Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Doğu Akdeniz Bölgesi!

‘Bölge’ kelimesinin Arap siyasi jargonunda hoş karşılanmayan kelimelerden olduğu bir dönem yaşadık. Bu kelimenin doğrudan anlamı ‘şu veya bu türden bir siyasi birim için coğrafi sınırların belirlenmesi’ olmasına rağmen ya daha milli imaları bulunan ‘Arap vatanı’ ifadesine bir perde olmasından korkuluyor ya da ‘Ortadoğu bölgesi’ gibi Arap kimliğinin kaybolduğu daha geniş bir alanda boğulmaya yol açacağı düşünülüyordu. Bununla birlikte kavram en azından Arap ulusal yapısının dışında anlayışla karşılandı. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) tarafından temsil edilen Körfez Ülkeleri Bölgesi, 1980’li yılların başında ortaya çıktı ve onu Arap İşbirliği Konseyi ve Arap Mağrip Ülkeleri İşbirliği Konseyi izledi.
Bu konseylerin bazıları ortadan kayboldu veya etkinlikleri zamanla azaldı. Fakat hepsi coğrafi yakınlığa dayalıydı. Doğu ve Batı Afrika'da benzer başka bölgelerin de bulunduğu biliniyor. Benelüks ya da Avrupa’daki İskandinav Ülkeleri’nin yanı sıra Güney Amerika'daki MERCOSUR da bunlar arasında yer alıyor. Dünyanın diğer yerlerinde; Avrupa'da Tuna, Asya'da Mekong ve Güney Amerika'da Amazon gibi uluslararası nehir havzası ülkeleri arasında ortak iş birliğine dayalı bölgeler kuruldu. Doğu Akdeniz Bölgesi, deniz alanında seyrüsefere ilişkin bir ortaklıktan ziyade doğal kaynakların üretimini üstlenmede işbirliğini artırmak gibi yeni bir durum üzerine kurulmuştur.
Deniz bölgelerinin varlığının temel taşı, 1982’de imzalanan Uluslararası Deniz Hukuku Antlaşması'na dayalı olarak devletler arasındaki deniz sınırlarını belirleme çalışmasıdır. Bu anlaşma, deniz bölgelerinin sınırlarının ve devletlerin münhasır ekonomik bölgelerinin belirlenmesinde uluslararası hukukun temel bir unsuru haline geldi. Muhtemelen Mısır ile Suudi Arabistan Krallığı arasında 8 Nisan 2016 tarihinde imzalanan deniz sınırı planlama anlaşması, iki ülke ile Kızıldeniz kıyısındaki diğer bir dizi ülke arasında ekonomik ve güvenlik işbirliği için Kızıldeniz Bölgesi'nin kurulmasının temelini attı. 17 Şubat 2003’de Mısır ile Güney Kıbrıs arasında imzalanan ve ekonomik bölgelerin belirlendiği deniz sınırlarına ilişkin anlaşma, Doğu Akdeniz Bölgesi ülkelerini gaz ve petrolün çıkarılması, sıvılaştırılması, işlenmesi ve pazarlanması konularında iş birliğine davet etmenin kapısını açtı. Bu ilk kez Ocak 2019'da Mısır, Filistin, Ürdün, İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve İtalya'nın yer aldığı Doğu Akdeniz Forumu ile somutlaştı. İkinci olarak bu yılın haziran ayında Yunanistan ile İtalya arasındaki deniz sınırları çizildi. Ardından 6 Ağustos 2020'de Mısır ve Yunanistan arasındaki deniz sınırları belirlendi. Dördüncü olarak Mısır ile Güney Kıbrıs arasında bölgedeki gazın sıvılaştırılması için Mısır'a nakledilmesi ve yeniden ihraç edilmesi için bir anlaşma imzalandı. Bir diğer anlaşma ise Mısırlı bir şirket ile İsrail gaz sahalarını yöneten Amerikan Noble Energy şirketi arasında sıvılaştırma, ihracat ve üretim için gazın Mısır'a nakledilmesi üzerine imzalandı. Bu siyasal ve yasal etkileşimler, İsrail'in ‘Tamar ve Levitian’, Güney Kıbrıs’ın ‘Afrodit’ ve Mısır’ın ‘Zohr’ gibi gaz yataklarının keşfiyle başladı.
