekmeliyiz.
Şimdi, Rusya, Suriye’deki uzun vadeli varlığını garanti altına aldıktan, devletin çökmesini engelledikten ve bu sayede uluslararası arenadaki pozisyonunu destekledikten sonra askeri müdahalesinin tüm hedeflerini gerçekleştirdiğini deklare edebilmesi için Devlet Başkanı Putin öncelikle Suriye’deki terör kaynağı tehdidini ortadan kaldırdığını deklare etmeli. Şüphesiz böyle bir açıklama Putin’in birçok nedenden ötürü son dönemlerde kaybettiği popülerliğinin en azından bir bölümünü geri kazanmasına katkıda bulunacaktır. Bu nedenler arasında Rusya’nın Suriye’ye yönelik askeri müdahalesine yönelik iç desteğin azalması da var olabilir.
Mart ayında Türkiye ile Rusya arasında imzalanan anlaşma gereğince Halep şehrini sahil şehri Lazkiye’ye bağlayan stratejik M4 karayolunun yeniden açılması gerçekleştirilmek istenen başarı olabilir. Bilhassa bu tür bir adım, her zaman Rus Humeymim Hava Üssü için bir tehdit kaynağı oluşturan Orta Asya kökenli savaşçıların Cisr el-Şuğur beldesi ve kendisini çevreleyen yüksekliklerden çıkarılmasını gerektirdiği göz önüne alınırsa.
Bir süreliğine yaşanan aksaklıklardan sonra M4 karayolundaki Rus-Türk ortak devriyeleri kayda değer bir ilerleme kaydetmiş görünüyor. Devriyelerden biri Cisr el-Şuğur beldesinden yaklaşık 35 km uzaklıktaki Eriha kentinin ötesine ulaştı. Bu devriyeler "M4" karayolunu ve çevresindeki tampon bölgeyi tam olarak emniyete alır almaz Humeymim üssüne yönelik terör tehditleri de sona erebilir ve Suriye ekonomisi için hayati önem taşıyan Halep ve Lazkiye limanı arasındaki ticari faaliyet yeniden başlayabilir. Bu aynı zamanda terörist grupların varlığını İdlib ile Türkiye arasındaki sınırın iki tarafında bulunan sınırlı bir alanla sınırlandırmak anlamına da geliyor. O zaman Rus liderliği, bu grupların kalıntılarını özellikle de Rusya’ya tehdit oluşturanları ortadan kaldırmanın asıl sorumluluğunu Türkiye’ye yükleyebilir.
Bu durumda, Rus liderliğinin Suriye'deki askeri hedeflerine tamamen ulaştığını açıklaması yakındır diyebiliriz. Bundan sonra da Moskova’dan beklenen çabalarını durgun olan siyasi sürecin ritmini hızlandırmaya odaklamaktır.
Rus liderliği, Suriye'de gerçek başarının, askeri başarılarını uzun vadede çıkarlarını garanti altına alan somut politik kazanımlara dönüştürmede yattığının farkında. Bunun için de her zaman ABD ile ortak girişimin bir ürünü olmasıyla övündüğü Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararının tam anlamıyla uygulanması aracılığıyla siyasi bir çözüme ulaşması gerekiyor. Bu karara göre ilk olarak bu süreç, temelde Rusya’nın düşüncesi olan anayasal reform ile başlanacak daha sonra da tüm Suriyelilerin katılacağı özgür seçimler düzenlenecek.
Binaenaleyh Rusya, Şam'ı özel olarak Anayasa Komitesinin çalışmalarına daha ciddi bir biçimde katılmaya, genel olarak da 2254 sayılı Güvenlik Konseyi Kararının uygulanmasında işbirliği yapmaya yönlendirmek için çabalarını yoğunlaştırmak zorunda.
Bu noktada Rusya’nın işbirlikçi bir Suriye liderliği arayışında olacağına şüphe yok.
Bu durumda bütün dikkatler, Başkan Esed’in 2254 sayılı kararın tam anlamıyla uygulanması ile nasıl başa çıkacağına ve Rus liderliğinin buna yönelik tepkisine odaklanacak. Belki de bu an sadece Suriye'nin geleceği için değil, Rusya'nın uluslararası güvenilirliği açısından da belirleyici anlardan biri olabilir.
Rusya’nın Suriye hükümetine tüm topraklarını kurtarma konusundaki verdiği desteğe gelince, Moskova için bu,1998 yılında imzalanan Adana Anlaşması'ndan esinlenen entegre bir pakete ulaşmak için Şam ve Ankara arasında arabuluculuk yaparak gelecekte gerçekleştireceği bir hedeftir. Bu paket içinde: Suriye-Türkiye ortak sınırının istikrarı, Suriye’deki Kürt sorununu çözmek ve Suriye-Türkiye ilişkilerinin geleceği olacaktır. Bu başarılı olursa Moskova’nın Ortadoğu’daki konumu güçlenecektir.
Son olarak, Rusya’nın Suriye’deki politikalarını uygulamadaki başarısının büyük ölçüde Türkiye ve ABD ile ilişkilerinin yanı sıra İran ile ilişkilerini de nasıl yönettiğine bağlı olduğunu önemle belirtmeliyiz.