Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Griffiths’in Yemen’deki görevi sonuna mı yaklaştı?

Başlangıçta, Yemen krizinin komplikasyonları, Yemen-Yemen, bölgesel ve küresel boyutları ile BM Yemen özel temsilcisinin görevini zorlaştırdığını itiraf etmeliyiz.
İngiliz politikacı ve diplomat Martin Griffiths, Şubat 2018’de Yemen Özel Temsilcisi seçildikten sonra BM Güvenlik Konseyi’ne verdiği ilk brifingde, selefi Moritanyalı İsmail Vild eş-Şeyh Ahmed’in yine Güvenlik Konseyi’ne verdiği brifingden daha iyimserdi. İsmail Vild eş-Şeyh Ahmed, Yemen krizindeki karmaşıklığın büyüklüğünden bahsetmiş, Yemenli taraflar birbirine güvenmedikleri için yaşadığı zorlukları ve bu nedenle siyasi çözüm görevinde başarısız olduğunu açıklamıştı. Bu yüzden, Martin Griffiths bu göreve getirildiğinde birçokları, İngiliz olduğu için ülkesinin desteğini elde edeceği ve bölgedeki uzun tarihi nedeniyle sahip olduğu deneyimlerden yararlanacağı için umutlanmıştı. Griffiths’in çatışmaları sona erdirme, barış anlaşmaları imzalama, uzlaşı konusundaki kişisel deneyiminin yanı sıra Brüksel’deki Avrupa Barış Enstitüsü (EIP) yönetimindeki rolü de bu umudu ve iyimserliği desteklemişti.
Ne var ki, Temmuz ayında BM Güvenlik Konseyi’ne verdiği son brifing ile şok edici bir paradoks yaşandı. Griffiths, Yemen hükümeti ve Husi grubu ile ülke çapında ateşkes konusunda ortak bir mutabakata varmak, ekonomik ve insani önlemler almak, çatışmayı tamamen sona erdirmeyi amaçlayan sürecin yeniden başlaması amacıyla yürüttüğü müzakerelerin 4 ay boyunca devam etmesine rağmen bir sonuca ulaşmadığına işaret etti. Bu 4 aylık süre boyunca, her iki tarafın da çeşitli taslaklar ve tekliflere ilişkin değerlendirmelerini ve eleştirilerini sunduklarını, ancak henüz nihai bir metin üzerinde anlaşmaya varamadıklarını belirtti ve süreci “uzun ve zor” olarak tanımladı. “Fırsat penceresi kapanmadan müzakereleri sona erdirme” çağrısında bulundu. Oturuma Sana’dan video konferans ile katılan Griffiths’in performansını takip edenlere göre, taşıdığı1 milyon varil petrolün Kızıldeniz’e sızması riski taşıyan çürümüş Safer tankeri nedeniyle BM Özel Temsilcisi ilk kez, Husilerin yükümlülüklerini yerine getirmekte isteksiz olmalarını doğrudan eleştirdi.
Griffiths, Husilere yazılı olarak, BM gözetiminde bir teknik heyetin uzun süredir planlanan gemiye erişim iznini onaylayacağına belirtmesine rağmen teknik heyetin gerekli onaylar için hala bekletildiğini açıkladı.
Buna karşılık Griffiths, son haftalarda petrol türevleri taşıyan bir dizi yakıt gemisinin Hudeyde limanına girmesine izin veren Yemen hükümetinin olumlu olarak tanımladığı bu adımını kısmen övdü. Bu tür adımların Yemen halkının yaşadığı zorlukları geçici olarak hafiflettiğini ekleyerek BM Güvenlik Konseyi Başkanı ve üyelerinden, Yemenlilerin çok ihtiyaç duydukları yakıtı elde etmeleri için ilgili tarafları, sunduğu önerilerle etkileşime geçmeye teşvik etmelerini talep etti.
Griffiths, ofisinin, tarafları 2014 yılı maaş veritabanına göre tüm sivil Yemenli memurlara maaşlarını ödemek için bir mutabakata varmalarını destekleyen çabalarına da işaret etti. Bu sivil memurların maaşlarını tam ve zamanında almalarının insani yönden çok önemli olduğunu ifade etti. Burada dikkat çekici nokta, Griffiths’in taleplerini 2014 yılı maaş veri tabanı ile sınırlamasıdır. Oysa 2014 yılına göre bugün Yemen Riyali değer kaybetmiş olduğu için bu maaşların alım gücü de geriledi. Diğer yandan kuzey ile güney Yemen’deki sosyal alışkanlıklar arasında da farklılıklar bulunuyor. Güneyde sivil memurların tek geçim kaynakları maaşları iken kuzeyde sivil memurlar genellikle hükümetteki işlerinin yanı sıra ek işlerde de çalışıyorlar. Griffiths’in talebindeki bir diğer dikkat çekici nokta, Yemenli sivil memurlarla sınırlı olmasıdır. Halbuki Güney Yemen’de, 1994 yılındaki savaştan sonra eski devlet başkanı Ali Abdullah Salih rejimi tarafından binlerce ordu ve güvenlik güçleri mensubu terhis edildi. Meşru hükümet birkaç aydır maaşlarını ödemediği için onlar da zor bir durumda.
