Abdulaziz Tantik
TT

Özgürlüğün sembolü kurban/İsmail olma…

İlahi bir ikram olarak Kurban Bayramı’nı idrak ederken, içinde yaşadığımız dünyanın anlamsızlığına dair reel bir bakışa sahibiz.
Bayram günleri gök ile yerin buluşmasını/metafizik ile fiziğin kaynaşmasını işaret etmesi bağlamında önemli günlerdir. Sevincin, sürurun ve hüznün damıtıldığı ender vakitlerdendirler.
Dünyada oluşan zulüm girdabından kurtuluşun neredeyse imkansız olduğu bir zaman diliminde aşkın vakte gönderme olan Kurban Bayramı’nı yaşamanın tarifsiz ağırlığı ruhlara hasar vermektedir.
İnsan, yaşadığı an ile örtüşen bir bakışı içselleştirmesi kolay olandır. Zaafa uğratılmış kadın, çocuk, yaşlı ve halkların zulme maruz kalmaları, bilerek öldürülmeleri, kendi çıkarları uğruna çocuk kaçırmalar, insanlığın vicdanında yara olmaya devam ediyor.
Sorunun çözüme kavuşturulacağı bir zeminin kurulma hayali ise imkansıza yakın duruyor.
Bir mümin olarak İsmail (as)’ın kendini kurban olarak babasına teslim etmesi ve boynunu bıçağa uzatırken nasıl bir misyon üstlendiği üzerine bir yaklaşım biçimi geliştirilebilinirse; zulüm ile sonuçlanan olay ve olguların ortadan kaldırılma imkanları çoğalabilir.
Kurban olayında, meseleye daha çok baba olan İbrahim (as) üzerinden bakıldığı bilinir. Oğul üzerinden ise daha çok teslimiyet dile getirilir.
Ama bıçağa boyun uzatmanın kişide oluşturacağı o derin kaygının; ontolojik kaygının, hatta epistemik kaygının çözüme kavuşmasının anlamını düşünmek daha zor olmaktadır.
Üzerinde durulduğu vaki midir? Benim bilgim dâhilinde olmadığını söylemek durumundayım…
Daha sonra seçilmiş elçi olan, doğduğu gün, öldüğü gün ve diriltileceği güne selam okunan bir insanın bu seviyede kabul görmesinin bizzat kendini bıçağa teslim etmenin/kurban olarak seçilmişliğe yönelik itirazsız teslimiyetin payı olduğu tartışılmazdır herhalde…
Bu noktada, teslimiyet ile özgürlük arasındaki derin bağı tartışmalıyız. Modern bakış açısı ile özgürlük, teslimiyetin zıttı olarak tanımlanmaktadır.
Teslimiyet, kabul görmeyen ve özgürlüğü ortadan kaldıran bir durum olarak algılanmaya ve algılatılmaya devam ediyor.
Hâlbuki özgürlük, bu anlamı ile özgürlük olmaktan çıkarak koyu bir taklit üzerinden kendisine sunulan yaşamı bireyin yaşama çabası olarak varlık kazanıyor.
Bu yüzden ‘özgür birey’ derken kastedilen şey; bireyin içinde var olduğu kültürü içselleştirmesi ve ona göre tavır almasıdır.
Hâlbuki İsmail (as)’ın özgürlüğü, teslimiyetten doğan ama varoluşsal bir ontolojiye dayalı anlamın tezahürü olmaktadır.
Kendisinin yerine gönderilen koçun kurban olarak tercih edilmesi, İsmail (as)’ın kendisini teslim ederken tam bir iç huzur ve itminan ile bıraktığını gösterir.
İşte, herhangi bir başka anlam olmadan; korku, yeis, bir başkasına yönelik duyduğu sevgi, merhamet vesaire değildir.
Bizzat kişinin, kendisi olarak, kendi özgürlüğünün tanığı bağlamında, kendini herhangi bir tereddüt ve tedirginliğe kaptırmadan, kendisini teslim ettiğinde oluşan özgürlüğün varlığı, tam bir özgürlük olarak var olmakta ve ilahi lütuf ve ikram kendiliğinden doğmaktadır.
