Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Türkiye, İran ve 15 Arap ülkesi

Şu anda yarım yüzyıldır karşılaştığımız tehditlerin en büyüğüyle karşı karşıya bulunuyoruz. Türkiye ve İran’ın bölgede eşi görülmemiş bir şekilde genişlemesiyle birlikte bütün bölge ülkeleri tehdit altındadır. Libya'daki Türkler, Mısır için, doğrudan ve savaş ihtimalini sona erdiren Camp David Anlaşmasının imzalanmasından bu yana en büyük tehdittir. Tunus ve Cezayir, Libya’daki silahlı grupların yayılması ile birlikte dolaylı olarak tehdit altındadır. Sudan, Libya ile en kısa sınıra sahip ülke olmasına rağmen bu grupların ülkeye sızması karşısında savunmasızdır.
İran, bölgesel bir güç olarak takip ettiği projesiyle Irak, Lübnan ve Suriye üzerinde neredeyse tamamen kontrol sahibi oldu. Şu anda Irak üzerinden Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn ve BAE'yi tehdit ediyor. Türkler ve İranlılar, Suriye, Yemen, Irak, Somali ve Libya'da ordularıyla ve milisleriyle birlikte bir savaş yürütüyorlar. Bu yeni durum herkesi tehdit ediyor ve bununla mücadele edilmesi için siyasi birliktelik gerekiyor. 15 Arap ülkesi, İran ve Türk hamleleriyle birlikte bir tehditle karşı karşıya bulunuyor.
Bütün bu tehditlere ve ihlallere rağmen kolektif eyleminin sınırının dar olduğunu görüyoruz. Bölgedeki kamuoyunun işlevsiz ve parçalanmış olması bu görüntünün sebeplerinden olabilir. Türkiye’nin Libya’ya doğrudan askeri müdahalede bulunması herkesi şaşırttı. Kimse böyle bir adım atılacağını beklemiyordu. Bunun öncesinde ülkedeki savaş dokuz yıllık bir krizin uzantısı olarak görünüyordu. Türkiye’nin askeri müdahalesi ve Suriyeli paralı askerler korku uyandırdı, savunma güdülerini harekete geçirdi. Oradaki ülkelerin pozisyonlarının değiştiğini gördük.
Tunus ve Cezayir, meseleyi ‘birçok dış tarafın desteklediği bir Libya-Libya çatışması’ olarak gördüğü için Türkiye'nin daha önceki müdahalelerini önemsemediler. Aynı şekilde Mısır, Erdoğan'ın güçlerinin sınırında biteceğini düşünmüyordu. Ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya bulunuyoruz. Aynı şekilde Cezayir de güvenli değil. Burada güvenliğin sarsılması durumunda Türkiye'nin nüfuzunu genişletmekte tereddüt etmeyeceği göz önünde bulundurmalı.
Ankara ‘resmi bir şekilde ve açıkça’ güçlerini, ekipmanlarını ve Suriye'de Türk bayrağı altında savaşan binlerce unsuru Libya’ya gönderdi. Bazıları Türklerin neden uzak bir bölgede savaşa girerek risk aldığını soruyor. Türkiye'nin stratejisinin en önemli parçalarından biri de Kuzey Afrika’da nüfuz sahibi olmaktır. Böylece Avrupa Birliği ülkeleri üzerinde etkili olabilir ve onları taleplerini kabul etmeye zorlayabilir.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın “Avrupalılara siyasi ve mali taleplerini dayatmak için” milyonlarca Suriyeli mülteciyi nasıl kullandığını daha önce gördük. Libya'nın kontrolü üzerine de benzer bir senaryo tekrarlanacak. Türkiye, Libya’yla Avrupalılara şantaj yapacak ve Mısır, Tunus, Cezayir ve Sudan'ı tehdit edecek. Türkiye’nin bir sonraki savaşı Yemen’de olacak. Neden? Zira Türkler ve Katarlı finansmanları, diğer Körfez ülkelerini zayıflatmak için ve Washington'da nüfuz sağlamak için bunu kullanacaklar.