Türkiye bir dönemin sonuna doğru gelmektedir. Yeni süreç daha demokratik bir Türkiye’nin habercisidir. Başka türlüsü de mümkün değildir. Tarihe bakınca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Gelmekte olan bellidir, gitmekte olan da ortada durmaktadır. Yeni bir dönemin doğum sancılarını yaşıyoruz. Enseyi karartmanıza gerek yoktur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son iki yılda dört farklı zamanda, dört farklı mekanda Ayasofya’nın neden müzeden camiye çevrilemeyeceğine yönelik konuşma yaptı.
Ayasofya’nın camiye çevrilmesini isteyenlere “namussuzlar” diyerek oyun kurduklarını, tezgah yaptıklarını bile söyledi.
İstanbul Yeditepe Bienale açılışı.
Yer, Ayasoyfa… Tarih, 31 Mart 2018…
“Heyecanlıyım, duygusalım... Öyle zannediyorum ki bu muhteşem ve mübarek kubbenin altında konuşmak hele hele garip asırlardan sonra konuşmak zor. Birçok duygusallığı da beraberinde getiriyor. Bugün burada böyle bir bienalin yapılmasını gerçekten çok anlamlı buluyorum.
Millet olarak elimizdeki hazinenin kıymetini bilmiyoruz. Ne kendimize ne de yurt dışına bu güzellikleri layıkıyla tanıtabiliyoruz. Adeta müflis tüccar gibiyiz. Türkiye uzun yıllar kültür sanat tarih deyince kısır ve dar bir bakış açısının esiri olmuştur. Batıdan ziyade Batıcı ve milletin değerleriyle kavgalı bu zihniyet ecdadın bize bıraktığı mirasın kıymetini bilememiştir. Tarihi camilerin bir kısmı müzeye aynen burası gibi maalesef bir kısmı da ahıra çevrilmiştir. Sadece sur içinde ne yazık ki tek parti döneminde 300'ü aşkın mescit yok edilmiştir. Sur içi derken Fatih'i kastediyorum.”
Tekirdağ Mitingi
Yer, Tekirdağ Meydanı… Tarih, 6 Mart 2019…
“Sultanahmet’i bir doldurun ondan sonra ona bakarız. Şimdi Büyük Çamlıca Camii’ni yaptık. Dört tane, beş tane Ayasofya eder o kadar büyük. 60 bin kişiyi alabilecek kapasitede. Anadolu Yakası’nda, İstanbul’da ve Türkiye’de en büyük cami oldu. Buyurun. Mesele o değil. Bu işin siyasi boyutu var. Yan tarafta Sultanahmet’i doldurmayacaksın, Ayasofya’yı dolduralım diyeceksin. Bu oyunlara gelmeyelim, bunların hepsi tezgâh. Biz ne zaman, neyin, nasıl yapılacağını çok iyi biliyoruz. Bu namussuzlar böyle dedi diye biz adım atmayız. Adımı nasıl atacağımızı, bunun siyaset dilini çok iyi biliriz”
Ülke TV, Kanal 7 ortak canlı yayını
Tarih, 18 Mart 2019
“Ayasofya açılsın diyorlar. Be kardeşim. Bir şey söylerken duygusallıkla, affedersin bu alçağın, bu teröristin sözlerine karşı böyle bir talepte bulunmanın bir anlamı yok.
Bu oyunlara gelmeyelim. Bunlar da bir tahriktir. Bu tahrik unsurlarını bozalım diye özellikle bu açıklamayı yapmak durumunda kaldım.
Zaman zaman da aslında bunu söylüyorum. Başka düşüncelerim de var ama bunlar konuşulmaz. Bunlar yapılır.
Mesela orada bir sergi yapıldı. Orada Kur'an tilaveti de yaptık. Belli bir bölümünde şu anda namaz da kılınıyor. Bunları aşmak bizim için sorun değil. Aşarız. Ama getirisi götürüsü nedir? Bunu da burada açıklamam doğru olmaz.