Güvenlik Konseyi’ne verdiği brifingde Griffiths, güney şehirleri ile ilgili olarak, Abyan cephesinde son haftalarda askeri faaliyetlerin seviyesinin azaldığını belirtti. Suudi Arabistan’ın Kasım 2019’da iki taraf arasında imzalanan Riyad Anlaşması’nı aktifleştirmek için Yemen hükümeti ile Güney Geçiş Konseyi arasındaki pozisyonları yakınlaştırma çabalarının başarılı olmasını umut ettiğini dile getirdi.
Nitekim, Güvenlik Konseyi’ne verdiği son brifinginde Griffiths’in umut ettiği gibi Suudi Arabistan, diplomasisi ve iki tarafla ilişkilerini yönetme becerisiyle meşru hükümet ve Güney Geçiş Konseyi ile Riyad Anlaşması'nın uygulanmasını hızlandırma mekanizması konusunda gerçekten de mutabakata varmayı başardı.
Öte yandan, Griffiths, Lowcock ve Juha’nın sundukları brifingden sonra Güvenlik Konseyi üyeleri yaptıkları açıklamada, 2216 sayılı karar dahil BM’nin ilgili kararlarında, Körfez İşbirliği Konseyi girişimi ve uygulama mekanizması, Ulusal Diyalog Konferansı kararlarında belirtildiği gibi  “Siyasi sürecin tamamen Yemen liderliği ve sahipliğinde gerçekleşmesini desteklediklerini” vurguladılar. Griffiths’e sabit ve kararlı (sabit ve kararlı ifadelerinin altını çiziyorum) desteklerini dile getirdiler.
Husilerin BM’nin Safer tankerinin onarımını üstlenmesini reddeden tutumunu kınama meselesinde de üyeler BM Yemen Özel Temsilcisini desteklediler. ABD Dışişleri Bakanlığı dergisinde yer aldığına göre ABD’nin Güvenlik Konseyi Temsilcisi, konseyin geri kalan üyelerinin “Husilerin yıkıcı ve öfke uyandırıcı taktiklerini durdurma, BM’ye bağlı teknik heyetin hemen gemiye erişmesi, petrol sızıntısı veya patlama yaşanması tehlikesini ortadan kaldırmak için gerekli adımları belirlemesine izin vermesi” çağrısında bulunmaları gerektiğini belirtti.
Bundan önce de “Şarkul Avsat” gazetesi, 1 Temmuz’da İsveç, Almanya ve İngiltere dışişleri bakanlarının imzasıyla “Barıştan sonra yükselecek Yemen” başlıklı bir makale yayınlamıştı. 3 bakan bu makalede, çatışmaları sona erdirecek anlaşmaya ulaşılır ulaşılmaz ülkelerinin Yemen’e yardım eli uzatmaya hazır olduklarını belirtmişlerdi. Kişisel çıkarları için çatışmayı uzatmaya çalışanlara karşı birleşmenin uluslararası toplumun görevi olduğunu, iktidar paylaşımına ve hukukun egemenliğine dayalı bir anlaşma vizyonlarının bulunduğunu, Almanya ve İngiltere’nin AB üyelerini temsil ettiklerini ve bu nedenle AB’yi Yemen’deki rolünü pekiştirmeye teşvik ettiklerini ifade etmişlerdi.
Griffiths’in Güvenlik Konseyi’nde yaptığı ilk brifing ile karşılaştırıldığında son brifingde kötümser görünen bir tutum benimsemesinin nedeni, Yemen dosyasının beklediğinden daha karmaşık çıkması, bu çıkmazdan nasıl çıkılacağına dair bir ders çıkarması gerekebileceğini düşünmesi olabilir. Öte yandan, bu kısmen kötümser tutumu, tarafları daha esnek davranmaya, bir çözüme ulaşmaya ve tüm tarafları memnun edecek bir mutabakata varmaya teşvik etmek için kasıtlı olarak benimsemiş de olabilir.
Husilerin BM’nin çabaları ile olumlu etkileşime girmeyerek Yemen krizine çözüm bulma çalışmalarına karşı katı bir tutum benimsemesi, Erdoğan Türkiye’sinin ve Osmanlı devleti döneminde iki kez bulunduğu Yemen’e geri dönme hayalinin kriz hattına dahil olması ile açıklanabilir. Bu son varsayım nedeniyle Arap Koalisyonu, Husileri destekleyen İran sorunuyla birlikte Türkiye’nin Yemen’de yer alma girişimleri ile de yüzleşmek zorunda kalacaktır. Bu ise sadece Arap ulusal güvenliğine değil, aynı zamanda küresel barış ve güvenliğine yönelik de bir tehlike teşkil edecektir.