Ancak ‘Doğu Akdeniz Bölgesi’ tabiri, yalnızca zenginlik ve bu zenginliği dağıtımıyla birlikte ülkelerin refahının sağlanması ile ilgili ‘jeo-ekonomik’ gerçekleri ifade etmiyor. Ayrıca Arap-İsrail, Yunan-Türk çatışmaları gibi tarihi gerilimleri ve silahlanma yarışını da içeren ‘jeopolitik’ gerçekleri de ifade ediyor. Mısır ve Ürdün, İsrail ile çeşitli alanlarda barış ve işbirliği anlaşmaları imzalamalarına rağmen Filistin-İsrail çatışması halen sıcaklığını koruyor. Aynı şekilde İsrail'in hem Suriye hem de Lübnan ile komşuluğu, İran'ın her iki ülkeye müdahaleleri dolayısıyla sorun çıkarmaya devam ediyor. ABD, İsrail ile Lübnan arasındaki deniz sınırını belirlemeye çalışmasına rağmen müzakerelerde bir uzlaşıya varılamadı. Diğer taraftan bölge yaklaşık 10 yıldır devam eden Suriye iç savaşına ev sahipliği yapıyor. Rusya, Türkiye ve İran'a müdahale etmesi yönünde yapılan çağrılar gerilimi artırdı. Türkiye, yalnızca Doğu Akdeniz’de bulunması dolayısıyla değil, aynı zamanda Yunanistan ile arasındaki deniz sınırına dair anlaşmazlıklar nedeniyle de tüm bölgeyi tehdit eder hale geldi. Ayrıca Türkiye, Libya Ulusal Uzlaşı Hükümeti ile temelde var olmayan deniz sınırlarını belirlemek için bir anlaşma imzaladı. Türkiye’nin hamleleri Doğu Akdeniz Bölgesi’nde büyük bir kriz yarattı. Bunların hepsi, petrol zenginliğinin bir kısmını elde etmek amacıyla mevcut durumdan yararlanma arzusu gibi görünüyor. Fakat bundan daha da önemlisi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz masasına oturmasıdır. Bu durum, Türkiye'ye Mısır’ı ve Yunanistan'ı taciz etmek için filolarını Akdeniz'e göndermesini sağlayan bölgesel bir süper güç statüsü veriyor. Ayrıca güçleri Irak ve Suriye'de savaşırken, paralı askerlerini Libya'ya gönderiyor.
Doğu Akdeniz Bölgesi, katılımcı ülkelere kalkınma, ilerleme ve karşılıklı bağlılık fırsatlarını temin eden bölgesel ekonomik iş birliği noktasından başlamaktadır. Fakat bu denklemdeki Türkiye, Osmanlı’nın bir başka uzantısını temsil ediyor. Bu, Erdoğan'a büyük stratejik genişleme fırsatı veriyor. Suriye ve Irak’ın güçlerini büyük ölçüde kaybettiği bir sır değil. Türkiye, Suriye ve Irak'taki ilişkiler aracılığıyla İran ile ilişkilerini tarafsızlaştırmakta büyük ölçüde başarılı oldu. Aynı şekilde bir kez daha dostluk ilişlerini öne sürerek ve Filistin halkının haklarına olan bağlılığını iddia ederek İsrail ile olan ilişkilerinde de benzer bir şekilde başarı sağladı. Doğu Akdeniz'de Türkiye ile yüzleşmek, “Arap-Türk güç dengesinin” yeniden sağlanmasını ve Doğu Akdeniz ittifaklarının Türkiye'nin emelleri ve hırsları göz önünde bulundurularak stratejik olarak yönetilmesini gerektiriyor.