Bunun bir götürüsü var. Bizim için faturası çok daha ağırdır. Unutmayalım, şu anda dünyanın çok çeşitli ülkelerinde bizim binlerce camimiz var. Acaba bunu söyleyenler, o camilerin başına ne gelir diye düşünüyor mu? Bir sürü kundaklama hareketleri yapılıyor.
Bunları düşünmeden, hesabını yapmadan söylüyorlar. Kusura bakmasınlar, bunlar dünyayı tanımıyorlar. Muhataplarını bilmiyorlar. Onun için ben bir siyasi lider olarak, bu oyuna gelecek kadar istikametimi kaybetmedim.
İslam dünyasının şu anda yükünü çekiyoruz. Nerede ne oluyor, ne olabilir? Bunların hepsini düşünmek zorundayız. Onun için hassas olacağız, dikkatli olacağız, bu tezgaha gelmeyeceğiz.”
Formun Üstü
İstanbul’un Fethi’nin 567’nci yıl Fetih Şöleni Programı
Yer, Ayasofya… Tarih, 29 Mayıs 2020…
“Biz bu şehri sadece fethetmekle kalmadık, biz 'İstanbul'u sevmezse gönül aşkı ne anlar.' diyerek onun güzelliğine güzellikler katmak için yüzyıllarımızı harcadık. Kubbelerimiz, minarelerimiz, çeşmelerimiz ve bahçelerimizle her semtini birbirinden farklı desenlere bezedik. Yedi tepesine yedi kandil yaktık, boğazına gerdanlıklar taktık. Her karışını sevgiyle suladık, imar ettik. İstanbul'u çıkarttığınızda dünya tarihinin yeniden yazılması gerektiğine yürekten inanarak bu şehre sahip çıktık. Kendi hayatımızı da bu şehre adadık. Büyükşehir Belediye Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak bu şehre yaptığımız her hizmet, bizim için hem bu dünyada hem öteki dünyada birer berat belgesidir. Fatih'in izinden giderek asıl olanın gönüllerin fethi olduğu anlayışıyla hep gönüller yapmak, gönüller kazanmak için çalıştık. Allah'ın yardımı, milletimizin desteği, gönül sultanlarının duasıyla önümüze çıkan her engeli aştık.
İnşallah fethin 600. yıl dönümü olan 2053'te gençlerimize ecdatları Fatih'e layık bir Türkiye bırakacağız. Malazgirt Zaferi'nin bininci yılı olan 2071 için ise çok daha büyük hedeflere yelken açacağız.”
Dört farklı zaman ve dört benzer konuşma
Yukardaki dört konuşma… Onlarca yıl öncesinden değil… İki yıl içerisinde yapılmış dört farklı konuşma… Ayasofya’nın açılmasını isteyenlere de yenilir yutulur olmayan sözler:
“Hassas olacağız, dikkatli olacağız… Bu tezgâha gelmeyeceğiz, bu alçağın, bu teröristin sözlerine karşı böyle bir talepte bulunmanın bir anlamı yok… Bu oyunlara gelmeyelim. Bunlar da bir tahriktir, bu namussuzlar böyle dedi diye biz adım atmayız…”
***
Ayasofya’nın camiye çevrilmesiyle CHP dönemine yönelik olarak şunları söylemişti: “Tarihi camilerin bir kısmı müzeye aynen burası gibi maalesef bir kısmı da ahıra çevrilmiştir.”
Ve “namussuzlar istiyor diye adım atmayız” diyen Erdoğan, adım nasıl atacaklarını ve bunun siyaset dilini çok iyi bildiklerini de ifade ederek, seçmen kitlesine mesajı vermişti.
***
Ayasofya tamirat nedeniyle 1931 yılında geçici olarak ibadete kapatılmıştır. 1934 yılında bir kararname ile Bakanlar Kurulu Kararı ve Mustafa Kemal Atatürk’ün bir imzasıyla müzeye dönüştürülmesine karar verilmiştir. Gerekli çalışmalar yapıldıktan sonra 1947 yılında müze olarak açılır.
