Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Lübnan’ı mı yoksa Hizbullah’ı mı kurtarmak?

Lübnan doğru yolda... Bu düşünce, iç savaş ve çökmüş güvenlik görüntüleri ile bölgeler arasında çatışma noktaları üretmeye başlayan, büyüyen finansal, ekonomik ve para krizleri gölgesinde gerçekten oldukça kopuk görünebilir.
Ancak kriz ve taraflarına yönelik detaylı bir bakış, bu kez zor durumda olanın devlet, kurumlar ve vatandaşlar olmadığını gösterecektir. Bu kez zor durumda olan Lübnan’daki Hizbullah cumhuriyetidir. Zira bu tümüyle onun hükümetidir. Cumhurbaşkanlığı, 6 Şubat 2006’da imzalanan ünlü Mar Mikhael Anlaşması'ndan bu yana stratejik müttefiki olan General Mişel Avn’ın elinde bulunuyor.
Hizbullah, Lübnan sahnesine ilk çıkışından bu yana belki de ilk kez siyasi sistemin kurumlarının resmi konumuna dayanarak devlet içinde nüfuzunu bu ölçüde ve doğrudan genişletti. Fakat bunun karşılığında politikalarının sonuçlarından sıyrılma ve “direniş” adı verilen perdenin arkasına gizlenme yeteneğini kaybetti.
Hassan Diyab hükümeti kurulduğundan beri Hizbullah, Genel Sekreteri Hasan Nasrallah şahsında hükümeti bir anda çözümünün birinci sorumlusu haline geldiği krizi ele alma girişimlerini ve ekonomik planlarını desteklemek için sahip olduğu tüm popüler, manevi ve politik birikimi harcıyor. Bu bağlamda IMF’ye başvurulması konusunda Hizbullah’ın birden fazla üst düzey yetkilisinin şiddetli itirazlarından sonra bu seçeneği kabul etmek zorunda kaldı. Yine bu bağlamda, “cumhuriyetinde” işlerin hızlı bir şekilde yürütüldüğü ve çaba harcandığı görüntüsünü vermek için cumhurbaşkanlığı ile başbakanlık sarayları arasında tekrarlanan ekonomik ve politik sahnelere destek verdi.
Ne var ki Hizbullah’ın kendisi bu cumhuriyetinin üzerinde yükseldiği bu iki dayanağın (cumhurbaşkanlığı ve Diyab hükümeti) ne kadar zayıf ve kırılgan olduğunu herkesten daha iyi biliyor. Hizbullah’ın cumhuriyeti, “Geçmişte kalan Taif Lübnanı” ve “Doğmakta olan zorlu ve ıstıraplı Lübnan” arasında kalmış bir sınır bölgesine benziyor. Bu sınırın etiketi ise pratik olarak geleneksel ve yenilenmiş bir politik feodal sistemin cenazesinde yürüyen yeni bir Lübnanlı nesildir.
İlk olarak hükümetten başlayalım... Hizbullah, Diyab hükümetinin bağımsızlar hükümeti olduğuna dair zayıf yanılsamanın yok olması ile sona erdiğini biliyor. Doğrusu hiç kimse bu hükümetin bağımsız olduğuna inanmadı ama var olmaya devam ettiği ve gerçek tarafından sınanmadığı sürece yanılsamanın yine de bir gücü vardır. Fakat önemli ve sıradan boş devlet makamlarına yapılacak atamalar için düzenlenen oylama oturumu, herkesin bu yanılsamalardan sıyrıldığı bir oturum oldu. Başbakan, bu oturumun sonucunda hükümeti içinde yalnız olduğunu ve bir desteğe sahip olmadığını keşfetti. Sadece atamaların yapıldığı yönteme dair çekincesinin kayıtlara geçmesinde ısrar eden saygıdeğer Bakan Demianos Kattar’dan (onun gibi birinin böyle bir hükümette görev yapmaya neden devam ettiğini halen anlamış değilim) zayıf bir destek geldi.
Diyab başlangıçta hükümeti içinde gerçekten de bağımsız ve teknokrat bir kitle olduğunu sanıyordu. Ama yürürlüğe girmesi için gerekli kararname daha yayınlanmamış olan yasa tasarısıyla il statüsü kazanan Keservan Cübeyl iline atanacak vali için yapılan oylamada yanılmış olduğunu gördü. Bu oturumda “bağımsız” bakanların, cumhurbaşkanını memnun etmek için nasıl yarıştıklarını, bunun için kendisinin değil onun seçtiği kişiye oy verdiklerini gördü.