Bu özgürlüğü tatmak ve onu bir yaşam biçimi olarak varlık sahasına çıkarmak, kişinin beklentisizliği bir yaşam biçimi olarak idrak ettiğinin göstergesi olur.
Beklentisizliğin varlık sahasına çıkışını besleyen şey; kişinin ilahi rıza dışında bütün rızalıkları bir tarafa bırakarak bütün bağlardan kurtulmayı içermektedir.
Özgürlük, bu kişiyi bağlayan bağlardan kurtulmanın adıdır. Modernlikte özgürlük metafizik bağlardan kurtuluşu işaret ederken, İsmail (as)’ın özgürlük tanımında ise maddi koşullardan ve bağlardan kurtuluşu işaret eder.
Burada gerçek anlamda ‘özgürlük nedir’ sorusunu çok derinden sormaktan başka seçenek kalmamaktadır.
İsmail, bir köle değildi ki bıçağa kendini teslim ederken zorlayıcı bir sebep oluşsun. Bizzat kendisi babasına giderek “Sana emredileni yapman konusunda beni teslim olmuş olanlardan bulacaksın” der.
Bu gönüllü teslimiyet, hem de bilerek taammüden ölüme gönüllü teslimiyet modern zihin tarafından anlaşılamaz.
İdeolojik kaygı, öyle öğretilmiş vesaire denilerek, suçu hep başka noktaya atacaklardır.
Ama temel bir gerçeklik vardır: insan, kendisini tam olarak maddi/içkinlikten müteşekkil olmadığını, soyut/aşkınlığın kendisinde mündemiç bulunduğunu kavradığı zaman gereğini yapmaya hazır bir anlam dünyasını bulacaktır.
Kalbi, ruhu, nefsi ve bedeni ile bir bütün olarak maddeyi aşan ve aşkınlık ile sonsuzluğa kapı aralayan bir bilincin dışavurumunu sağlayabilir.  
İsmail, hayatın dünyevi karakteri ile uhrevi karakterini kendisinde mündemiç kılarak hayatın anlamını ve sırrını keşfettiği için boyunu bıçağa uzatırken ölüm korkusunu yaşamamıştır.
Bu onun özgürlüğünün neye tekabül ettiğini de gösterir. Özgürlük, var olanlara boyun eğmek değil, var olanların boyun eğdiği bir olgudur. Tabii teknoloji üzerinden boyun eğdirilmiş bir dünya kendi doğasının dışına çıkarıldığı özgürlüğü sunmaz.
Özgürlük, insanın salt kendisini düşünmesi ve kendisi için her koşulu var kılması veya kullanmaya yeltenmesi de değildir. Bilakis, özgürlük; kişinin kendi varlığını ve sahip olduğu şeyi paylaşıma açması ve hayatın sırrının paylaşımda gerçekleşeceğine tanıklık edebilmektir.
Bu noktada aşkınlığın devre dışı bırakıldığı bir düşünce zemininde özgürlüğü tartışmak veya konuşmanın bir karşılığının olmadığını söylemek bir vecibeye dönüşüyor.
Modernliğin bütün kavramsallaştırmalarının dünyevi tabiatı onları doğru bir kullanıma ve idrakin kendine has bir özgürlük aynasına sahip oluşuna engel oluşturduğu yüksek sesle söylenmelidir.
Kurban, bu yüzden üçte biri evde kalırken üçte ikisi paylaşıma açılmaktadır. O yüzden bugün, kurban kesilerek bu metafizik ürpertiyi yeniden hatırlamak ve onu yaşamın bir parçası kılma arzusu diri tutulmaktadır.
Arefe’den başlayarak tekbir getirmeler, bu metafizik ürpertiyi ve idraki canlı bir şekilde yaşamak içindir.
İsmail (as), itaat ve teslimiyet örneği ile ‘ilahi rıza’ya nasıl ulaşılabileceğinin örnekliğini bize göstermiştir.
Tam bir teslimiyetin tam bir özgürleşme ile neticeleneceğini göstererek insana en önemli rehberliği yapmıştır.