1934 yılındaki kararnamenin de sahte olduğu iddiaları yıllardır söylenmekte ve yazılmaktadır. Danıştay’ın kararı ile de imzanın sahte olmadığı ortaya çıkmıştır. Bir şehir efsanesi de böylelikle tarih olmuştur.
Davayı ısrarla 15 yıl sürdüren derneğin zaferi
Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, müze kararının iptal edilmesiyle ilgili Danıştay 10. Dairesi’ne 2005’te dava açar. Daire, 31 Mart 2008’de Ayasofya’nın müze olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verir.
Dernek karara itiraz eder ve dava, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’na taşınır. Kurul, 10 Aralık 2012’de Dairenin kararını onar. Davacı bu sefer, karar düzeltme talebinde bulunur, Kurul bu talebi, 06 Nisan 2015’de reddeder.
Dernek, 2015 yılında Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru da bulunur.
Mahkeme, 13 Eylül 2018’de başvuruyu, ‘incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik’ nedeniyle kabul edilemez bulur.
Dernek aradan geçen 11 yıla rağmen yılmaz ve yeniden 2016 yılında ikinci kez Danıştay 10. Dairesi’ne dava açar. Ayasofya Camii’nin müzeye çevrilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararın iptalinin ve Atatürk imzasının kriminoloji laboratuvarında incelenmesini de ister. Daire 2 Temmuz günü Ayasofya’yı görüşmek üzere duruşma yapılacağını duyurur.
Danıştay, tarafları sözlü ve yazılı olarak savunmalarını dinler.
Davalı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın başında bulunduğu devletin avukatı şöyle bir savunma yapar.
“….. 1934 yılında Bakanlar Kurulu Kararına karşı yıllar sonra dava açılamayacağını, davanın süresinde olmadığını; davacının Başbakanlığa ve diğer kurumlara Ayasofya ile ilgili olarak zaman zaman başvurularda bulunduğunu, davaya esas başvuru içeriğinin bir öncekinden farksız olduğunu, dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali hususunda muhtelif davalar açıldığını, yine aynı isleme karşı davacı tarafından daha önce acılan davanın reddedildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, işlem hakkında kesin hüküm bulunduğunu; Ayasofya Camii'nin 1470 tarihli Mehmet Han-ı Sanî Bin Murad Han-ı Sanî Vakfı vakfiyesinden olup tapunun 57 pafta, 57 ada, 7 parselinde “türbe, akaret, muvakkithane ve medreseyi müştemil Ayasofya’yı Kebir Camii Şerifi” olarak kayıtlı olduğunu, söz konusu Vakfın tüzel kişiliğe sahip bir mazbut vakıf olduğu ve Vakıflar Genel Müdürlüğünce temsil ve idare edildiğini; Devlet idaresinin en yüksek karar organı olan Bakanlar Kurulunun idare alanında genel karar organı olduğunu, Anayasa ve kanunlarla kendisine ayrıca ve açıkça yetki verilmemiş̧ olsa bile, idare alanında “kanuna dayanmak” ve “Anayasaya ve kanunlara aykırı olmamak” şartıyla istediği her işlemi yapmak konusunda yetkili olduğunu; Ayasofya’nın tahsis ve kullanım seklinin değiştirilmesinin yürütmenin takdirinde olduğunu, ulusal ve uluslararası koşullar ile iç̧ hukukumuz çerçevesinde Bakanlar Kurulunca bu konuda her zaman karar alınabileceğini…”
Bakanlar Kurulu Kararında yer alan imzaların sahte olduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını öne sürülerek, davanın reddi gerektiği savunur.