Bu detay, Arap okurlar için ne kadar küçük görünürse görünsün Lübnan’daki genel sahneyi anlamak için önemlidir. Lübnan hükümetinin Hizbullah-Avn ittifakının devleti ele geçirdiği gerçeğinin “yasal bir süsünden” ibaret hale geldiğini onayladığı için dikkate değerdir.
Bu, bizleri Hizbullah’ın ikinci kırılgan dayanağına, yani cumhurbaşkanlığı kurumuna götürüyor.
Cumhurbaşkanı seksenli yaşlarında olduğu için Hizbullah her an durabilecek “bir sağlık saatinin” işleyişinin gölgesinde yaşadığını ve ona göz kulak olmak zorunda olduğunu biliyor. Bu, Hizbullah’ın aklına şu stratejik soruyu getiriyor:
Diyab hükümeti, muhtemel bir cumhurbaşkanlığı boşluğunu yönetebilir mi?
Yanıt doğal olarak hayır. Bir bakanlar kurulu toplantısını bile yönetemeyen mevcut hükümetin performansına sahip bir hükümet, Avn’ın cumhurbaşkanlığı sonrası dönemde görülecek sorunlarla hiçbir şekilde başa çıkamayacaktır.
Kaçınılmaz olarak yaşanacak ikinci saat ise artan şiddet görüntüleri ile tehlikeli işaretleri görülmeye başlayan Lübnan’daki kapsamlı sosyal ve ekonomik çöküş saatidir. Bu şiddet içeren sahnelerin tümü, önceden belirlenmiş hedeflere ulaşmak için bu veya bu tarafın komplosu ve önceden hazırlamış olduğu planların sonucu olmaktan ziyade vatandaşların içinde bulundukları hayal kırıklığı, ümitsizlik ve öfke halinin derin bir ifadesidir. Bu saatin akrebi, sonuçları ışığında, bölgesel düzeyde (özellikle de İran’ın rolü ve konumu konusunda) muhtemel uzlaşı veya gerilim beklentilerinin netleşeceği ABD başkanlık seçimleri saatinin akreplerinden daha hızlı dönmektedir.
Hizbullah, Lübnan’da neler yapması gerektiğine karar verebilmek için ABD seçimleri sonuçlarını bekleme lüksüne sahip değil. Zira Lübnan’da kapsamlı çöküşün zamanı aylarla değil haftalarla ölçülüyor.
Bu nedenle Hizbullah’ın kendisine çöküşü yönetmekte yardımcı olup tek başına bırakmayacak, beklemediği ve kendisini aniden dayatabilecek bir geçiş döneminin sorumluluğunu tek başına üstlenmemesini sağlayacak genişletilmiş bir hükümete ihtiyacı var.
Buradan yola çıkarak bu tür bir hükümeti kurmakta acele etmenin gerçekte Lübnan’ı değil Hizbullah’ı kurtarmak anlamına geldiği gözden kaçırılmamalı. Kurtarma operasyonuna eşlik edecek vatansever söylemlere rağmen bu bir Hizbullah’ı kurtarma operasyonudur. Bunu kim yaparsa yapsın ve bunu yaparken ne kadar yüksek bir ulusal sorumluluk kimliğe bürünmüş olursa olsun Lübnan’ı değil Hizbullah’ı kurtarmış olacaktır.
Lübnan’da varılan uzlaşıların maliyetinin nihai çözüm ve tasfiyelerin maliyeti ile kıyaslanamayacak ölçüde yüksek olduğu tecrübeyle sabittir. Zira Hizbullah uzlaşıların gölgesinde gelişip serpildi, askeri gücü ve cephanesi büyüdü. Buna karşılık devlet ve kurumları aşındı ve tükendi. Öyle ki Hizbullah Lübnan’a bağlı küçük bir devletçik olması gerekirken Lübnan Hizbullah’a bağlı küçük bir devletçik haline geldi.
Ceaser Yasası, Esed rejimine yardım eli uzatan herkese yaptırım getiriyor. Uyguladığı yaptırımların yelpazesi, kendi ayağıyla düştüğü  “Lübnan’ı doğrudan yönetme” tuzağından kurtulması için Hizbullah’a yardım edecek herkesi kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Ulusal birlik hükümeti kurma düşüncesi gerçekte Hizbullah’a uzatılan bir kurtuluş ipidir. Adı ve konumu ne olursa olsun buna cesaret edecek herkes cezalandırılmalıdır.
Lübnan’ın kurtarmanın ilk adımı Hizbullah’ı kurtarmamaktır.