Abdullah Raddadi
Suudi araştırmacı ve ekonomi uzmanı
TT

Ekonomik ırkçılık

Afrika asıllı ABD vatandaşının (George Floyd) mayıs ayının 25’inde polisler tarafından öldürülmesi, ABD’de çok geçmeden mağazaların yağmalanması ve hırsızlıkların eşlik ettiği şiddet olaylarına dönüşen protesto gösterilerini ateşleyen kıvılcım oldu. Bu kıvılcım Fransa’da Paris, İngiltere’de Londra ve Manchester gibi diğer ülke ve şehirlere de sıçradı.
Bu dalga -en azından ABD’de- Afrika asıllı vatandaşların maruz kaldığı polis şiddetine ve sosyal ırkçılığa karşıymış gibi görünüyor. Ne var ki durum bu ırkçılığın ötesine geçiyor. Beyazların meydanlarda diz çöküp diğer ırklara saygı göstermeleri ile de çözülemez. Zira bu sorunun ekonomik kökleri göz ardı edilemez. Ekonomik rakamlar, bu ırkçılığın siyahlar üzerindeki korkunç ekonomik etkisinin tanığıdır.
ABD’de beyazlar ile diğer ırklar arasındaki ekonomik farklar çok büyüktür. 2016’da yapılan bir istatistik, Afrika asıllı ABD’lilerin ortalama zenginliğinin 17 bin dolar olduğunu, buna karşılık beyazlar arasında bu oranın 10 kat daha fazla olup 170 bine dolara ulaştığını gösterdi. Afrika asıllı ABD’lilerin ortalama gelirlerinin 2008’e göre yüzde 3,4 artış göstererek 2019’da 41 bin dolara yükselirken beyaz ABD’liler arasında 2008’e göre yüzde 8,8 artış göstererek bu rakamın 70 bin doların üzerine çıktığını ortaya koydu.
Bu rakamlar tartışmaya yer bırakmayacak ve açık bir şekilde ABD toplumunun tüm vatandaşlarına eşit fırsatlar sunmadığını gösteriyor. Finansal krizi takip eden 10 yılda ABD ekonomisinde görülen ekonomik iyileşmenin, bütün ülke vatandaşlarını değil sadece belirli bir bölümünü kapsadığını ortaya koyuyor. Latin asıllı ABD vatandaşlarının durumu da Afrika asıllı olanlardan farklı değil. Hatta onlara eşit bir muamele görüyorlar. Ayrıca bu rakamları belirli bir siyasi partiye bağlamak da mümkün değil. Çünkü son 10 yılın büyük bir bölümünde yönetimde Demokrat Parti vardı. Asıl ironik olan ise bu dönemde başkanın da siyah olmasıydı. Daha fazla ekonomik gösterge, iktidar partisi ile ırksal ekonomik uçurum arasında gerçek bir bağlantının olmadığını teyit edebilir. Mesela, 1992’den 2016’ya ABD’yi iki Cumhuriyetçi iki de Demokrat başkan yönetti. Beyazlar ile siyahlar arasındaki gelir farkı 100 binden 154 bine yükseldi. Bu döneme genel bir ekonomik gelişme de eşlik etti. Bir ailenin ortalama geliri 83 bin dolardan 97 bin dolara yükseldi. Bununla birlikte, beyazlar ile siyahlar arasındaki gelir ve servet farkı da büyük ölçüde genişledi.
Başkan Trump döneminde yaşanan ekonomik iyileşmeye ve işsizliğin yaklaşık yüzde 3,5’e gerilemesine rağmen beyazlar dışındaki ırkların yaşadıkları bölgelerde işsizlik oranı yüzde 15’ten daha fazlaydı. Korona krizi, bu yangına dökülen benzin gibiydi. Bu krizde ön cephede çalışanların çoğu işlerini kaybettiler. Bunların büyük bir bölümü de asgari ücretle çalışan siyahlardı. Korona pandemisi Afrika asıllı vatandaşları çok etkiledi. Öyle ki beyazlar arasında işsizlik oranı yüzde 14’e ulaşırken siyahlar arasında yüzde 17’nin üzerine çıktı.
McKinsey şirketinin yaptığı çalışma, ABD’nin bu ırkçı ekonomik uçurumu kapatabilirse 2028 yılına kadar GSYIH’ında yüzde 4 ila 6 arasında bir artış -yaklaşık 2 trilyon dolar- sağlayabileceğini gösterdi. ABD’li Berkeley Üniversitesi sunduğu çalışmasında yoksul kesimlerin yaşadığı mahallelerde eğitime yatırım yapılarak, toplumun farklı katmanları arasındaki bariyerleri kaldırmaya çalışarak, aileleri, hedeflenen bankacılık programları yoluyla biriktirme ve servet edinmeye teşvik ederek, orta ve fakir sınıflarla ilişkili vergi sistemlerini değiştirerek bu uçurumun kapanacağını belirtti.
Etnik ayrımcılığa dayanan ekonomik fırsat eşitsizliği, ilkeler ve insanlık ile bağdaşmamasının yanı sıra ekonomiye de doğrudan zarar verir. ABD’nin kendisi 1960’lı yılların ortasında ırkçılıkla mücadele yasasını kabul etmesinden sonra Afrika asıllıların ekonomiye yaptığı katkılardan faydalanmıştı. Irkçılıkla mücadele sadece ABD’yi değil tüm dünya ülkelerini ilgilendirmektedir. Ekonomi bir bütün olarak iyileşirken vatandaşlar arasında belirli bir sınıfın yoksulluğunun devam etmesi, ülkeler için birkaç yönden zararlıdır: Bu sınıf, ülkenin ekonomik ilerlemesi önünde bir engel haline gelebilir. Keza diğer vatandaşların yaşam standartları iyileşirken kendi yaşam standardının sadece teninin rengi nedeniyle aynı kaldığını gören bu sınıf – bugün tanık olduğumuz gibi- sürekli bir biçimde öfke yüklü ve her an patlamaya hazır bir durumda olacaktır.