Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Saddam ve Tahran rejimine karşı yaptırım tecrübeleri

5 ay sonraki ABD seçimlerinin vakti gelene kadar, İran rejimi devrilmeyecek. Aynı şekilde içerideki ve dışarıdaki saldırgan faaliyetlerini sürdürmesi de muhtemel. Ama bu tarihten sonra işler değişebilir. Seçimlerden sonra tüm olasılıklar açık ve bu olasılıklar, Beyaz Saray’da kimin olacağına bağlı.
Ancak Washington ve Tahran arasındaki ekonomi ve siyasi savaşı yorumlamadan önce belki de en iyi durum, diğer ekonomik yaptırım tecrübelerini anlamak olur. Saddam Hüseyin rejiminin 1990 savaşı ve rejimin devrildiği 2003 yılları arasında tanık olduğu yasak, bugün Tahran’a karşı uygulanan sert yaptırımlara oldukça benzer. Bu tecrübeden çıkarılan ders, yaptırımların Saddam’ın değişmesine veya politikalarını değiştirmesine yol açmaması oldu. Bu otoriter rejimler, bir güvenlik yumruğunu kontrol ediyor ve vatandaşların işkencelerini önemsemiyor. Bunun da ötesinde, oyun kendi lehlerine dönüyor. Saddam rejimi, pozisyonlarını savunmak için uluslararası kurumları kullanabildi.
UNICEF gibi saygın bir kuruluş, yaptırımların bir sonucu olarak yarım milyon Iraklı çocuğun öldüğünü iddia eden yanlış bilgilere dayalı beyanlar yayınladı. Daha sonraki araştırmalar, çoğu sayı ve bilginin uydurma olduğunu gösterdi. Ve iktidar çemberinin yaptırımlardan etkilenmediği belli oldu. Durum, Washington’un ‘politikalarını değiştirmede başarısız olması sonrasında işgal ve rejimi zorla devirme’ gerekliliğine inanmasına yol açtı.
Peki bu, bugün İran’a uygulanan ağır ekonomik yaptırımların işe yaramaz olduğu anlamına mı geliyor?
Evet ve hayır. Yaptırımlar, rejimi doğrudan etkilemiyor. İdeolojikleşmiş bir rejim olduğu için ana konumları değişmeyecek. Yaptırımlar, rejimin yumruğunu ve iç faaliyetlerini zayıflatmada son derece yararlıdır. Bu durum, Tahran ve diğer şehirlerde tekrarlanan protestolarla da onaylandı. Ayrıca yaptırımların İran’ın, Suriye ve Lübnan’daki yabancı askeri faaliyetlerini, az da olsa Irak ve Yemen’deki eylemlerini kısıtladığının farkındayız. Rejim, Lübnanlı, Suriyeli, Iraklı, Afgan, Pakistanlı ve Orta Asyalı on binlerce milisi finanse etmek de dahil, devasa sınır dışı askeri faaliyetlerini yönetmek için milyarlarca dolar harcıyor. İran’ın en büyük dış milisleri olan Lübnan Hizbullah’ının tanık olduğu koşullar, İran’ın mali desteğini azaltan ve yılda altı yüz milyon dolardan fazla olduğu tahmin edilen ABD ekonomik yaptırımlarının doğrudan bir sonucudur.
İran hükümetinin geliri, yüzde yetmişten daha fazla bir oranda azaldı. Kırsal kesimdeki öğretmenlerin, doktorların ve personelinin maaşlarını ödemekte çok büyük bir acı çekiyor. Dini Lider’in geri çekilmeye hazır olduğu sonucuna varmak için herhangi bir işaret yok. Bu inatçılık, rakibi Donald Trump’ın Beyaz Saray’dan ayrılacağı iddiasından kaynaklanıyor da olabilir. Demokratların zaferinin gerçekten yaptırımların kaldırılacağı anlamına mı geleceğini ise bilmiyoruz? Ben, bu konuda şüpheliyim. Çünkü kapsamlı anlaşmayı imzaladıktan sonra İran, ABD’nin çıkarları ve bölgedeki müttefikleri için daha tehlikeli hale geldiğini kanıtladı. Ve eğer Trump, yeniden başkan olarak seçilirse İran, daha tehlikeli bir yönetim ile karşı karşıya kalacak. Daha sonra Saddam’ın kaderi veya işbirliği arasında seçim yapmak, yabancı askeri faaliyetlerinden kaçınmak ve nükleer faaliyetlerini sınırlandırmak üzere taahhütlerde bulunacağı bir anlaşmayı kabul etmek zorunda kalacak.