Hüseyin Şubukşi
TT

Barış anlaşması ve siyasi ikiyüzlülük

ABD himayesi altında BAE ile İsrail arasında barış ve ilişkilerin normalleşmesi anlaşması açıklandı. Haber burada sona erdi. Tepkiler ise beklenildiği gibi bu noktada durmadı. Ancak, bu tepkiler, sözde direniş ve karşı çıkma adı verilen eksene bağlı ülkelerden gelenlerdi. Bu tepkiler için kullanılabilecek en hafif tanım siyasi ikiyüzlülüktür. Tepkilerin belki de en belirgini, Tel Aviv’deki büyükelçisini, ülkesi ile İsrail arasındaki mükemmel ilişkiyi, aralarındaki periyodik ortak askeri tatbikatları, benzeri görülmemiş finansal yatırımları ve büyük turizm alışverişini görmezden gelerek Abu Dabi büyükelçisini çekmekle tehdit eden Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tepkisiydi.
Katar'daki darbe rejimi medyasının verdiği tepki de da eşit derecede kibirliydi. Halbuki Katar, Körfez ülkeleri içinde İsrail ile ilişkileri normalleştiren ilk ülkedir. Ekonomiden güvenlik, spor, entelektüel, medya ve sanat alanındaki ilişkilere kadar İsrail ile her türlü ilişki kuran ve en nihayetinde ilişkilerini normalleştiren, İsrail’in istihbarat teşkilatı Mossad ile açıkça periyodik temaslarda bulunan, kişisel görüşmeler, toplantılar ve telefon görüşmeleri gerçekleştiren de odur.
Suriye’ye gelince, Cumhurbaşkanı Beşşar Esed’in kuzeni ve o dönemde rejimin ekonomi yüzü olan Rami Mahluf, Esed rejimine karşı Suriye devriminin zirveye ulaşmış olduğu dönemde Amerikalı New York Times gazetesine verdiği demeçte “Suriye’nin güvenliği İsrail’in güvenliğidir” demişti. Mossad’ın başkanı da İngiliz The Times gazetesine verdiği demeçte aynı şekilde karşılık vererek şunu söylemişti: “İsrail, Esed’in Suriye’nin başında kalmasını tercih ediyor çünkü bunu güvenliğinin bir garantisi olarak görüyor”.
Bir diğer komik tepki, yaptığı televizyon konuşmasıyla son BAE-İsrail anlaşmasını eleştiren Lübnan’daki terör örgütü Hizbullah’ın liderinden geldi. Halbuki kendisi ve örgütü, kanlı Beyrut limanı patlamasında İsrail’i suçlayamamışlardı bile. Kendisi ile birlikte Şii ikilisi adıyla bilinen oluşumda yer alan diğer ortağı da bu sırada ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkili ile Lübnan ve İsrail’in Doğu Akdeniz’deki gaz sahalarıyla ilgili sınırları belirliyordu. Pratikte bu, Lübnan ve İsrail arasındaki savaşın sona ermesi anlamına geliyor.
Filistin’deki popüler tutumu ise Hamas ve İslami Cihat örgütleri yönlendirdi. Bu kapsamda BAE’yi ihanetle suçlayan sloganlar yükseldi. Ancak bu noktada, daha önce Saddam Hüseyin Kuveyt’i işgal ettiğinde yapılan tarihi hata gibi Araplığı ve dini görmezden gelerek BAE adalarını işgal eden İran’ın safında yer almayı seçen bu iki örgüt, ahlaki açıdan kendilerini bir sorgulamalıdır.
Filistin işgal altında bir ülke ve halkı haksızlığa uğramıştır. Bu tartışma kabul etmeyen bir husustur. İsrail de iki devletli çözümü kabul etmeyip mevcut statükoyu koruma ve uzun vadede farklı ve Filistinlilerin lehine olacak bir demografik gerçek yaratacak tek devletli çözüme yöneldiği için suçludur. İsrail aynı anda hem demokratik olduğunu öne sürüp hem de ırkçı olamaz. Güney Afrika devleti de bunu yapmaya çalışmıştı ve Apartheid rejiminin sonunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz.
Araplar, sahada bir başarı elde etme fırsatını kaçırdılar ve yozlaşmış tüccarlara dürüst bir davanın ticaretini yapma olanağı tanıdılar. Bu fırsatların belki de en önemlisi, boykot ettikleri ve kendisi tüm topraklarını geri alırken kendilerinin çok şey kaybettikleri Mısır devlet başkanı Sedat’ın barış girişimiydi.
Barışın gerçekleşmesi ya da gerçekleşmemesi ve toprak hakkı meselesi, Güvenlik Konseyi’nin İsrail’in “67 sınırlarına” dönmesini öngören kararlarına hala bağlı olan uluslararası toplumun karar vereceği bir konudur. Dolayısıyla Golan Tepeleri, Kudüs ve Batı Şeria’nın ilhakının “uluslararası” bir tanınırlılığı yoktur. Filistinlilerin birbirlerine kenetlenmesi, safların birliği ve Arap düşmanlarının onları Arap çevrelerine karşı kullanmalarına izin vermemeleri, Filistinlilere verilecek en önemli tavsiye olmaya devam ediyor. İsrail ile resmi olarak ilişkileri olanlara temas etmeden yapılacak aptalca çıkış ve hakaretler, siyasi bir ikiyüzlülük ve zarar görenlerin argümanını zayıflatan ahlaki bir çıkmazdır.     
BAE ile İsrail arasındaki barış anlaşması Filistinlilerin haklarını ihlal etmiyor, onlardan feragat etmiyor ve taviz vermiyor. Bu nedenle, gerçeklerin bu şekilde çarpıtılması aptalcadır. BAE’nin geçmişteki pozisyonları ve Filistin davasındaki duruşu, bunun en büyük kanıtı ve destekçisidir.