Gassan Şerbil
Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni
TT

Bağışıklığı zayıflamış haritalar

Geçtiğimiz yıllar bize, çatlayan ve bölgesel iştahlar ile uluslararası iradeler için bir oyun sahasına dönüşen haritaların insanlarını bekleyen trajedinin boyutunu öğretti. Gerçek şu ki, bu haritaları tanımamıza rağmen, bu kadar kırılgan olmasını, evlatlarının iradesi dışında kendisini yeni baştan teşkil etmekle tehdit eden rüzgarların bu kadar hızlı bir şekilde içine sızmasını beklemiyorduk. Bu haritalarda tanık olduğumuz görüntüler kimi zaman insanı sorulmaması gereken sorular sormaya sevk edebiliyor. Bunlar arasında şu sorular da var: Zalim ve tiranlar yıkıldıklarında, ülkelerinin de kendileriyle birlikte yıkılmasına mı neden oluyorlar? Katı ve haşin güvenlik ipi, lehçeleri ile dillerinin kendilerini ifade etmelerini engellediği için çok etnikli ülkelerin birliğini mi sağlıyor? Ülke ve sınırlarının güvenliği, tarihsel ve coğrafi tesadüflerin belirli bir bölgede sıkıştırdığı ve ayrılmalarının zor olduğu halklar arasında geçmişte varılmış bir birlikte yaşam kararından ziyade despot bir adam ile acımasız bir ordunun varlığına mı dayanıyor?
10 yıl önce Suriye’yi ziyaret edenler güçlü bir ülke olduğunu hissederlerdi. Daha geriye gidecek olursak, Hafız Esed’in yaygın olarak parlak bir müzakereci olduğu söylenirdi ve bunun birkaç nedeni vardı. Bunların başında, dış güçlere Suriye içinde kozlara sahip olmalarına olanak tanımaması geliyordu. Ziyaretçi, Suriye’nin birbirine kenetlenmiş, oyunu kendi sahasında değil de başkalarının sahasında oynayan, sınırları azımsanmayacak ölçüde korunaklı bir ülke olduğu izlenimini edinirdi. Bugün ise hiç kimsenin göreceğini tahmin etmediği Suriye görüntülerine tanık oluyoruz. Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerde yeni gelenekler, gerçekler ve alışkanlıklar kökleşmeye başladı. Bu bölgeler Türk postasını ve Türk internetini kullanıyor, kendisine Türkiye’den elektrik sağlanıyor. Yerel meclislerin adları Arapça ve Türkçe yazılıyor. Polisler Türk eğitimcileri tarafından eğitiliyor. Bu bölgelerde Türk lirası kullanılmaya, okullarında Türkçe öğretilmeye başlandı.
Türk varlığına paralel olarak Suriye’de bir de İran var. Seyyide Zeynep bölgesi, Halep ve Deyr ez-Zor’dan diğer bölgelere yayılan kültür merkezleri, dini  dernekler, dispanserler ve milis güçleri var. Şam yönetimi, Türkiye’nin varlığının aksine İran’ın kendi talebi ile topraklarında varlık gösterdiğini söylüyor. Fakat kesin olan şu ki, bu görüntüler, topraklarında Rusya ve ABD ile İdlib’teki terör örgütlerinin bayrakları dahil çok sayıda bayrağın dalgalandığı Suriye haritasındaki çatlağın sonucudur.
Bağışıklığı zayıflayan bir diğer harita da Irak’tır. Başbakan Mustafa el-Kazimi’yi umursamazlıkla suçlayamayız. Zira geçmişinde kendisini böyle bir şeyle suçlamamıza yardımcı edecek hiçbir husus yoktur. Ülkesinin içinde bulunduğu durumun ve dönen oyunun komplikasyonlarını bilmediği de söylenemez. Çünkü başbakan olmadan önce istihbarat kurumunun başındaydı ve şüphesiz masasında bununla ilgili çok sayıda rapor vardı. Avantajları ve sıkıntılarıyla ABD ile ilişkinin öyküsünü de kesinlikle biliyor. Tahran ve Washington arasında birikmiş ve Donald Trump döneminin son aylarında kötüleşmeye aday sorunların zorluğunu biliyor. ABD’nin Irak’ta yaptığı her şeye rağmen Irak yapısına nüfuz edemediğini ama İran’ın birçok nedenden ötürü bunu kolaylıkla yaptığını biliyor. Kazimi’yi tanıyanlar rasyonel, macera ya da darbe heveslisi kişilerden olmadığını söylüyorlar.