Danıştay Tetkik Hâkimi, dava konusu işlemin iptal edilmesi gerektiğini, Danıştay Savcısı da, İstanbul’un tarihi alanlarının en önemli parçalarından biri olan ve ortak miras olarak kabul edilen evrensel değerlere sahip Ayasofya'nın, müze olarak kullanılması idarenin takdir yetkisi kapsamında olduğunu ve dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını belirterek, davanın ret edilmesi gerektiğini söyler.
Devletin avukatı, Tetkik Hakimi ve savcıya benzer görüşleri savunarak, Ayasofya’nın ibadete açılmasına Bakanlar Kurulu’nun karar verebileceğinin altını çizmişti.
***
Neyse sorun çözülmüştü. Mahkeme 10 Temmuz Cuma günü yazılı olarak kararına açıklayarak, 1934 yılına ait Bakanlar Kurulu Kararının iptaline karar vermişti. Erdoğan, Twitter’dan aynı gün imzaladığı kararnameyi yayımlayarak, Ayasofya’nın Diyanet işleri Başkanlığına devredilerek, ibadete açılacağını duyurmuştu.
Batıya söylenecek olan şuydu. Türkiye bir hukuk devleti ve hukuk Ayasofya’nın camiden müzeye çeviren 1934 yılındaki Bakanlar Kurulu kararını iptal etmişti. Böylelikle Ayasofya yeniden cami olarak faaliyet gösterecekti.
***
Erdoğan tam 20.53’de canlı yayında Millete Sesleniş konuşmasında 24 Temmuz Cuma günü, cuma namazıyla Ayasofya’nın ibadete açılacağını ve aynı zamanda 6 aylık bir hazırlık yapılacağını sonrasında tamamen ibadete açılacağını müjdesini vermişti.
Bir Bakanlar Kurulu kararı ile Ayasofya’yı müzeden camiye çevirebilecekken, mahkeme kararı ile camiye dönüştürülmesi Erdoğan’ın uluslararası olarak elini güçlendiriyordu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ayasofya’nın Camiye çevrilmesinden sonra hem içeriyi hem batıya ve hem de Arap dünyasına yönelik olarak üç farklı mesaj verdi.
Millete yönelik yaptığı konuşmayı 20.53’de yapmasıyla AK Parti iktidarının 2053’e kadar devam edeceğini, 24 Temmuz’da Cuma namazı kılınacağını duyurarak, hilafetin kaldırılmasını, Ankara hükümetinin meşruiyetini sağlayan Lozan’ın 100’üncü yılına gönderme yaparak seçmenlerine konsolide edecek yeni gerginlik tartışması başlatacağını duyuruyordu.
Yayımladığı İngilizce mesajda, “Kapıları tüm camilerimizde olduğu gibi ister yabancı ister yerli, ister Müslüman veya Müslüman olmayan herkese açık olacaktır. Ayasofya bir evrensel dünya ve insanlık mirasıdır. Kararımızla ilgili olarak eleştirilere, karşı çıkışlarıda, egemenlik hakkımızı ihlal etmedikçe kabulümüzdür” dedi.
Arapça yayınladığı mesajda ise, “Ayasofya’nın yeniden ihya edilmesi Mescid-i Aksa’nın özgürleştirilmesinin müjdesidir. Ayasofya’nın ihya edilmesi dünyanın her yerinde karanlık çağlardan çıkış için Müslümanlar için yeni bir başlangıçtır. Geciktirilmiş yeniden diriliştir. Türkiye’nin son zamanlarda bu coğrafyada attığı her adımla edilgen değil etken bir özne olduğunu ispatlamıştır. Allahutaala’nın izniyle bilinen hedefimize ulaşmak için bu mübarek yoldaki yolculuğumuza hiç durmadan, yorulmadan, sıkılmadan azmim olarak fedakârlık ve ısrarımla devam edeceğim” ifadelerine yer verdi.
***
Batıya farklı, Ortadoğu’ya farklı… İçeriye daha da farklı… Bu konu mutlaka dış politika uzmanlarının yorumlayacağı bir alan…
Ayasoyfa iktidarın beklentisini karşılamaz!
