Mina Ureybi
2009- 2011 yıllarında Şarku'l Avsat'ın Washington temsilciliğini yaptı.
TT

Irak kurtulacak mı?

Irak’ın bölünmeleri şunlarla doğrulanmıştır:
1-Irak’ın bileşenlerinin özü olan ve işgalin getirdiği kota geleneği (Şii, Sünni, Kürt, Türkmen ve azınlıklar)
2-Bölünme yoluyla kazanımlarını teyit etmek isteyen baskın partiler (Şii, Sünni, Kürt, Türkmen)
3-Partiler arası rekabeti mezhepsel rekabet ile değiştiren dini partiler
Iraklı siyasi analist Hişam el-Haşimi pazartesi gecesi Bağdat’ın merkezindeki evinin önünde suikasta uğramadan birkaç saat önce bu satırları yazmıştı. Üzücü haber, Irak’ı ve Irak’ta yaşananlarla ilgilenen herkesi sarstı çünkü Hişam, Irak’taki gelişmeleri özellikle de güvenlikle ilgili olanları en iyi analiz edenlerden biriydi. Haşimi, terör, DEAŞ terörü, yasadışı milis güçlerin terörüne karşı çıkan en güçlü Iraklı seslerden biriydi. Teröristleri takip etme ve DEAŞ’ın hareketlerini analiz etme konusunda en iyi analistlerden biri iken DEAŞ’ın yenilmesinden sonra Irak’ın güvenliği ve milis güçlerin devlete oluşturduğu tehlike konusunda en önemli analistlerden biri haline geldi. Irak’a duyduğu şiddetli sevgiye rağmen analizlerinde kendisini bu duyguya kaptırmazdı. Aksine analizlerinde doğru ve dakik bilgilere dayanırdı.
Irak’taki gelişmelerin mantıklı ve detaylı bir sunumunu yapardı. Irak’la ilgilenenler, Irak hakkındaki yalan ve uydurma haberlerin çok olduğu bir zamanda, haberin kaynağı Haşimi olduğunda o haberin kesinlikle doğru olduğunu bilirlerdi. Haşimi’nin silahlı saldırıya uğradığına dair ilk haberler geldiğinde bütün gözler bu haberi yalanlaması umuduyla Twitter hesabına yöneldi ama beklenen yalanlama gelmedi. Tam aksine acı haber doğrulandı. Haşimi, hiçbir zaman son tweetinde dert yandığı mezhepçiliği savunmadı. Her zaman sadece bir Iraklı olarak konuşurdu ve Irak’ın tarafını tutardı. Belirli bir dini grup, etnik köken ya da partinin yandaşı değildi. Tam anlamıyla bir vatanseverdi. Bütün gazetecilerle tek bir hedefle, yaralı ülkesi hakkındaki farkındalığı artırmak hedefiyle bilgi ve analizlerini paylaşırdı.
Haşimi suikastının birçok nedeni bulunuyor. Bunların en başında da geçmişte suikasta kurban giden yüzlerce kişinin hesabının sorulmaması geliyor. Ne yazık ki bu liste çok uzun ve ilk sırada, ocak ayında suikasta uğrayan gazeteci Ahmed Abdussamad yer alıyor. Ayrıca geçen yıl ekim ayında öldürülen aktivist Safa el-Saray ile Irak’ın gençlerinin isimleri de bu listede geçiyor. Bu kişilerin katillerinden hesap sorulsaydı belki de hem Hişam el-Haşimi hem de Irak kurtulabilirdi.
Haşimi suikastı ona yönelik kişisel bir saldırı değildi. Irak’ta gerçek ve doğruları söyleyen, hukukun egemenliğinin genişlemesini ve eğilimleri ne olursa olsun yasadışı silahlı milis güçleri ile mücadele edilmesini talep eden herkese yönelik bir saldırıydı. Haşimi’yi hedef alan kurşunlar aynı zamanda yeni Irak hükümetini ve yasalara uymayanlarla mücadele sözlerini de hedef almaktaydı.
Başbakan Mustafa el-Kazimi suikast sonrası katilleri, “Bir Iraklının kanını dökenler bunun cezasını çekeceklerdir. Kaosa ve mafya siyasetine asla izin vermeyeceğiz” sözleri ile tehdit etti.
Peki ama bu hükümet adaleti yerine getirebilir mi? Cevap, temel bir ilkeye, devletin egemenliğine dayanıyor. Kazimi’nin, Haşimi suikastını gerçekleştirenleri hemen ortaya çıkarıp cezalandırması, hukukun egemenliğini dayatmaları için devlet kurumlarını güçlendirmesi gerekiyor. Kazimi de bunu biliyor ve yasalara uymayan tarafların hukuka uzanan küstah ellerini budamaya çalışıyor. Mesela birkaç hafta önce, politik olarak desteklenen veya “direniş” adı altında faaliyet gösteren milis güçlerinden olsa da ülke içinde roket saldırıları düzenleyen herkesin yasalara karşı gelmiş ve bir terör eylemi gerçekleştirmiş sayılacağını açıkladı. Bunun yanı sıra, güvenlik ihlallerini ve hukukun üstünlüğü ilkesini umursamayan faaliyetleri durdurma çabası kapsamında geçen ay Hizbullah Tugayları’na karşı bir operasyon düzenlenmesi emrini vermişti.
Irak güvenlik güçleri, devlet kurumlarına ve hükümete karşı açıkça saygısızlık eden Hizbullah Tugayları’nın birkaç üyesini tutuklamıştı. Ancak tutuklular birkaç gün sonra serbest bırakılmış ve Kazimi ile yönetime karşı seslerini yükseltmeye geri dönmüşlerdi. Ayrıca Haşimi ve bazı Iraklı muhalifleri açıkça tehdit etmişlerdi.
Haşimi suikastından önce Kazimi zor bir seçimle karşı karşıya bulunuyordu. Zaman kazanmak için radikal milis güçler ile ateşkes yapması durumunda yasalara karşı gelenlere karşı yürüttüğü savaşı kaybedecekti. Hemen mücadeleye girişmesi durumunda bu kez de sonuçlarını kontrol etmesinin zor olduğu bir savaş çıkabilirdi. Bugün ise savaşmaktan başka bir seçeneği yok çünkü savaş fiili olarak başladı. Irak’ı kurtarma ve adaleti gerçekleştirme umudu varsa bu kaçınılmaz ve gerekli savaşta destekçilere ihtiyacı var.
Ne var ki, Irak’ta siyasi süreç, ittifaklar ve partiler arasında dağılmış bir parlamenter sisteme dayanıyor. Parlamento içinde bu yöndeki çabalarını sınırlama amacıyla Kazimi’ye karşı siyasi ittifaklar kurulurken buna karşılık kendisini destekleyecek bir siyasi partisi yok. Bu yüzden iktidarda kalmak ve gerekli kararları parlamentodan geçirmek için siyasi dengeler yaratmak zorunda. Dengeler ise kaçınılmaz olarak pazarlıklar ve tavizler verme anlamına geliyor. Pazarlıklar da reform çarkını durduruyor ve kimi zaman devletin egemenliği hesabına gerçekleşiyor. Kazimi eğer Irak’ın bir “çeteler ülkesi” olmasını engelleme sözünde ciddiyse bu denklem kabul edilemez. Irak şu anda bir kısır döngünün içinde: Reform için siyasi ittifaklar gerekli, siyasi ittifaklar içinse pazarlık yapılmalı, diğer yandan pazarlıklar da reform hesabına gerçekleşiyor. Bu çark dönmeye devam ettikçe insanlar umutlarını kaybedebilir ve Kazimi’nin etrafını saran halk desteği zayıflayabilir.
Mezhepsel ve siyasi kotalar, Irak halkının yorulduğu ve eski hükümet döneminde Iraklı gençlerin kendisine karşı gösteriler düzenledikleri (Bu gösterilerde 700’den fazla kişi hayatını kaybetmişti) kısır döngünün bir parçasıdır ve ne yazık ki Irak’taki siyasi süreç de buna bağlıdır. Sözgelimi Kazimi 2 Temmuz’da, kurulacak bir devlet bakanlığı için Hasan el-Beyati’yi aday gösterdi. İlginç olan, Irak Parlamento Başkanına gönderilen adaylık mektubunda: “Devletin inşası sürecinde ulusal katılımı desteklemek için Türkmen oluşumundan bir ismin başına getirileceği bir devlet bakanlığı kurulmasını talep ediyoruz” ifadesinin yer almasıydı. Atamaların açıkça tüm etnik ve dini gruplara kota sistemi içinde yer verme amacıyla gerçekleştirildiği bir devlette inşa nasıl gerçekleşebilir? Resmi düzeyde işler bu temelde yürütülürken Irak’ın durumu nasıl iyileşebilir?
