Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Kalabalıklar içinde tek bir kişi

Komünizm, bireyin ortadan kalkıp kalabalıkların hüküm süreceği bir çözüm istedi. Ancak tarihin en kötü şahsi yönetimlerini doğuran sonuçlara neden oldu. Siyasi büro, halk meclisleri, yüksek kurul gibi yönetim kurumları oluşturuldu ve lider tek başına kaldı. Doğaları gereği canlılar bireyselleşir. Shakespeare olmasaydı Batı tiyatrosu var olmazdı. Oğulları, kardeşleri, kuzenleri ve memleketi Stratford-upon-Avon’daki tüm insanlar ve 500 yıllık soyu bir Shakespeare daha sunamadı.
Nasıl? Bunun bilgisi ancak Allahu Teala’dadır. Fakat bu dünyadaki her şey bireyseldir. Elbette Alman halkının üstün olduğunu söyleyebiliriz. Ancak bunu kanıtlamak istediğimizde isim saymaya başlarız: Müzikte Beethoven, şiirde Goethe, arabalarda Benz, tıpta Bayern, bilimde Oppenheimer ve sanayide Krupp…
ABD’nin tüm ihtişamı yurt dışından göçen beyinlerdedir. Sanatçılar Hollywood’u kurdu. Tüccarlar New York’u Hollandalı göçmenlerden satın aldı. Bilim adamları uçaklar yaptılar. Çiftçiler toprağı evrendeki en büyük tarımsal üretime taşıdılar.
İtalyan ressam Leonardo Da Vinci’nin ‘Mona Lisa’ tablosunun fiyatının 45 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Ressamlık konusunda usta birçok çok isim var. Eserleri evlerinin duvarlarından ötesine çıkamayan sanatçı orduları mevcut. 400 milyon Hint kökenli insanı Gandi isimli tek bir adam özgürlüğüne kavuşturdu. Gandi, aslında gününü dokumaya harcayan yarı çıplak bir adam değildi. Aksine halkının hareket tarzlarını, nasıl seferber edileceğini ve sahip oldukları ruhu nasıl koruyacağını iyi bilen bir dâhiydi. Bize basit bir şekilde tasvir edildiği gibi Güney Afrika’da beyazlarla aynı trene binmesi engellenip beyaz adamın ülkesindeki egemenliğini sonlandırmaya karar veren bir avukat değildi.
Tarihte benzersiz olanların hepsi gücün yanı sıra büyük bir dehaya sahipti; Napolyon, Selahaddin Eyyubi, Halid bin Velid, Mehmet Ali Paşa’nın güçlerinin dörtte üçü akla dayanıyordu. Büyük şirketler, üniversitelerde zeki elemanlar arıyor. İki kişi var ki bunlar bilim yolculuklarını tamamlamadan üniversiteden ayrıldı: Bill Gates ve Steve Jobs. Üniversiteye giremeyecek kadar tembel olan üçüncü kişiyi Thomas Edison olarak tanıyoruz.
Hayatın her alanı nasıl yönetileceğini bilen bir adamın ‘benzersizliğine’ dayanıyor. 5 çalışanı olan bir şirketi devralıp 5 bin çalışanlı bir yapıya dönüştürüyor. Çin gibi 1 milyar vatandaşı yoksul olan bir ülkenin başına geçiyor ve 500 milyonu varlıklı bir hale dönüştürüyor. Komünist Parti, kolektif liderlik, siyasi büro ve diğer şeylerin buradaki rolü nedir? Hiç şüphe yok ki bir role sahipler ancak öne çıkanlar bir grup birey.
Geçtiğimiz yüzyılda dünyanın koşullarını değiştirenler partiler ve hükümetler değil şahıslardı. Charles de Gaulle, Winston Churchill, Cevahirlal Nehru, Ahmed bin Bella, Mihail Gorbaçov, Pierre Trudeau ve Lee Kuan Yew gibi adamlardı.
Her biri ülkesini kendi tarzıyla yeniden inşa edip krizden kurtardı. Zor aşamalarda halklarının hayatlarını geliştirdi. Bugün bu satırları yeniden kaleme alıyorum. Çünkü tüm dünya hayatının en büyük çıkmazından geçiyor ve halklar lider ve seçkinlerinin bu dev dalgayı aşmalarını bekliyor.