Sonuç olarak, Erdoğan’ın millet desteğinin azaldığı bir dönemde, partisi içinden iki farklı partinin çıktığı, yeni partilerinde çıkabileceği, ekonominin iyi gitmediği, milletin zor durumda olduğu koşullarda muhalefetin itiraz edeceği ve gerginliği tırmandıracağı politikaları öne süreceğini görüyoruz.
Bunun için Ayasofya mihenk taşıdır. Ancak beklediği de olmamıştır. Muhalefet Erdoğan’a kutuplaştırıcı malzemeyi vermemiş aksine “Buyur yap” diyerek oyunu bozmuştur.
Halkın gündemi enflasyon, işsizlik, ödenemeyen borçlar, geçim derdi iken, hükümetin başarısız ekonomi politikası, durdurulamayan doların yükselişi, devalüasyon ihtimali, ödeme vakti gelmiş borçlar, alınamayan borçlar, alınan yüksek faizli borçlar, batı merkezli yabancı sermayenin gelmemesi ve ülkeden kaçışı karşısında iktidarın sığınacağı liman hamaset olacaktır.
Ayasofya ile beraber önümüzdeki günlerde yerli ve milli tartışmaları, Akdeniz, Suriye ve Libya’da çıkacak bir çatışma ile savaş seslerinin yükseltilmesi ve ardından bir erken seçim kararı ile kaybedilen oyların kazanılma girişimleri.
***
Ne yazık ki, bunlar nafile çabalardır. Kim içine kapanmacı, hukuktan, adaletten uzaklaşan politikalarla, ekonomide yaşanan olumsuzluklarla, halkın geçim derdi ve işsizlikle seçim kazanabilir ki?
Seçim geleneği olan bir ülkede de seçimleri iptal etmek, başka yollara da başvurmak yapmak mümkün değildir. Burası bir Mısır, Suriye, Libya, Irak değildir. 200 yıllık batıyla ilişkisi olan, batıyla yol yürüyen, AB ilişkileri güçlü olan, NATO üyesi olan bir ülkede seçimlerde meşruiyet sağlamadan yol yürünemez.
Onun içindir ki Erdoğan’ın önünde duran bir erken seçim kararıdır. Ve Ayasofya kararı ile bu düğmeye basılmıştır. Ekonomide iyileşme sağlanmadan, işsizlik çözülmeden, AK Parti içerisindeki çözülmenin önüne geçilmeden, yüzde 50+1 seçim sistemi ile AK Parti’nin bir seçim zaferi kazanması da imkansızdır.
Son söz: Türkiye bir dönemin sonuna doğru gelmektedir. Yeni süreç daha demokratik bir Türkiye’nin habercisidir. Başka türlüsü de mümkün değildir. Tarihe bakınca ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Gelmekte olan bellidir, gitmekte olan da ortada durmaktadır. Yaşadıklarımız, yeni bir dönemin doğum sancılarıdır. Enseyi karartmanıza gerek yoktur.
Not1: Ayasofya kararını bir mahkeme kararı ile değil, bir Bakanlar Kurulu Kararı ile Erdoğan, kararnameyi imzalayarak tarihe farklı bir not düşebilirdi. Nasıl bundan tam 86 yıl önce verilen kararla milletin ibadethanesi milletten kaçırılması yanlış olmuşsa, bugün de bir mahkeme kararı ile muhafazakar camianın elindeki bir malzeme de ortadan kaldırılmış ve Ayasofya aslına rücu etmiştir.
Not2: Kararın, iktidar için beklenen etkiyi de yaratmayacağı açık seçik ortada durmaktadır. Birkaç ay içerisinde millet asıl kendisini ilgilendiren tartışmalara dönecektir. Ayasofya meselesi sürdürülebilir bir mesele değildir, iktidarın kaybettiği oy desteğini kazandırmaya yetmeyecektir.
TT
Ayasofya’nın camiye çevrilmesinden iktidara beklediği ekmek çıkmaz
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة