Zuheyr el-Harisi
TT

Kazimi, Suudi Arabistan’da: Anlam ve mesaj!

Irak Başbakanı Mustafa Kazimi, göreve başladığından bu yana ilk resmi ziyaretini Pazartesi günü Suudi Arabistan'a gerçekleştirecek. Sayın Kazimi’nin yurtdışı ziyaretlerinin ilk durağı olarak Suudi Arabistan'ı seçmesinin açık işaretleri ve sembolik bir önemi var. Riyad ile stratejik ilişkinin öneminin farkında olan Kazimi, Arap kucağına dönme fikrine odaklanıyor.
Sayın Kazimi’nin ziyareti memnuniyet verici olmasının yanı sıra oldukça olumlu bir gelişme. Bu, Suudi Arabistan'ın Irak’ın yanında oluşunun takdir edildiğini, Irak'ın Arap kimliğine bağlı olduğunu, Riyad ve Bağdat'ın eksen politikasını reddettiğini gösteriyor. Bununla Arap işlerine herhangi bir dış müdahalenin önüne geçilmesini kastediyorum. İki ülke arasındaki tarihsel ilişkilere daima sızmaya, bulanık suda balık avlamaya çalışanlar oldu.
Kazimi’nin açıklamaları ve açık tutumlarının yanı sıra izlediği politika göz önünde bulundurulduğunda, kuşkusuz onun farklı bir atmosfer oluşturduğundan söz edebiliriz. Böyle bir ziyaret, parlak bir gelecek için önemli bir katkı ve motivasyon kaynağıdır. Nitekim birçok ekonomik anlaşma imzalanacak ve sınır kapıları ticarete açılacak. Bu durum sadece Suudi Arabistan’ın ‘Irak'ın istikrarını sağlamaya ve halkının isteklerini gerçekleştirmeye’ çalıştığını gösteriyor.
Suudi Arabistan ve Irak 900 km'lik uzun sınırlarla birbirine bağlıdır. Her iki ülke işbirliği, koordinasyon, bilgi alışverişini gerektiren ve ortak düşmanları olan terörizmden mustariptir. Ayrıca çeteler, silahlar ve uyuşturucu kaçakçılığı ağları gibi herhangi bir suç faaliyetini önlemek için işbirliği ve sürekli gözetime ihtiyaç vardır. Dolayısıyla Riyad ve Bağdat arasındaki işbirliği kaçınılmazdır. Her iki ülkenin güvenliği bir diğeri için oldukça önemlidir. Aynı zamanda Irak’ın toparlanması, bölgenin istikrarı için stratejik bir gereklilik haline geldi.
Kazimi'nin ziyareti iyimser bir atmosferi de beraberinde getirecek ve ikili işbirliğini aşacak bu ziyaret gelecekte yaşanacaklar için güzel bir başlangıç olacak. Belki de bölgemizdeki projeler karşısında Arap bölgesel sisteminin omurgasını yeniden doğrultmak için bir motivasyon olacaktır. Sayın Kazimi, daha sonra İran ve ABD'yi de ziyaret edecek. Bu normaldir çünkü her iki ülkeye de iletmesi gereken mesajlar var. Irak’ın bağımsız bir şekilde karar vermesi ve egemenliğine saygı duyulması bu mesajların başında yer alıyor. Kazimi’nin yönetimine ilişkin şu ana kadar ortaya çıkan göstergeler bize bunu gösteriyor.
Irak'ın ABD’nin geri çekilmesinden sonra acı çektiği bir sır değil. Washington'un Saddam sonrası Irak için bir vizyon ortaya koymamış olması bazı güçlerin bu boşluktan faydalanmasına yol açtı. Bu durum, Irak'ın Arap çevresinden zorla çıkarılması için çalışan güçler tarafından desteklenen taraflar lehine olacak şekilde bölgesel müdahalenin kapısını açtı. İran, istihbarat hücreleri oluşturarak, ordu ve güvenlik birimlerine nüfuz ederek, hükümet kurumlarını atlayarak dini ve laik liderlerle iletişim kurarak ülkeye çeşitli düzeylerde müdahalelerde bulunuyor. Şii bölgelerinde yardım sağlanmasından ve projeler yapılmasından söz etmiyorum bile.
İran bu stratejisiyle siyasi oyuncuları kendi çevresinde tutmayı başarmış görünüyor. Condoleezza Rice anılarında, Nuri al-Maliki'ye Sünni Arapların “çocuklarının askeri ve güvenlik kurumlarına katılmalarını reddettiği için kendisine kızgın olduklarını söylediğini” zikrediyor. Nuri el-Maliki, ‘Arap dayanamıyor ve onlara güvenmiyorum’ diyerek ona karşılık veriyor. Bu zihniyetin sakatlığı açıkça görünüyor. Burada Maliki’nin şahsını hedef alma amacında değilim. Maliki o zamanki pozisyonundan faydalanarak komşu ülkelerle olan ilişkiler bir krize sürüklendi ve ülkenin çıkarlarına zarar verdi.
Kazimi’den ve hükümetinden beklenenler, İran’ın ülkenin karar mekanizmasına hakim olmasının önüne geçmesi, mezhep dışı bir siyasi sistem kurması, milisleri ortadan kaldırması ve ulusal inanca dayalı bir ordu kurmasıdır. Bunlar bir ülkenin geleceği için temel meselelerdir. Bağdat'ın herhangi bir ülke ile iyi ilişkiler kurma hakkına sahip olduğunu söylüyoruz. Bu meşru olmakla birlikte bir egemenlik hakkıdır. Ancak bunun Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerin pahasına olmaması gerekiyor. Arka planlar ve iki ülke arasındaki ilişkinin önceki aşamalarda nelerden etkilendiği gibi hususları aramanın önemi yok. Önemli olan iki ülke halkının çıkarlarına hizmet edecek şekilde böyle bir ziyaretten nasıl yararlanacağı ve bunun nasıl inşa edileceğidir.   
Ziyaret, geçmişteki başarısızlıklarının üstesinden gelmek için atılan önemli bir adımdır. Bununla birlikte Irak'ta Suudi-Irak yakınlaşmasından hoşlanmayan taraflar da var. Çünkü böyle bir durumun İran için bir tehdit oluşturduğuna inanıyorlar. Ancak önemli ve daimi olan Bağdat ve Riyad'ın çıkarlarıdır. Zira bu Arap ulusal güvenliğinin korunmasına ve güçlenmesine katkıda bulunacaktır.