Kendi soyundan insanlığın en mükemmel örneği yaratılarak onun son peygamber oluşu da bu görüşü destekler mahiyettedir.
Mükemmel bir varlık, kendisi ile sınırlı olmayan, kendisini aşkınlaştıran, sınırlarını aşan ve bunu yaparken, zulme dayalı değil sevgiye dayalı olarak gerçekleştirendir.
Bayram, sevinci paylaşma ve yayma zeminidir. Yılda iki kez bu duyguyu doyasıya yaşayan müminler, diğer günlere de bu günlerde elde ettiği şuuru damıtarak o günlerde de paylaşımı eksene alırlar.
İçinde yaşadığımız hali değiştirme imkanı Allah tarafından sürekli bize sunulmakta ve özel günlerde bu zemin kuvvetlendirilerek verilmektedir.
Ancak, insan nankör ve cahil olduğu için bu imkanları heba etmekten imtina etmemektedir. Sonra sürekli ağlayarak kendi durumuna üzülmektedir.
Yakınmak, şikayet etmek ve sızlanmak derde deva oluşturmaz. Bilakis, düzeltilmesi gereken şeyi düzeltme konusunda irade beyanında bulunarak harekete geçmek asli olandır.
İsmail (as), hem insanlık için hem de müminler için bir örnekliktir. Kişi, kendi nefsinin zebunu olmadan, başka nefislere de köleleşmeden kendisine sunulan iyi, doğru ve güzel örneklere bakarak kendi yolunu çizmeli ki özgürlüğünü elde edebilsin…
Kurban Bayramı, özellikle fakir, garip, yetim, miskin ve zaafa uğratılmış sınıflara yardım elini uzatma günleridir.
Tekbirler eşliğinde Rabbin azametini düşünerek, onun yarattığı varlığa sevgi ile yaklaşılmalıdır.
Kişi, kendi varlığının anlamını idrak ederek tekbirler eşliğinde bu anlamın varlık kazanması için yeterli çaba ve fedakarlığı ortaya koymaktan imtina etmemelidir.
Allah’a ulaşmanın yolunun sahip olduğu her şeyi Allah için kurban etmesi gerektiği bilincini kuşanmadan sahici anlamda bir imana sahip olamayacağı gibi Allah ile arasındaki engelleri ortadan kaldıracak bir zeminin oluşmasına da imkan bulamayacaktır.
Bu yüzden feragat etmek ve beklentisizliği aşk ile yaşama çabası, bizzat Allah ile kendisi arasındaki bütün engellerin ortadan kalktığına tanık olmayı sağlayacaktır.
Bu anın sonsuzluğunu idrak etmek ve anı diğer bütün anlarda yeniden tecrübe edinebilmenin yolu, özel günlerin anlamlarını derinden kavrayarak bu özel alana demir atmak ve oranın müdavimi olmaktan geçer…

Ey insan!
Bilmelisin ki; sen bu dünyaya ait bir varlık değilsin!
Burada kalıcı da değilsin!

Sana verilen mühlet dolduğunda tası tarağı toplayarak buradan göçüp gideceksin; o zaman buraya bel bağlamanın bir anlamı yoktur.

Buradaki her şey burada kalacaktır.
Ömrün boyunca onlarca kez buna tanıklık ediyorsun.
Sürekli birileri yanından, etrafından, yakınından ölüp gidiyor ve hiçbir şey öbür tarafa götürmüyorlar.

Sen de götüremeyeceksin.
O zaman buradaki her şeyden umudunu kes, sadece Allah’a güven ve onun emir ve nehiylerine sarıl…

Kurtuluş için tek şart; ilahi rızaya uygun bir yaşam sahibi olmaktır.
Niçin biz bir ‘İsmail’ olmuyoruz?

Okuyucularımın Kurban Bayramı’nı kutlar esenlikler dilerim… Ümmetin dirilişine ve milletin uyanışına verile olması dileğiyle…