Davud Ferhan
Iraklı yazar
TT

Göstericilerin resmi sözcüsü ‘duvarlar’

Her ülkede protestocular ve göstericiler, taleplerini ya da çeşitli sistemlere karşı olduklarını ifade etmek için duvarlara yazı yazma sanatı olan grafitiye başvururlar.
1950’li yıllarda ilkokul beşinci sınıftayken yaramaz bir öğrencinin teneffüs aralarında tahtaya, ‘Hizmetli Ferec devrilsin!’ diye yazdığını hatırlıyorum. Öğretmen müdürü bilgilendirene ve müdür de öğrenciyi sert bir şekilde azarlayıp bir dahaki sefere babasıyla beraber gelmesini söyleyene kadar bu sloganın ne demek olduğunu anlamadık. Meğerki ders aralarında tatlı satan Ferec, bizim öğrenciden üzeri neredeyse silinmiş olan bakır bir parayı kabul etmemiş. Öğrenci arkadaşım da -Irak'taki sınır şehrinin duvarlarında okuduğu sloganlara benzer bir şekilde- kara tahtaya ‘yaşa, devril’ gibi bir slogan yazmaya karar vermiş ve böylece sınıfta bir kamuoyu oluşturmaya çalışmış.
Gözlerimizi siyasete açan o olaydan sonra duvarlarda binlerce politik slogan okuduk. Büyüdüğümüzde dünyanın dört bir yanındaki göstericilerin bu dili anladığını öğrendik. Bu yazıları ‘emperyalizmi, yüksek fiyatları, sömürgeciliği ve hükümeti protesto amaçlı’ gösteriler takip edecekti.
Şimdi duvarlara yazmak dünya çapında ‘grafiti’ olarak bilinen bir sanat haline geldi. Fasih Arapçada bu kelime, ‘süslemek, dekore etmek’ anlamına geliyor. Mezopotamya'daki Babil, Sümer ve Asur kalıntıları ile Nil diyarındaki Firavun kalıntılarına baktığımızda bu sanatın eski tarihi dönemlerden beri bilindiğini görüyoruz.
Merhum lider Martin Luther King, Washington Özgürlük Yürüyüşü sırasında Lincoln Anıtı’nın önünde, siyah ve beyazların herhangi bir kıskançlık olmaksızın özgürce ve eşit bir şekilde bir arada yaşadığı bir geleceği görme arzusunu dile getirdiğinde bunu hayal etmiş miydi? Luther King'in “20’nci yüzyılın en önemli Amerikan vaazı” olarak seçilen anlamlı konuşmasından geriye, “Benim bir hayalim var” ifadesi dışında bir şey kalmadı. Bu cümle bile onun değil. Afrika asıllı bir şarkıcı olan Mahalia Jackson’ın bir şarkısından alınmıştır. Mahalia Jackson'ın bu şarkısında, “Onlara hayalinden bahset Martin” ifadesi yer alır.
Bu sloganın Afrikalıları kurtardığı ve Obama'yı Beyaz Saray'a getirdiği doğrudur. Ancak durum tersine döndü. George Floyd’un öldürülmesi, Martin Luther King'in hayalinin sona erdiği anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Yaklaşık 328 milyonluk bir nüfusa sahip olan ABD’de 40 milyondan fazla farklı uyruktan kişi yaşıyor.
Sokaklarda, polis dairesinde ya da hapishanelerdeki yolsuz beyaz polislerle ilgili onlarca Amerikan filmi izledik. 2003 yılında ABD’nin Irak işgali sonrasında Ürdün'de Iraklı gönüllüler için acil eğitim kursları düzenlendi. Bu eğitimin Irak'ı herhangi bir yabancı düşman karşısında savunmak yerine, ABD işgaline ya da İran rejimine bağlı yöneticilere karşı herhangi bir halk hareketine karşı kullanılması haricinde bir itirazımız yok. Okuyucuların kafasının karışmaması için eğitimlerin DEAŞ ortaya çıkmadan yıllar önce verildiğini belirtelim. Iraklı kursiyerler bu eğitimde, muhalifleri nasıl tutuklayacaklarını ve onları nasıl etkisiz hale getireceklerini öğrendiler. Floyd'un hayatını kaybetmesine sebep olan boğma tekniği de bu yöntemlerden biriydi. Bu eğitimler sırasında tutuklu kimselerin itiraflarda bulunmaları için başvurulacak çeşitli işkence yöntemleri de öğretildi.
Yıllar önce Amerikalı bir aktivistin yazısında, ABD’nin Irak’taki gözaltı merkezlerinin Küba’da el-Kaide örgütü üyelerinin hapsedildiği Guantanamo Kampı’ndan daha kötü bir durumda olduğunu okumuştum.
Gösteriler, yağmalamalar, ölümler ve duvarlara yazılan sloganların dünya çapında zirveye ulaşmasıyla birlikte polis şefleri harekete geçti. Los Angeles Polis Koruma Birliği, dünya polis hizmetleri tarihinde ilk kez şöyle bir açıklamada bulundu: “George Floyd'un ölümü karşısında üzüntümüzü ifade edebilecek bir kelime yok. Polis ve insan olarak görevimiz, üzüntümüzü sözlerle değil eylemlerle dile getirmektir.”
Elbette ABD polisinin yaptıkları ile vatanlarının İran ajanlarından geri alınmasını, yolsuzlukla mücadele edilmesini ve işsizler için iş fırsatlarının yaratılmasını isteyen Iraklı göstericilere gerçek mermilerle ateş eden Irak güvenlik hizmetlerinin yaptıklarıyla karşılaştıramayız. Korona salgını ve Irak Ekim Devrimi gösterilerini tekrar düzenlemenin zorluğu göz önünde bulundurulduğunda devrim gençleri için en etkili aracın ‘duvarlara yazı yazmak’ olduğunu söyleyebiliriz.
ABD polisi ile öfkeli halk arasındaki gerginlik devam ediyor. Wall Street Journal, Al Rai gazetesinde çıkan “Kim Polis Olmak İster?” başlık bir yazıyı yayınladı. Bu yazıda taraflar arasında kaybolan saygı meselesi ele alınıyor. Bu konu herhangi bir ülkenin iç güvenliğiyle ilgili hayati bir meseledir.
Hayaller her şeyi söylemez, fakat grafiti pek çok şey söyler. Los Angeles Times, duvarların yolsuzluğa ve acımasızlığa karşı sessiz sloganlarla doldurulmasının ardından krizin zirve yaptığını yazdı. Duvarlara yazı yazmak insanlar tarafından çok önemli görülüyor. ABD’deki göstericiler daha önceki yürüyüşlerde pankartlar taşıyorlardı. Bugün ise duvarlar protestocuların sözcüsü haline geldi. Şu an en çok kullanılan sloganlar arasında George Floyd'un ölümünden önceki son sözleri olan “Nefes alamıyorum” yer alıyor. Göstericiler tarafından kullanılan bir diğer slogan ise şudur: “Sıradaki ben miyim?”
Allah okulumuzda hizmetli olan Ferec amcaya rahmetiyle muamele etsin.