Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Nil Vadisinde siyasi coğrafya

Kovid-19 pandemisi haberleri, medya organları ve ülkelerin ilgi ve kaygılarında baskın olsa da uluslararası siyasi coğrafyanın ikilemleri ivmesini kaybetmedi. Suriye, Yemen, Irak, İran, Libya ve Filistin krizleri pandemiden önce tanıştıkları komplikasyonlarında yüzmeye devam ettiler. Bu jeopolitik hareketlenmelerde Mısırlılar olarak bizi ilgilendiren, Arap Baharı adı verilen dönemde Nahda Barajı’nın inşasına başlayan Etiyopya’nın, yaklaşık 10 yıl sonra ve korona salgınının gölgesinde ilgili taraflarla anlaşma olmaksızın baraj rezervuarını doldurarak Nil sularının paylaşımı sorununda bir hamle yapmaya çalışmasıdır.
Etiyopya’nın son hamlesi, Etiyopya Dışişleri Bakanı Gedu Andargachew tarafından 14 Mayıs’ta BM Güvenlik Konseyi Başkanına sunulan müzekkereydi. Bu müzekkerenin Nahda Barajı krizinde daha fazla gerginliğe neden olması üzerine çok sayıda uluslararası taraf, ABD ve Dünya Bankası’nın katılımıyla Mısır, Sudan ve Etiyopya arasında Washington’da gerçekleşen üçlü müzakereleri yeniden canlandırmak için krize müdahil oldu.
Bu yazı, Etiyopya’nın sunduğu müzekkerenin ayrıntılı bir incelemesini yapmaya çalışmamaktadır. Aksine, içeriğini analiz etmeye, içinde yer alan temel Etiyopya kavramlarını çıkarsamaya, Nil suları üzerinde anlaşmazlık ve çatışma konusu olan meselelerle başa çıkma yönteminin sorunlu yönlerini ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.
Müzekkere’deki ilk ve belki de diğer sorunların kaynağı olan sorun, Etiyopya’nın Mısır’ı ülkesindeki yoksulluk ve açlığın, sahip olduğu su kaynaklarına rağmen yaşadığı ciddi gıda güvenliği sıkıntısı ve nüfusun su ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalmasının sorumlusu olduğunu düşünmesidir. Müzekkere, 65 milyondan fazla Etiyopyalının elektriksiz yaşadığını (müzekkereye göre buna karşılık Mısırlıların neredeyse tamamının elektriği var) okul çağındaki Etiyopyalı çocukların üçte ikisinin karanlık nedeniyle ders çalışamadıklarını, milyonlarca kadının su ve odun taşımak için uzun mesafeler kat ettiğini ifade ediyor. Ne var ki, bu trajik ve içler acısı durumun sorumlusu Mısır’ın su tüketimi değildir.
Aksine bu, Mısır’ın uzaktan yakından hiçbir ilişkisinin olmadığı Etiyopya’nın özel tarihi koşullarının sonucudur. Mısırlılarının tamamının elektrik hizmeti almasına gelince bu, Mısır halkı ve hükümetini ortaya koyduğu muazzam çabanın ürünüdür. Bu bağlamda, Mısır’daki toplam elektrik üretiminde su kaynaklarından – büyük Asvan Barajı- üretilen elektriğin oranının yüzde 8’den fazla olmadığını belirtmeliyiz. Gerçekte ve tarihsel olarak Mısır, hiçbir Etiyopyalının elinden suyunu ve gıdasını, evinden elektriğini çekip almamıştır. Etiyopya nüfusunun ezici çoğunluğunun yaşadığı Etiyopya Vadisi’nden uzakta bir yerde bulunan Nahda Barajı da Etiyopya’nın gıda ihtiyacını karşılamak değil elektrik üretimi için inşa edilmiştir. Mısır buna hiçbir zaman itiraz etmedi hatta tam aksine her zaman su kaynakları üzerindeki projelerin kalkınmaya yardımcı olmasına çalıştı.
İkinci sorun, müzekkerenin Nil sularının paylaşımını daha önce imzalanmış anlaşmalara ve belirlenmiş teamüllere göre ele almayı, dünyada daha önce görülmemiş istisnai bir durum olarak algılamasıdır. Ancak gerçek şu ki, dünya ve genel olarak insanlık tarihi, her zaman mevcut koşulları, halkların yaşamlarında sömürge evresinin bıraktığı miras da dahil olmak üzere, eski gelenekler ve adetler ışığında yasallaştırmaya çalışmıştır.
Afrika Birliği Örgütü ve ardından Afrika Birliği’nin üzerine kurulduğu temeller, hatta Etiyopya ve Mısır devletlerinin mevcut sınırları, sömürge döneminde meydana gelen temeller üzerine kurulmuştur. Bunun da ötesinde Etiyopya’dan bağımsız olan Eritre devletinin kuruluşu ile sonuçlanan müzakereler de temelde, sömürge döneminde gerçekleşen anlaşmaların yorumlanmasına dayanıyordu. Dünya, ülkelerin bağımsızlığından sonra doğmadı. Aksine, denizler, nehirler ve doğal kaynaklar ile ilgili uluslararası normları geliştirme süreci, geçmişte yaşanmış emsallerini temel almıştır. Dolayısıyla, sömürgeciliğe karşı küresel ulusal özgürlük hareketinin her zaman ön saflarında yer alan bir ülke olarak Mısır, Etiyopya’nın bağımsız bir ülke olduğu 1902, Milletler Cemiyeti üyesi olduğu 1929 ve 1959’da imzalanan uluslararası anlaşmaları temel aldığında, uluslararası sömürge araçlarını kullanmış değil tek güvenilir çerçeveye başvurmuş oluyor.
Üçüncü sorun, Etiyopya’nın kaynak ülke (kendisi), koridor ülke (Sudan) ile Nil’in döküldüğü ülke (Mısır) arasında net bir ayrım istememesidir. Bu nedenle, Mısır’ın Nil sularını rasyonel bir şekilde kullanmaya yönelik projeleri ile üçüncü tarafların Mısır üzerindeki olumsuz etkilerini inkar etmedikleri Nahda Barajını eşit görmek, kasıtlı bir tür yanıltma ve kafa karıştırmadır. Gerek Asvan Barajı gerekse el-Salam Kanalı veya Toshka Gölleri olsun Mısır projeleri, tarımsal gelişim ve Akdeniz'i tatlı sudan mahrum etmek için 19 ve 20’inci yüzyıllarda gerçekleştirdiği projelerini tamamlayan projelerdir. Aslında el-Salam Kanalı gibi bu projelerin bazıları Nil nehrinden ek su getirmiyor, sadece kullanılan suyu arıtma işlemini görüyor. Son olarak, Mısır’ın Nil nehri sularının son durağı olduğunu, binlerce yıldır Nil nehrini nasıl uysallaştıracaklarını iyi bilen Mısırlıların, diğer tarafları mağdur etmeden her damla suyu tarımsal gelişme ve medeniyet inşa etmek için kullandığını da hatırlatmadan geçmeyelim.
Dördüncü sorun, Etiyopya “tarihsel” ilişkilerden bahsettiğinde aşırı esnek bir tutum benimsiyor. Nitekim müzekkerede de şu ifadelerin yer aldığı görülüyor: “Nil havzası ülkeleri, insanlık tarihindeki en eski ilişkilerden birine sahiptir”, “Bizler bu asil nehre sıkı sıkıya bağlı eski medeniyetleriz”, “Nil'in halkımızı geliştirmek için yeni bir kardeşlik ve işbirliği seviyesi sunabileceğine inanıyoruz”. Ancak bu isabetli bakış açısı, Mısır «tarihsel haklar» terimini kullandığında (ki bu daha önce diğer nehir havzası ülkeleri tarafından da kullanılmıştır) Etiyopya’nın gösterdiği aşırı duyarlılık ve hassasiyetle uyuşmuyor. Tarihsel haklar, devletlerin kurulduğu ve medeniyetlerin tesis edildiği zamanın yanı sıra doğal su kaynakları zenginliği  tarafından da temsil edilmektedir. Su kaynakları diğer doğal zenginlik kaynaklarından farklıdır. Nitekim karada ve denizdeki doğalgaz ve petrol alanlarında ortak olmaları durumunda ülkeler, daha önce belirlenmiş hukuki kurallara göre bu alanları paylaşabilirler. Ama bu su kaynakları için geçerli değildir. Çünkü bu kaynakların rezervleri belli iken suyun kaynağı, güneşin ve dünyanın dönüşü ile tarih boyunca havza ülkelerine akan ve döngüsü yıldan yıla değişen yağmur sularıdır. Bu açıdan bakıldığında, hiç kimse Etiyopya devletinin (kalkınma çabalarını sürdürmesi koşuluyla) yeterli yağmur suyuna hatta daha fazlasına sahip olmadığı görüşüne katılamaz. Mısır tarihsel olarak, tüm havzanın geliştirmesi amacıyla Nil Havzası ülkelerini kapsayan bir uluslararası organizasyon kurma projesinin sahibidir. Yine tarihsel olarak, Mısır her zaman havza ülkelerine Nil nehri sularını geliştirmede yardımcı oldu ve barajlar inşa etti. Etiyopya’nın da buna hakkı var ama yerleşmiş uluslararası hukuk ve normların sınırları içinde kalması ve Mısır’ı sudan mahrum etmeyi amaçlamaması koşuluyla.