Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Uykudan önce mesajlar

1948 yılında Nekbe’den sonra Filistinliler, evlerini ve ailelerini kaybetti, aileler birbirleriyle olan iletişimlerini yitirdi.
O zamanlarda az sayıda olmalarına rağmen, radyolardan başka araç yoktu. Bu nedenle Arap radyoları, kayıpların aileleriyle konuşmalarını sağlayan bir program başlattı: “Biz iyiyiz. Bize, hakkınızda güven verin”, ya da “Falanca kuzenimi arıyorum. Lütfen onun hakkında bir şeyler bilen biri, bizi radyo aracılığıyla bilgilendirsin” ifadeleri yayınlandı.
Televizyon çağında ise Beyrut’un kurbanları, kayıplarını aramak için muhabirlere başvurdu. Enkazların büyüklüğünü görenlerin, kayıpları bulma ümidi yoktu. Daha sonra biriken enkazlardan hüzünlü parçalar görünmeye başlandı. Sağlık Bakanlığı, bu depremden kurtulamayanların kimliklerinin belirlenmesi için halka ‘DNA testi yaptırmaları’ çağrısında bulunmaya başladı. Yaralı sayısı artık önemli değil. Sayı, birkaç bine ulaştı ve doğruyu bilmek imkansız. Hastaneler dolup taşıyor. Yüzlerce kişi, kolunu kaybeden bir çocuğa ya da bacağını kaybeden bir adama, en çok ihtiyaçlı yaralılara yerlerini vererek, kendi kendilerini tedavi etti.
Felaketin boyutu gün geçtikçe daha da netleşiyor. Hükümetin ortaya koyduğu tek eylem ise onları ‘Nekbe’ diye adlandırmak oldu. Çünkü geçmişte boş ifadelere alışılmıştı. Uzun bir süre bu dönemin politikacılarından biri finansal çöküşü bir ‘ekonomik boşluk’ olarak nitelendirmiş ve koşulları güvenle düzeltmeyi vaat etmişti. Boşluğu veya kara deliği doldurmaya çalışmayı bıraktı, ama Lübnanlılara, ülkenin kurtarıcısı, halkların ve diğer ulusların umudu sıfatıyla hitap etmeyi bırakmadı ve bırakmayacak da.
Lübnan, siyasetçilerin sığlığından mustarip. Alman tiyatro yazarı Bertolt Brecht, şöyle söyler: “Karanlık zamanlarda şarkı da söylenecek mi? Elbette, şarkı da söylenecek, karanlık zamanları anlatan”.
Bu felaketi düşündüm, onunla mücadele edecekleri düşündüm. Lübnan Devleti’ni düşündüm, ülkelerin, yolsuzluğun ilaç ve yatak yardımını yutacağı ve karaborsada satacağı korkusuyla kapsamları dışına yardım gönderdiklerini düşündüm. Zira yolsuzluk canavarı hiçbir şeyden kaçınmaz, iffet ve temizlik hakkında vaaz verir.
Bu yaşanan, büyük bir Nekbe’dir.
Çatıları ve barınakları açılıp enkaz haline dönüştürdükten sonra depremde, itfaiye çalışanlarından güzel bir gelini kaybettik.
Ordu ve güvenlik görevlilerinden kıdemli subayları kaybettik. Kaldırımlarda oturan yaşlı kadınlara tanık olduk.
Patlama, evlerin içerisindeki sakinleri koşuşturdu, onları tepetaklak etti, binaları kapısı, penceresi veya banyosu olmayan yapılara dönüştürdü.
Duvarlarının ardında çekingen şekilde gizlenmiş olan eski Beyrut’un gözlerini ortaya çıkardı.
Büyük patlamanın anlamını, ilk defa onu ekranlarımızda gördükten sonra anladık.
Bize, tahıl ambarlarının duvarlarını bıraktı. Acımasız kandan üremiş bir zihin tarafından yok edilen 11 Eylül görüntülerini anımsattı. Hasta beyinler her yerde eşittir. Geride ölüm, terör ve cenazeler bırakır.
Yetkililer ise uykuya dalmadan önce taziye mesajları gönderir.