Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

Temmuz’dan önce ve sonra

Dünyada olup bitenlerle yakından ilgilenen analistler ‘koronadan sonra eskisi gibi olmayacak’ ifadesini sık sık kullanıyorlar. Filistinliler ise buna, halihazırdaki acil durumlarıyla ilgili olarak başka ifade daha eklediler: “Temmuz’dan sonra eskisi gibi olmayacak.”
Her Filistinlinin evinde, temmuz ayından sonraki duruma ilişkin net bir resim olmasa da güçlü bir tartışma var. Temmuzdan sonra derken, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etme kararının neticesini ve bunu nasıl uygulayacağını kastediyorum.
Filistinliler Tel Aviv ve Washington'daki paralel tartışmaları ve ilhak konusunda ‘tek taraf olan’ ilgili tartışmanın tarafları hakkında basına sızan haberleri takip ediyorlar. Ancak bunu nasıl uygulayacakları ve alanları nasıl belirleyecekleriyle ilgili değiller. Filistinliler için önemli olan, içerisinde yaşadıkları bu toprakların ilhak edilmesi halinde buradaki vatandaşlara ve milyonlarca Filistinlinin hayatından sorumlu otoriteye ne olacağıdır. Bununla birlikte doğrudan askeri müdahaleleriyle kendini gösteren işgalin geniş çaplı müdahalesinin derinliğini ve alanını göz önünde bulunduruyorlar. Bu vahşi istila, günlük yaşamda sağlanan birtakım kolaylıklarla örtüşüyor. İsrail kendi ihtiyaçları doğrultusunda ve kendi gündemi kapsamında mevcut durum üzerindeki kontrolünü kimi zaman daraltıyor, kimi zaman genişletiyor. İsrail’in kontrolü söz konusu olduğunda, Filistinlilerin elde edemedikleri taktirde hiçbir şekilde hareket edemeyecekleri izinleri örnek olarak vermek yeterlidir. Bu mesele vatandaşların büyük çoğunluğunu etkiliyor. Nitekim seyahat için izin alamayan herhangi bir vatandaşın günlük geçimini temin etmesi mümkün değil.
Zikrettiğimiz bu meselelerle birlikte, henüz temmuzdan sonra yaşanacakların başlangıcına ulaşamadık. İsraillilerin ne yapacağını tam olarak bilmiyoruz. İlhak kararı, politik bir karar olmasının ötesinde hayat tarzlarında bir değişimi de beraberinde getirecektir. Bu kararın doğrudan etkileri telafi edilemeyecek ve sadece ilhak edilen alanlardaki vatandaşlar değil, bilakis tüm Filistin halkı bundan etkilenecektir.
Temmuz'dan önce gündeme gelen soruların hepsi endişe verici ve korkutucudur. Öte taraftan belirsizlik ve Filistin yaşamına göreceli bir istikrar sağlayan yapıların yıkılması ihtimali bu korkuyu artırıyor. Her ne kadar örnek mesabesinde olmasa da bir otorite, bakanlıklar, güvenlik servisleri ve hizmet tesisleri vb. yapılarda, ‘işgalin eğitim, sağlık, ekonomi, yönetim gibi alanlardaki mutlak hakimiyetinin haricinde’ bir bağımsızlığın bulunduğu düşünülüyor. Söz konusu belirsizlikle birlikte en sık sorulan sorulardan biri de nispeten olumlu olan bu durumun yerini, ‘bir boşluğa, bozulmaya ve tehdide’ bırakıp bırakmayacağıdır. Böyle bir durum muhtemel bir kaosun önünü açabilir ki, işgalin en çok korktuğu şeylerden biri de budur. Nitekim sınırlarda göreli sakinliğe yol açan formül temmuz ayından sonra şüphe yok ki bozulacaktır. Bu ise kaçınılmaz olarak çatışmanın fitilini tekrardan ateşleyecektir. Hamas ve İslami Cihat’ın etki alanındaki Gazze grupları, gerçek direnişin ‘burada’ olduğunu kanıtlamak için tüm güçleriyle çalışacaklardır.
Filistinliler, kendilerini çevreleyen işgal ve ilhak sorunlarının yanı sıra çeşitli sağlık, politik ve hatta stratejik salgınlarla boğuştukları talihsiz bir dönemden geçiyorlar. Korona salgınının ikinci dalgası onların bu kırılgan durumlarını daha da kötüleştiriyor. Tüm bunların karşısında Filistinlerin muhtemel seçeneği, gelecek tehlikeleri azaltacak şekilde hareket etmek ve dünya çapında güvenilir bir siyasi savaşı besleyecek rasyonel kaynaklar sağlamaktır. Ancak, bu aklı başında ve sorumlu kişi doğal olarak şu soruları soracaktır: Durum kontrol altına alınacak mı? Yoksa İsrail bu felaket nehrine her gün bir başka gencin cesedini mi atacak? İsrail bu tarz bir rasyonel yöntemin uygulanmasına izin verecek mi? Bu konudaki göstergeler hiç cesaret verici değil. Temmuz ayından sonra yaşanacaklar tüm soruların cevabını da beraberinde getirecektir.