Büyük olasılıkla Kazimi de birçok Iraklıda kökleşmiş olan kanaate ulaşmış bulunuyor. O da,   topraklarında devlet olma şartlarını gerekli düzeyde sağlayan bir yapı oluşmadıkça Irak’ın geleceğe doğru ilerleyemeyeceğidir. Burada devlet ile kastedilen bir hukuk devleti ve kurumlarıdır. Uluslararası hukuk ve normlara saygılı, kararları kendi kurumlarında ve kendi çıkarları ışığında alınan devlettir. Eski görevi gereği Kazimi, milis güçler ve silahlı gruplar mantığının günlüklerine hakim olmayı sürdürdükçe Irak’ın var olmayacağının farkında. Başbakan bunu kendisine hatırlatması veya dikkatini çekmesi için birisine ihtiyacı yok çünkü  rakamlar elinde. Bu rakamlar ise, aslında kıskanılacak bir zenginliğe sahip bu ülkenin önümüzdeki aylarda memurlarının maaşlarını temin etmek konusunda ne yapacağını bilemez bir durumda olduğunu doğruluyor.
Geçmiş yılların deneyimleri ders almak isteyenler için zengindir. Zafer ve intikam zihniyeti siyasi süreci bozdu ve Irak’ı kalıcı bir bileşenler krizine mahkum etti. Devlete ülke ve halkının güvenliği konusunda ulusal kararı tekelinde bulundurma hakkına sahip olmayan gruplardan biriymiş gibi davranmak, aralarında Musul’un tanık olduğu ve DEAŞ’ın Irak topraklarında yayılmasının başlangıç noktası sayılan olayın da olduğu çöküşlere yol açtı. Devlet ve gücünün gaspedilmesi, devlet projesinin içinin boşalması ile sonuçlandı. Bilhassa İran, Bağdat’taki müttefiklerini Haşdi Şabi milislerine meşruiyet kazandırmanın yanı sıra politikaları ile uyumlu olmayan her kararı veto etme hakkı tanımaya ikna ettiğinde. Bu nedenle son perde çok anlamlı görünüyor. Kazimi, devletin kurumları aracılığıyla kendi topraklarında otoritesini dayatma hakkını geri kazanmaya çalışıyor. İran yanlısı gruplar ise buna direniş mantığını öne çıkararak karşılık veriyorlar. Silahlı gruplar devletin elinden dış politikası ve bağlı olacağı ekseni seçme, dost ve düşmanlarını tasnif etme hakkını aldılar. Şimdi de İran’ın sahadaki desteği ile elde etmiş oldukları kazanımlardan vazgeçme niyetindeymiş gibi görünmüyorlar.
Lübnan’da devlet ve harita içindeki çatlaklar yeni değil. Yeni olan, ısrarla Lübnanlıların kapısını çalan açlıktır. Birbirini takip eden skandal ve saçmalıkların ortasında Lübnan’ın sırlarını bilmeyen amatörler ya da zaman aşımına uğrayıp oyunları tükenen profesyonellerin eliyle devletin Lübnanlıların gözleri önünde tükenmesidir. Çatlamış haritalar hastalığı yaygın bir hastalıktır. Somali’nin uzun deneyimi, Libya örneği, keza Yemen deneyimi gözümüzün önünde. Bir bileşenin haritasının dışındaki ittifaklara kayması ve bölgesel maceralara katılması haritalar krizini derinleştirmekte, devlet hayalini yok etmekte ve hasta ülkeleri içerideki kurtlar arasındaki çatışmalar ile bölgesel savaşların sahasından ibaret bir hale getirmektedir. Tek kurtuluş yolu, bağışıklığı onarıp güçlendirmek, devlet mantığının ülkeyi silahlı gruplar ve sponsorlarının pençelerinden geri almasını sağlamaktır.