Hazım Sağıye
TT

ABD’yi bölgeden çıkarmak için bazılarının isteği yeterli değil

İran-Çin savunma işbirliği haberini açıklayan ne bir İran ne de Çin gazetesiydi. Bu haberi 11 Temmuz’da ABD merkezli The New York Times gazetesi açıklamıştı. Habere göre, Pekin ve Tahran ekonomik ve savunma işbirliği için büyük bir anlaşma imzalamıştı. Diğer Batılı medya organlarında çıkan haberler, bu konu ile ilgili bilgileri tamamladı.
25 yıllık ve 400 milyar dolar değerinde olan anlaşmaya göre Çin, İran’dan indirimli fiyatlarla (yüzde 30’un üzerinde indirimlerle) petrol satın alırken bunun karşılığında İran’da altyapı projeleri inşa edecek. Bunun yanında, iki taraf ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirip ortak silahlar geliştirecek ve istihbarat paylaşımında bulunacak. ABD tarafından kuşatılan ve Avrupa'da bir alternatif bulmak konusunda umutsuz İran, Çin’i kendisini bu kuşatmadan kurtaracak tek ekonomik ve politik güç olarak görüyor. Tesislerini hedef alan, bazılarının arkasında İsrail’in durduğunu düşündükleri son ve devam eden saldırılar, Tahran’ın sıkıntılı durumunu daha da sıkıntılı bir hale getirirken güçlü müttefikler arayışını da iki katına çıkardı. Kendi açısından Çin de Ortadoğu ile Orta Asya’nın kesiştiği noktada bölgesel bir güç olan İran’ın büyüklüğünden ve konumundan, Bir Yol Bir Kuşak Girişimini güçlendirmek ve rakibi ABD’nin daralmasından faydalanarak bölgedeki varlığını, ekonomik ve stratejik etkisini arttırmak için yararlanmak istiyor.
İki ülke ilişkilerinin başlangıcı çekingendi ve 2016’da Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in Tahran ziyareti ile başlamıştı. 2018 yılında ABD nükleer anlaşmadan çekilip yaptırımlar ardı ardına gelmeye başladığında İran, Çin ile anlaşmanın şart olduğundan emin oldu. Ne var ki yukarıda bahsettiğimiz anlaşma büyük soruları ortadan kaldırmıyor. Sözgelimi şu soru gibi: Çin, ABD’ye karşı meydan okumasında bu kadar ileriye gidebilir mi? İki ülke arasındaki karmaşık ticari müzakerelerin tamamen durması ve kontrollü bir ticaret savaşından açık bir savaşa sürüklenmek Çin’in en son isteyeceği şeydir. Gerçekten de, son iki yılda Çinliler İran'daki birkaç projeden çekildiler. Geçen yıl eylül ayında da Çin Dışişleri Bakanlığı böyle bir anlaşmanın varlığını yalanladı. Buna ek olarak, her ne kadar Çin, İran’ın temel ticari ortağı olarak kalsa da ABD baskıları nedeniyle son birkaç yılda iki ülke arasındaki ticaret hacmi azaldı. Son olarak, Çin ticaret ve bankacılık sektörlerinin ABD yaptırımları tehdidi ışığında İran'la olan ilişkilerinde daha da ileriye gitmek isteyeceği şüphelidir.
Aslında -ki bu anlaşmayı öldürebilir- taraflardan her birinin diğeri ile ilişkisi Washington ile ilişkilerinin etkisi altındadır. Her biri diğerini kaybettikleri tarafın alternatifi olarak görüyor ve burada kaybedilen taraf hep ABD oluyor. ABD’deki yaklaşan başkanlık seçimleri her iki ülkenin de ABD’den umutlarını kesmemesini sağlıyor. Bu umut ise büyük bir gerçeğe işaret ediyor: Çin'in uluslararası ekonomideki artan ağırlığı, küresel güç dengesini sürdürülebilir bir şekilde değiştirmek için yeterli değil.
Örneğin, Çinli liderin ziyaretinden sonra Tahran’ın Pekin’e yönelmekte başlangıçta ağır davrandığı gözlenmiştir. Çünkü o dönemde daha yeni ABD ile nükleer anlaşmayı (2015) imzalamıştı ve ABD’lileri rahatsız etmemeye önem veriyordu. Bu yönelim ancak ABD’nin anlaşmadan çekilmesinden sonra hızlandı.
