Ekrem Bunni
Suriyeli yazar
TT

Onların davaları hâlâ hayatta!

Havle’nin aklına Suriye rejiminin mahzenlerinde öldürülen kocasının bayram sabahı ziyaret edeceği mezarının, sığındığı Avrupa şehrindeki meçhul bir askeri mezarlığın dışında olacağı gelmemişti. Ramazan'ın sonuna doğru iki genç kızının psikolojik olarak iyileşmesini umarak bunu gerçekleştirmek için plan yapmaya başladı. Üzüntü ve kederle geçen birkaç aydan sonra ilk kez kızlarının şehit babalarıyla gurur duyduklarını ve mezarını ziyaret etme fikrinin onları heyecanlandırdığını görmüştü. Böylece tehlikeye atılarak denizin dalgaları onu Avrupa’ya doğru sürüklemeye başladığında iki kızı için güvenli ve istikrarlı bir hayat ve ölen kocasından pek de uzak olmayan bir yaşam hayal etti.
Kocası, Suriye başkentinde gerçekleştirilen barışçıl gösterilere katıldığı şüphesiyle tutuklanmıştı. Silah taşımadığı ve kimseye zarar vermediği için bir süre sonra serbest bırakılmasını umuyordu. Ancak bir yıldan az bir süre önce, Nüfus Müdürlüğü Sekreterliği'nden kocasının ölümünü bildiren haberi aldı. Durumu kızlarından gizlemedi. Onlara babalarının öldüğünü söylediği zaman güçlü görünmeye çalıştı.
Başlangıçta iki kızının durumu kabullenemediklerinden endişeliydi. Babalarını tamamen kaybettikleri hissi hayatlarına bir kabus gibi çökmüştü. Babalarının kaderini ve tercihini diğer Suriyeli kurbanların da yer aldığı sahnenin bir parçası olarak anlatarak onların acılarını hafifletmeye çalıştı. Çünkü babaları da haksız yere tutuklanan ve hapishanelerde kayıplara karışan yüz binlerce kişiden biriydi. Kızlarını, Suriyelilerin maruz kaldıkları baskı ve zulmü göstermede yararlı olabilecek herhangi bir haber veya bilgi için sosyal medyada arama yapmaya cesaretlendirmek istedi. Daha sonra onları bir dizi tutuklunun resimlerinin yer aldığı, çoğu Avrupa kentinde dolaşan Özgürlük Otobüsü’ne eşlik etmeleri için teşvik etti. Ardından kızların dikkatini, bir Alman mahkemesinin Cemil Hasan ve Ali Memlük’ün hüküm giymeleri yönünde aldığı karara çekmek istedi. Bu iki kişi, Suriye’deki vahşet düzeninin üst düzey subaylarıydı ve INTERPOL tarafından haklarında tutuklama emri çıkarılmıştı. Küçük kızının kendisine yönelttiği, Cemil Hasan’ın daha önce tedavi olmak için bir hastaneye sığınmasının ardından Beyrut'ta tutuklanma ihtimaline dair sorusu ve babasının maruz kaldığı akıbetin faillerinin hak ettikleri cezayı çekmeleriyle ilgilenmesi dolayısıyla nasıl da mutlu oldu...
Ayrıca atmış olduğu en faydalı adım da kızlarını, istihbarat şubesi memurlarından birinin Almanya'daki duruşmasına katılmaya ikna etmekti. Söz konusu istihbarat memuru, kocasının da alıkonulduğu Şam’ın el-Hatip mahallesindeki şubedendi. Kızlara yüreklerinin soğumasını sağlayacak ve babalarının kanının yerde kalmadığı konusunda onları tatmin edecek bir sahne göstermek istiyordu. Devam eden şey, Suriye'deki insan hakları suçlularının çekecekleri cezanın başlangıcıydı.
Bazılarının bu kişinin rejimden koptuğu ve bazı muhalif faaliyetlere katıldığı yönündeki iddiaları onu mahkemeye katılma kararlılığından vazgeçirmedi. Ona göre mesele bu, kişinin savunmasız insanlara karşı işlediği suçlarla ilgiliydi ve yapılan işkencelerde onun da rolünün bulunduğuna ilişkin tanıklıkların yanı sıra kurtulanlar da onun bu suça karıştığını veya bunu kolaylaştırdığını söylüyorlardı. Ayrıca başkaları tarafından söz konusu kişinin iktidardaki Şii topluluğa mensup olmadığı, sadece dikkati gerçek anlamda sorumlu olan kimselerden uzaklaştırmak için ortaya atılmış bir memur olduğu yönündeki söylentiler de onu kararından caydırmadı. Çünkü dini, cinsiyeti ve ırkı ne olursa olsun katilin sadece ‘katil’ olduğunu düşünen bir ortamda büyümüş ve bunu öğrenmişti. Bu celladın kendisine yöneltilen suçlamalara verdiği cevap, onun kendi tutumuna olan inancını daha da kuvvetlendirdi:
“Benim işim tutukluları sorgulamaktı. Çok hassas bir durumdaydım. Tutuklularla her zaman yumuşak bir şekilde davranamadım.”
Daha da önemlisi, kızlarının tanıklarla ve akrabalarıyla nasıl etkileşime girdiğini gördüğü zaman gözleri sevinçle parladı. Artık kendilerini, Suriye’nin otoriter ve zalim rejimi tarafından şehit edilmiş ve devrim için canını veren bir babanın kızları olarak görüyorlardı. Ayrıca istihbarat ya da gözaltı merkezlerinin mahzenlerindeki işkence ve cinayetlerin açığa çıkarılması için heyecan duyan birer mağdur olmuşlardı.
Dönüşlerinden günler sonra büyük kızının kendisine ‘geçiş adaletinin’ ne anlama geldiğini sorması onu şaşırttı. Bunun kızının aklına nereden geldiğiyle ilgilenmedi. Bu kavramın ne anlama geldiği ve onlarla ne ilgisi olduğuyla ilgili araştırma yapmaya başladılar. Bunun bir iç savaşın sayfalarını dürmek için başvurulan yöntemlerden biri olduğunu öğrendiler. Bu, Suriye'de yaklaşık 9 yıldır devam eden kanlı savaş ve şiddettin ağır mirasından ve acı kalıntılarından kurtulmanın bir yoluydu. Bu yolun intikam ve nefret dilinden uzak olmasının yanı sıra failleri ve suça iştirak edenleri yargılamayı amaçlaması onları rahatlattı.