Hazım Sağıye
TT

Hem genç hem yaşlı Lübnan’ın aynı zamanda ölümüne dair

Birimiz aynı zamanda hem genç hem de yaşlı bir adam olarak ölebilir mi? İşte Lübnan’ın bugünkü durumu budur.
Korkunç ve alışılmışın dışındaki liman patlaması, Lübnan’ın 100’üncü yaşında bu ölümü deklare etti.
Bu ülkenin birinci ve ikinci cumhuriyetten oluşan kısa tarihi her zaman ölüm işaretleriyle doluydu diyebiliriz. Birinci cumhuriyet döneminde, 1958, 1969 ve 1973 süreçleri yaşanmıştı.
Bu dönem, 14 yıl süren ama acı ile hüzünlerin sonuncusu olmayan 1975 iç savaşı ile kapanmıştı. O zaman ülke 32 yaşındaydı.
İkinci cumhuriyette, 1995, 2005, 2006, 2008, 2011 ve 2019-2020 süreçlerinin yanı sıra parlamentonun uzun bir süre askıya alınması, cumhurbaşkanlığı makamının yine uzun süre boş kalması ve hükümeti kurma konusunda yaşanan zorluklar vardır.
Bütün bunlardan sonra soykırım şeklinde nitelenebilecek son patlama gerçekleşti. Uluslararası Mahkeme’nin Refik Hariri davasındaki kararını bekleyen Lübnanlılar, daha ciddi ve acı bir suçla ilgili uluslararası bir soruşturma bekler oldular. Bu, bir halkın başına gelebilecek acı ve ıstırabın en saf halidir.
Lübnan projesi her zaman zor bir proje olmuştu. Ölüm olasılığı her zaman yüksekti. Ancak şimdi, yüzlerce ölü, binlerce yaralı, yüz binlerce afetzede ve evsizle birlikte ülkenin tüm dayanakları çöküyor:
-Yönetme tarzı ve onunla birlikte bu yönetimi devralan sınıf çöküyor. Bu sınıfın olağanüstü hal ilan etmek ve askeri otoritenin arkasına saklanmaktan başka seçeneği kalmadı.
-Siyasetini üstlenen sınıf ile yakından bağlantılı ekonomik yönetim tarzı çöküyor. Gurur kaynağı olan Merkez Bankası sallanmaya başladı.
-Silahlanmaya, paralel ordular kurmaya, ülkeyi kaçınabileceği bölgesel çatışmalara sürüklemeye olanak tanıyan statüko çöküyor.
- Bu zor projenin sunduğu görevlerde yetersiz kalmış gibi görünen çok yönlü ve ifadeli kültürel sistem çöküyor.
-Bazıları folklorik olan aksi göstergelere rağmen, Lübnanlıların sosyal sisteminin bel kemiğini oluşturan “dini gruplar arasında bir arada yaşam”dan geride kalanlar çöküyor.
-Özellikle eğitimli ve vasıflı gençler, girişimciler çıkaran sosyal hiyerarşinin yarı üst tabakası  arasında göç dalgası başladı. Üniversitelerden hastanelere her türden kurumun faaliyetleri geriliyor. Lübnan bir şeyler yapılana kadar şehirsiz ve limansız bir ülke olarak kalacak.
-Bu çöküşler boğucu bir ekonomik kriz ortasında yaşanıyor. Son felaket ve yeniden imar sorunu da bunun bir tür doruk noktasını oluşturdu. Geleneksel güçler bir yana geleneksel algıların bir çözüm üretmelerini tasavvur etmek zorlaştı.
Ufukta, mezheplerin ve dini grupların ötesine geçen, dengeli grupları temsil eden alternatif bir güç de görünmüyor. Dünyanın Lübnan’ı kurtarma gücüne gelince, o da sınırlıdır ve bazıları Lübnan’ı bazıları da dünyayı etkileyen nedenlerle sorgulama konusudur.
Bunlar: Mevcut küresel ekonomik kriz ışığında Lübnan’ın ihtiyaç duyduğu yardımın dev hacmi, Lübnanlılar arasındaki ihtilaflar, yolsuzluk ve reform konusundaki isteksizlik, Hizbullah’ın silahı, etkili bölgesel ve uluslararası ülkelerin pozisyonlarındaki çelişmelerdir. Her şeyden önce de başlatılacak bir soruşturma ve görünürde var olan iç barışı belki de nihai olarak ortadan kaldıracak sonuçlarının açıklanması geliyor.
Başka bir şekilde söyleyecek olursak: Bu kez Lübnan’ın dirilişi ölüm olasılığından çok daha düşük. Beyrut ve Lübnan’da durum bir süre sonra felaketzede ülke ve şehirlerin ulaştığı çölleşmeye ulaşabilir (Tıpkı 1258’deki Hülagu saldırısından sonra Bağdat gibi).
Çölleşme ile kastettiğimiz; seçilmiş bir parlamento, özgür basın, kurulan ve birbirleri ile rekabet eden partiler ve sendikaların ifade ettiği özgürlüğün kaybedilmesidir. Dünyaya özellikle de Batı’ya kültürel ve ekonomik olarak açık olmanın, düşünce özgürlüğü ve insanın bedeni konusunda özgür olma hakkının kaybedilmesidir. Askeri yönetimler ve cezaevlerinden kurtulmuş, doğru ve yanlışı kendisi belirleyen resmi bir ideolojinin topluma dayatılmadığı, azınlıkların en azından normal zamanlarda azınlık olmaktan korkmadıkları bir modelin kaybedilmesidir. Bu küçük ülkenin (daha bir ülke olmadan önce) Arap Rönesansı’nda oynadığı rolün kaybedilmesidir.
Bugün Lübnan’da olduğu gibi düşünce gerçeğinden ve gerçek düşüncesinden nadiren ayrılır. Böylece ölen ülke sadece bir ülke olmaktan çıkıp ihmal ettiğimiz ve kendisine kötü davrandığımız için topraklarımızı terk eden akıl ve ilişkinin sembolü haline gelir.
Bu anlamda, genç Lübnan öldüğünde halkı ve bölge bundan dolayı çok şey kaybedecek. Geleceğin bir imajını, bir simülasyon projesini ve moderniteye giden olası bir yolu kaybedecekler.
Doğu Arap (Maşrık) dünyasının maruz kaldığı büyük felaketlere mevcut - son Beyrut felaketinin eklenmesini sağlayan şey de budur.
Söz konusu büyük felaketler: 1948 Filistin felaketi, 1967 yenilgisi, askeri rejimlerin kuruluşu ve İran’daki Humeyni devrimidir.
Biz de bu yolda ilerliyoruz.