Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Parçalanmış Arap birliği

19. yüzyılın ilk yarısının sonlarında geleceğin daha iyi olacağı ve bir ulus olarak Arapların birleşik bir imparatorluk sahibi olacakları inancı ortaya çıktı. Fakat daha sonraki Arap nesilleri Arapların şu anda olduğu gibi parçalandıkları büyük bir şok ve travma ile karşı karşıya kaldılar. Şu anda, Kuran-ı Kerim'de “Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız” diye nitelendirilen İslam ümmetinin halkları ve devletleri için çerçeve olması için kurulan Arap Birliği dışında bir araya gelemeyen 20’den fazla devlet bulunuyor.
7 Nisan 1947'de Mişel Eflak, Selahaddin el-Bitar ve Zeki el-Arsuzi, Şam’da bir araya gelerek Arapları “tek bir devlet çatısı altında birleştirmek ve bu bölgeyi işgalcilerden kurtarmak” amacıyla Baas Partisi’ni kurdular. Baas Partisi’nin güzel ve pembe hayalleri vardı. 1952’de Ekrem Havrani’nin de katılmasıyla birlikte Ürdün, Irak, Lübnan ve Yemen (kuzey) gibi birçok Arap ülkesinde şubeler açıldı. Parti en önemli Arap milliyetçi partisi olduktan sonra bazı Arap Afrika ülkelerine de açıldı. Bu aşamada pek çok kimse istenen birliğe ulaşılacağına inandı. Mısır ve Suriye'nin Cemal Abdunnasır liderliğinde birleşmesinden sonra bu inanç daha da kuvvetlendi.
Şubat 1958'de ilan edilen ve Arap ulusal rüyalarını gökten indiren bu birliğin 28 Eylül 1961'de bir askeri darbeyle sona ermesiyle bütün hayaller yıkıldı. Birliğin bu şekilde hızlıca sona ermesinin ardından bütün birlikçi beklentiler darbe aldı. Sonraki tüm girişimler de benzer şekilde başarısız oldu. Baas Partisi’nin de benzer bir akıbetle karşı karşıya kalmasının sonrasında Irak Baası, Suriye Baası, Ali Salih es-Saadi Baası gibi bölünmeler yaşandı. Bu aşamadaki virüs yalnızca Baas Partisi’ni değil, diğer oluşumları da vurdu.
Şeyh Muhammed Takıyyüddin en-Nebhânî’nin liderliğindeki Hizbu't Tahrir’in rahminden çıkan İhvanı Müslimin ve Corc Habaş liderliğindeki Arap Milliyetçilerinin Hareketi kısa sürede birbirleriyle savaşan partiler haline geldiler. Ayrıca Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Nayif Havatme liderliğindeki Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi çeşitli gruplar da kısa bir sürede ortadan kaybolup unutuldular. Öte taraftan rahminden birçok oluşumun çıktığı Arap Milliyetçilerinin Hareketi'nden ayrılan Komünist Parti ve Yemen Sosyalist Partisi de ‘bölünme kılıcıyla’ parçalanarak Baas Partisi’yle aynı sona maruz kaldı. Tüm bu Nasırcı oluşumlar ve direniş grupları son buldular.
Arapların çoğunun hayallerini süsleyen bu ‘birlik rüyası’ başından itibaren korkunç bir kabusa dönüştü. Araplar, 1948’de başlayan ve bugüne kadar devam eden Arap-İsrail savaşlarından daha acımasız şiddetli savaşlarla kırıldılar. Arapların yaklaşık 400 yıldan fazla bir süre Osmanlı hakimiyeti altında kalmaları ve bu süreçte kendilerini bir araya getirecek olan amilleri kaybetmiş olmaları yaşanan bölünmüşlüklerin sebeplerinden biridir. Osmanlı boyunduruğundan çıkan Arap devletleri, Filistin'i İsraillilere teslim eden Batı sömürgesinin hegemonyasına girdiler. İngilizler ve Fransızlar başta olmak üzere sömürgeci ülkeler tarafından paylaşılan Arap ülkeleri, kültürel, ekonomik ve politik olarak birbirlerinden uzaklaştılar.
Araplar bağımsızlıklarını kazandıktan ve birlik araçlarını güçlendirerek ulusal partiler kurduktan sonra da bölücülük ve bölgecilik gibi tutumları arkalarında bırakamadılar. Mısır-Suriye birliğinin bölgeciliğe dayanamamış olması bunun bir kanıtıdır. 1947'deki kuruluş konferansında ‘"Birleşik Arap Ulusu: Ebedi Bir Mesaj’ sloganıyla ortaya çıkan Baas Partisi, Birleşik Arap Cumhuriyeti'nin aleyhine döndü ve elinin altında olan Suriye Arap Cumhuriyeti ile Irak’ı birleştiremedi. Birbirinden nefret eden iki Baas oluşumu ortaya çıktı. Bu iki kardeş arasındaki çatışmalar 2003'te Saddam Hüseyin ve rejiminin devrilmesiyle son bulana kadar devam etti.
1958 yılında 2. Faysal ile Hüseyin bin Talal döneminde Irak-Ürdün birliği kuruldu. Aynı yıl 14 Temmuz tarihinde gerçekleştirilen kanlı bir darbe ile birlik devrildi. Böylece gerçekten umut vaat eden iki genç adam tarafından yönetilen iki kardeş ülkenin birleşmesi sona erdi.
Bütün bu anlattıklarımdan çıkan sonuç, tüm bu uzun yıllar boyunca istenen ve arzu edilen birliğin asgari düzeyde de olsa sağlanamamış oluşudur. Acı olan bir diğer husus ise Humeynici ve Hamaneyci İran’ın şu anda Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'in bir parçası olmak üzere 4 büyük Arap devletinde işgalci bir güç olarak kontrolünü dayatmasıdır. Aynı şekilde Erdoğan'ın askeri ve siyasi olarak ‘kardeş ülke’ Katar ile Libya’nın bir parçası üzerindeki etkisi bunun bir örneğidir. Ayrıca İsrail hala tüm Filistin’le birlikte Golan Tepeleri'ndeki işgalini sürdürmektedir. Kesin olan şey şu ki, Arap devletlerinin siyasi, ekonomik ve askeri olarak sürdürdüğü tüm bu zahmetli çabalar olmasaydı, işler daha kötü ve daha trajik olabilirdi.