Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Tunus’un Charles de Gaulle’ünün önündeki zorluklar

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said’in “Tunus’un Charles de Gaulle'ü” olarak görülmesi, her iki liderin de güçlü kişiliklerinden, doğrudan halk tarafından seçilmeleriyle birlikte halk iradesinden kaynaklanan siyasi konumlarının sağlamlığından ve bu konumlarının onlara siyasi partiler karşısında güç ve güven kazandırmasından kaynaklanıyor.
Her iki lider de demokratik seçeneğe ve siyasi partilerin demokratik sistemin tezahürlerinden olduğuna inanıyor. Ancak General Charles de Gaulle perspektifinden siyasi partiler, kendi partilerinin çıkarlarını ülkenin çıkarlarına önceliyorlar. Bu partiler bazı durumlarda, politikaların seçmenlerini kaybetmelerine neden olacağı korkusuyla ekonomik veya sosyal krizlerden kurtulmak için gerekli olan adımlar atmakta tereddüt ediyorlar. İki lider arasındaki en bariz fark ise Charles de Gaulle’in bir asker; Kays Said’in sivil ve bağımsız bir şahsiyet olmasıdır.
Dördüncü Fransız Cumhuriyeti döneminde siyasi istikrarsızlık ve hükümetlerin arka arkaya devrilmeleri ile birlikte Charles de Gaulle, yürütme organına geniş yetkiler vererek bu sorunların üstesinden gelmek amacıyla yeni bir anayasa hazırladı. Cumhurbaşkanı Kays Said başkanlık seçimi kampanyası sırasında, Nahda Hareketi’nin 89 sandalyeyle çoğunlukta bulunduğu Ulusal Kurucu Meclis tarafından hazırlanan 2014 anayasası yerine yeni bir anayasanın yapılması gerektiğini vurguladı. Kays Said’in ülkedeki siyasi sistemde reform yapma sürecine mevcut anayasayı değiştirmekle başlaması doğaldı.
24 Ekim'de, “Tunus ve Yeni Anayasaya Doğru” başlığıyla yazdığım yazıda buna değinmiştim. Ayrıca 15 Ekim'de “Tunus: Yasama Seçimleri Cumhurbaşkanlığı Seçiminin Gölgesi Altında” başlıklı yazımda, seçim ve nisbi temsil sistemini değiştirme gerekliliği üzerinde durmuştum. Tunus Cumhurbaşkanı Said, France 24 kanalıyla yaptığı röportajda, seçim yasasını değiştirme ve ülkenin anayasasını değiştirmekte ilerleme kaydetme konusundaki kararlılığını bir kez daha dile getirdi. Bunu yapmak için uygun şartların oluşmasını bekleyen Cumhurbaşkanı Kays, mevcut gerçeklikle uğraşmak zorunda kaldı. Bazı siyasilerin ifadelerinden ve onun anayasa maddelerinden yararlanmayı bilmesinden yola çıkarak manevra ve taktik yeteneğine sahip olduğunu düşünüyorum. Nitekim hükümetin kurulması için başbakan olacak adayların isimleri tercihinde bunu açıkça gösterdi. Kasım 2019'da Parlamento Başkanı Raşid Gannuşi’nin Nahda Hareketi’nden adayı olan Habib el-Cemli’yi kabul etti. Fakat hükümet güven oyu alamadı. Gözlemciler, en büyük meclis bloğu adayının güven oyu alamaması karşısında şaşkına döndüler. Bu, son parlamento seçimlerinin sonuçlarından kaynaklanıyor. 2011 yılında mecliste 89 sandalye sahibi olan Nahda Partisi son seçimlerde aynı performansı göstermemişti. 2014 yılında partinin sandalye sayısı 69’a, 2019'da ise 52’ye düştü. Bu durum partinin meclisten güven oyu alması için diğer blokların desteğini kazanmasını gerekli kıldı.
Nahda Hareketi ile ikinci parlamento bloğu Tunus’un Kalbi Partisi arasında Habib el-Cemli hükümetine güven oyu verilmesi konusunda varılan uzlaşıdan geri adıma atıldığı görülüyor. Bu anayasal çerçevede devlet başkanının ‘daha yetki’n olduğunu düşündüğü bir başka kişiyi başbakan olarak seçmesi anlamına geliyor. Cumhurbaşkanı Kays buna dayanarak, İlyas Fahfah’ı bir ay içerisinde hükümeti kurması için görevlendirdi.
İlyas Fahfah’ıın atanması parlamenterler için büyük bir sürpriz oldu. Çünkü devlet başkanına gönderilen aday listesi içerisinde onun ismi yoktu. Bazı gözlemcilerin de işaret ettiği üzere Fahfah, ne Nahda ne de Tunus’un Kalbi Partisi’nin adayı değildi. Bazıları ise cumhurbaşkanının kasıtlı olarak böyle bir tercihte bulunarak hükümetin güven oyu almamasını ve böylece parlamentonun bir kez daha seçimlere gitmesini sağlamayı amaçladığını söylediler. Yeniden seçimlere girmek ve istediklerini elde edememek düşüncesi parlamenterleri çok rahatsız etti ve böylece İlyas Fahfah hükümeti parlamentodan güven oyu aldı. Fakat çıkar çatışmalarıyla ilgili kendisine yöneltilen suçlamalardan sonra kısa bir süre içerisinde istifa etti.
Cumhurbaşkanı Kays, bir kez daha parlamento blokları tarafından kendisine gönderilen aday listesinde yer almayan İçişleri Bakanı Hişam el-Meşişi'ye hükümeti kurma görevi verdi. Hişam el-Meşişi, Fahfah hükümetinde yer almadan önce devlet başkanının yanında hukuki işlerden sorumlu kıdemli bir danışman olarak bağımsız bir şahsiyetti. Cumhurbaşkanı Kays’ın İçişleri Bakanı'nı başbakan olarak ataması, ülke içerisindeki güçlerle işbirliği içinde Tunus’a karşı yabancı komploların kurulduğundan bahsetmesiyle tutarlı görünüyor. Ayrıca Libya krizi ve krizin taraflarından birinin desteğiyle Türkiye'nin müdahalesi, Tunus'u krizdeki tarafsız pozisyonunu nasıl koruyacağı konusunda kritik bir duruma sürükledi.
Tunus Anayasası’nda cumhurbaşkanına devleti temsil etme salahiyetinin yanı sıra savunma, dış ilişkiler ve ulusal güvenlik alanındaki politikaları kontrol etme, devleti ve ulusal toprağı iç ve dış tehditlerden koruma yetkisi veriliyor. Cumhurbaşkanının bu hususlarda başbakana da danışması gerekiyor. Ayrıca Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetler Yüksek Komutanı unvanına da sahip. Bu nedenle mevcut aşamadaki zorunluluklar içişleri bakanının yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesini gerektirdi.
Tunus hiç şüphesiz tarihinde yeni bir aşamaya girecek. Belki de Cumhurbaşkanı Kays’ın mevcut siyasi sistemi değiştirmesi Tunus'un yeni bir üçüncü cumhuriyete girmesi için başlangıç ​​olacak. Aynı, Beşinci Fransız Cumhuriyeti'nde General Charles de Gaulle'ünün başkanlığa gelişi gibi.