Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Erdoğan ve Ayasofya: Kaybeden Popülizm

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir gün eleştirmenlerine ‘Biz halkız, siz kimsiniz?’ diye cevap verdi. Erdoğan tutumlarının, politikalarının ve açıklamalarının çoğu zaman temelinde yer alan bu dört başı mamur popülizm ilkesi doğrultusunda esasında bir kilise olan Ayasofya Müzesi'ni bir camiye dönüştürmeyi planladı. Bu adımla bir taşla birçok kuşu vurmayı umuyordu. Böylece içeride bir düşüşün yaşandığı popülaritesini yeninden kazanacak ve mülteciler dosyasında olduğu gibi Avrupa’ya yeniden şantaj yapacaktı.
Bugün, onun tartışmalara yol açan kararından iki hafta sonra, kuşlarının daha uçamadan düştüğü ortaya çıktı. Atmış olduğu taş ona geri döndü, içeride bir kayıtsızlıkla karşılandı ve dışarıda ise hoşnutsuzluğun daha fazla artmasına sebep oldu. Bu karar yarın, 2020 yılı içindeki en kötü halkla ilişkiler adımı olarak anılabilir. Yurtiçinde ve yurtdışındaki muhalifleri onun imajını karalamak için yüz milyonlarca dolarlık bir kampanya yürütmüş olsalardı, onun bu popülist kararı kadar olumsuz bir etkiye sebep olamazlardı.
Dünyadaki popülistlerin öncüsü olan Erdoğan, popülaritesini artırmak için genellikle halkın duygularına ve arzularına odaklanıyor. Bazen siyasi amaçlar için çeşitli sloganlar ve insani meseleleri öne çıkarıyor, bazen de vatandaşlarının ve dünya kamuoyunun dikkatini başka yöne çevirmek için iç veya dış politika ile ilgili tartışmalı konuları gündeme getiriyor. Onun gündeme getirmiş olduğu bu konular, genellikle ülkesinin karşı karşıya olduğu gerçek krizlerden uzak ve tali konulardır. Erdoğan her ne kadar bu konuda başarılı olup halkından milyonlarcasını ve dışarıdan bazı destekçileri kendi safına çekmiş olsa da bugün aslında oldukça yalnız. Geri dönüp kendisini vuracak popülizmden onu koruyacak gerçek destekçilerden mahrum.
Fransız filozof Pierre-André Taguieff, “Demagog başkalarını yanıltmayı amaçlarken, popülist kendini aldatmaya başlar” der. Bu söz, aslında kendi kendisini aldatan Erdoğan için bütünüyle geçerlidir.
Erdoğan, ABD yönetiminin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma kararından sonraki açıklamasında, “Kudüs'ü kaybedersek, Medine’yi ve Mekke'yi koruyamayacağız. Mekke düşerse, Kâbe'yi kaybederiz” ifadelerini kullandı. Oysa kendisi bazen açıkça bazen de kapalı kapılar ardında ekonomisini ve silahını İsraillilere uzatıyor. Ancak aynı eski dini dili kullanıyor ve Ayasofya meselesinde de aynı şeyi yapıyor. Bütün bunlar, Hıristiyan mirasıyla barış içinde yaşayan Müslüman çoğunlukta bir toplum olmak varken, Türkiye'nin dünya sahnesindeki imajının zayıflamasına yol açtı. Türkiye, siyasi kazanımları pekiştirmek için vatandaşlarına bile düşmanlık yapan dışlayıcı bir ülkeye dönüştü. Erdoğan, bu adımıyla içeride ve dışarıdaki popülaritesini artıracağı yönündeki beklentilerinde yanıldı ve yanlış hesaplar yaptı.