İkili ilişkilerin ideolojik bir yönü de bulunuyor. Maoizm Çin’de bir etiketten ibaret hale gelmiş olabilir ama aynı şey İran’daki Humeynicilik için geçerli değil. İngiliz The Times gazetesinin ulaşmış olduğu belge, iki ülkeyi “iki kadim Asya kültürü” şeklinde tanımlayarak başlıyor. Belge, İran’ı Humeyni’nin “Ne doğulu ne de batılı” sloganını benimseyen büyük bir İslami güçten ziyade küçük bir Asyalı güce dönüştürüyor. Hamaney’in anlaşmayı bilge olarak tanımladığı doğru. Keza Ruhani ve üstadı Rafsancani’nin, pragmatik ve Çinli lider Deng Şiaoping’in hayranı oldukları da doğru. Ne var ki rejim Çin konusunda hemfikir değil. 2021 yılında cumhurbaşkanlığına aday olma ihtimali bulunan Ahmedinejad, resmi olarak daha açıklanmayan ve parlamentoya sunulmayan anlaşmayı hedef alan açıklamalar da bulundu. Çin ile yürütülen gizli müzakereleri eleştirdi. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, Pekin’e düzenlediği ziyaretten dönüşünde parlamentoda sert sorgulamalarla karşılaştı. İranlı milletvekili Ali Mutahhari, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, ülkesinin Çin ile anlaşma imzalamadan önce orada zulüm gören Müslümanlar meselesini gündeme getirmesi gerektiğini yazdı. İran’ın içinde bulunduğu ekonomik durum ve korona pandemisi nedeniyle Çin ile zayıf bir pozisyonda müzakereler yürüttüğünü, anlaşmanın Çinlilere, hem de uzun vadede, doğal kaynaklarına ücretsiz erişim sağladığının altını çizenler de var.
Bazı raporlar, İran halkında Çin’e karşı bir hassasiyetin varlığından, halkın Çin ile ilişkiler nedeniyle İran’da koronavirüs vakalarının oranının yüksek olduğunu düşündüğünden bahsettiler. Kimi eleştirmenler, Çin’in ülkelerine yönelik yaptırımlardan yararlandığını ve İran pazarlarını kendi malları ile doldurduğunu ifade ettiler. Kimileri de Çin’in bazı Afrika ve Asya ülkelerinde gerçekleştirdiği ve söz konusu ülkeleri daha da yoksullaştırıp Pekin’e bağlı hale getiren projeleri örnek gösterdiler. Bunun üzerine İranlı resmi yetkililer Çin’e indirimli fiyatlardan petrol satıldığını veya Hürmüzgan eyaletine bağlı turistik Kiş Ada’sının (91,5 km²) Çin’e bırakıldığını yalanlamak zorunda kaldılar. Bazı İranlı yetkililer de anlaşmanın İran topraklarında Çin kuvvetlerinin konuşlandırılmasını içerdiğini yalanladılar.
Öte yandan, Batılılar, Çin ile imzalanan bu anlaşmayı 1828 yılında İran’ın Çarlık Rusyası ile imzaladığı Türkmençay Antlaşması’na benzettiler. İran bu anlaşma gereğince Kafkasya’nın güneyindeki bazı topraklarından vazgeçmek zorunda kalmıştı. Mısır’ın Sovyetler Birliği ile ilişkisini de bu benzetmeye dahil edebiliriz. Ellili yıllarda Cemal Abdunnasır, ABD’nin kendisinden yüz çevirmesinden sonra Rusları bölgeye çağırarak yerleşmelerini sağladı. 1967 yılındaki yenilgiden sonra da ülkesine Rus askeri danışmanlar getirtti. Fakat çok geçmeden halefi Enver Sedat, 1972 yılında bu danışmanları Mısır’dan kovdu.
Gerek o gün gerekse bugün, görünüşe bakılırsa ABD’yi bölgeden çıkarmak, bazı heveslilerin isteklerinden çok daha karmaşık bir meseledir.