Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Washington Libya’da ne zaman uyanacak?

Libya’nın alev alan yüzü, bugün dünyanın birincil gücü olan ABD açısından herkesi yakabilir. Zira Libya, Kaddafi günlerinden bu yana bu alevlerin kurbanı ve Arap Baharı kaosuna da tanık olan özel bir yaraya sahip.
Kaddafi döneminden, özel olarak ABD’li Reagan gözüyle bahsetmeyeceğiz, aksine Libya hakkında, 2011 yılı ötesine geçerek  ‘Arap Baharına’ ve ‘Arap sıcaklığına’ değineceğiz.
2012 yılında Bingazi’deki ABD başkonsolosluğunda vahşi şekilde öldürülen ABD Büyükelçisi Christopher Stevens’ın suikastı, ABD siyasi tartışmalarında bir kilometre taşı oldu. Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump suikastı her zaman Obama yönetiminin ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın gevşekliğinin ve yetersizliğinin bir kanıtı olarak görmüştür.
Bugün kendimizi Libya’da, ABD- Libya arasındaki diyalektik ilişki hakkında ve ‘Sultan’ Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki ‘Osmanlı’ emelleri ile Washington’un gerçek tavrının ne olduğu hususlarında yeniden bir tartışmanın ortasında bulduk.
Bir taraftan Erdoğan’ın ve elbette beraberinde Katar’ın, Libya’da fetihlerin fethini gerçekleştirmekle övündüğünü görüyoruz. Libya haritasının karşısında duran Erdoğan, fetihlerini gözden geçiriyor ve sanki eski zamanlardan bir Osmanlı ‘eyaletinden’ bahsediyordu. Ama diğer taraftan da ABD’nin şaşkınlık ve çelişkili işaretlerine tanık oluyoruz.
Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi önderliğinde Mısır, savaşı çözmek ve durdurmak için iddialı bir siyasi plan sundu. Libyalılar kelimesi bir araya toplandı, tüm yabancı güçler, yani Rusya ve Türkiye geri atıldı. Peki yanıt nasıl olacaktı?
Erdoğan rejiminin Dışişleri Bakanı, Kahire’nin planını reddetmek için koştu ve Katar Dışişleri Bakanının tavrıyla uyumlu olarak da bu planla alay etti.
ABD tarafında ise şu tabloya tanık oluyoruz; Trump, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile telefon görüşmesi sırasında, Mısır’ın Libya krizine siyasi bir çözüm bulma çabalarını memnuniyetle karşıladığını belirtti.
Dışişleri Bakanlığı’nın Kahire planını memnuniyetle karşılamasına rağmen ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo kısa bir süre önce, “Şu an Libyalıların konuşma zamanı ve Rusya ya da başka bir müdahalenin sona erme zamanı” diyerek ABD’nin, Rusya’nın müdahalesinin ardından Türkiye’nin müdahalesini göz ardı ettiğine işaret etti. Pompeo’nun bahsettiklerinin yanında ABD'nin Libya Büyükelçisi Richard Norland, Türkiye müdahalesinin haklılığına dikkati çekti. Zira bu müdahale, ‘Rusya’nın müdahalesine yanıt olarak gelmişti.’
Ama, Londra’da yayınlanan el-Arab gazetesinin araştırmasına göre Erdoğan’ın Türkiye’sne karşı ortaya koyulan kör bir bakışın tehlikesini hisseden yoğun bir ABD görüşü de mevcut. ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi Eric S. Edelman ve Avrupa’daki ABD askeri komutanlığı eski yardımcılarından General Charles Wold, Erdoğan rejiminin Libya’da oynadığı rolün, ABD’nin hayati çıkarları açısından bir tehdit oluşturduğunu vurguladı.
Edelman ve General Wold, internet ortamında yayın yapan Breaking Defense dergisine yaptıkları açıklamada, Erdoğan’ın Libya arenasında yaptıklarının, DEAŞ terör örgütüne saflarını yeniden düzenleme fırsatı verdiğini vurguladı. Ayrıca Avrupa kıtasının yeni bir mülteci ve göçmen seline maruz kalma riskini de artırdığı belirttiler.
Evet; temel mesele Sultan Erdoğan ve onun faaliyetlerinin, Libya’yı Afganistan, Suriye’nin kuzeyi, Somali ve Yemen’e benzer şekilde bir terör cennetine dönüştürmek için açık bir çağrı tehlikesi taşımasıdır. Amerika'nın önderliğindeki Batı böyle mi istiyor? Ve bu kez tehlike eski Avrupa kıtasının sınırlarında.
Washington ne zaman uyanacak ve Rusya ile Türkiye’nin ayakları altındaki halıyı çekecek? Bugün Libya’da yaşananların ağırlığını ne zaman anlayacak?