Burada bütün suç Kazimi’nin değil. Zira kendisi hükümeti kurarken bakanlıklar için yüksek niteliklere sahip Iraklı isimler önermişti. Bazıları kabul edilirken bazıları da çıkarlarını korumak isteyen siyasi partiler tarafından reddedilmişti. İşte, bu hükümetin ve en önemlisi de Irak’ın başarılı olma fırsatı elde etmesi için yenilgiye uğratılması gereken idari ve mali yozlaşmanın özü budur.
Tabi ki devletin egemenliği, Irak’ın sınırlarına saygı duymak ve İran ile Türkiye’nin tekrarlanan ihlallerini engellemek demektir. İran’ın Irak siyasetindeki açık müdahaleleri, milis güçler ile yozlaşmış tarafları kışkırtması bütün Iraklı sektörlere zarar veriyor. Türkiye’nin Irak topraklarına yönelik hava saldırıları Irak’ın egemenliğini umursamadan tırmanarak devam ediyor.
Irak ülkesinin sınır kapılarını kontrol etmeli ve topraklarına yönelik tekrarlanan ihlalleri ve hava saldırılarını engellemeli ama gerçek şu ki, Irak’ın kendisini koruyacak bir hava gücü bulunmuyor. Hava savunmasında, topraklarındaki varlığı yalnızca terörle mücadele ile sınırlı yabancı güçlere güveniyor. Halihazırda Irak ile ABD arasında iki ülke arasındaki güvenlik ilişkilerini belirleyebilecek stratejik diyalog ve müzakereler dönüyor. Kazimi, İran tarafını memnun etmek isteyen ya da kamuya bir faydası olmayan popülist sloganlarla hareket eden partili sesleri değil Irak’ın çıkarlarını öncelemelidir. Irak’ın halen ABD’nin askeri desteğine ihtiyacı var ve Kazimi bunu açık ve cesur bir şekilde Irak halkına açıklamalıdır.
Egemenlik her şeyden önce vatandaşlarını korumak demektir. Irak yönetimi Haşimi ile ülkelerini ayağa kaldırmak isteyen birçoklarını korumakta başarısız oldu. Egemenlik aynı zamanda devletin vatandaşlarına güvenlik, geçim kaynakları ile iyi bir yaşam sunması ve kamu malını korumasıdır. Haşimi’nin desteklediği ve sürekli hedef alınmalarına rağmen gösterilerini sürdüren vatansever Iraklı gösterici ve aktivistlerin taleplerinin temelinde de bu yer almaktadır. Bir çiftçi, dışarıdan ithal edilen ürünün fiyatı ile rekabet edemediği için mahsulünü yok etmek zorunda kalıyorsa bu, ülkenin egemenliğinin ihlal edildiği anlamına gelmektedir. Yatırımcı, yönetimdeki yozlaşmış kesimden parası için korkuyor ve endişeleniyorsa bu bir egemenlik ihlalidir. Binlerce kişi yargılanmadan adaletsiz bir şekilde cezaevinde yatıyorsa bu bir ihlaldir. Bir vatandaş evinin kapısının önünde öldürülüyorsa bu açık ve net bir ihlaldir.
Bir hükümetin başarısının nihai ölçüsü, vatandaşlarını, özgür ve onurlu bir şekilde yaşama haklarını korumaktaki başarısıdır. Bu da ancak hukukun egemenliği ile gerçekleşebilir. Bu yüzden Haşimi’nin katillerinden hesap sormak oldukça önemlidir. Bu gerçekleşene kadar da kendisine rahmet, ailesine başsağlığı diliyoruz. Yasalara karşı gelenlere karşı mücadelenin devam etmesini talep ediyoruz.
Başın sağ olsun ey Irak.