İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

İran’ın Rusya’ya ve Doğu’ya kaçışı

İran, özellikle nükleer programını sürdürme konusundaki ısrarı sonrasında beklenen ABD yaptırımları nedeniyle doğuya kaçışının ikinci bölümünü mü başlattı?
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Ortadoğu gezisinde yaptığı açıklamaları dinleyenler, Washington'un İran'ın nükleer silah elde etmesini engellemeye kararlı olduğundan emin olmuşlardır.
İran, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) dünya ülkelerinden konvansiyonel silahlar elde etmesini engelleyen silah ambargosu kararına son vermeyi reddetmesi karşısında Washington'un çaresiz kalmayacağını biliyor. ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, muhtemelen eylül ayının son haftasında, yaptırımların önceki haline dönmesi veya snapback olarak bilinen mekanizmanın aktifleştirilmesi üzere çalışmalara başlayacak.
Pek çok kişi bu hususta şu soruyu soruyor: “Nedir bu mekanizma?”
Bu, Barack Obama yönetiminin İran'la 2015 yılında yaptığı nükleer anlaşma kapsamında kasıtsız şekilde kurmuş olduğu bir tuzaktır. Bu mekanizma, İran'ın anlaşmayı ihlal etmesi durumunda veto hakkı olan herhangi bir ülkenin yaptırımları yeniden uygulamaya koymasına izin veriyor. İran'ın içi boş tehditleri, beklenen yaptırımları engellemekte bir işe yaramıyor. Aynı zamanda, neden olacağı zararın da farkında olduğundan, Washington ile kapsamlı bir askeri çatışma durumuna girmek de istemiyor. Bundan dolayı dünya genelindeki kutup çatışmasından ve mevcut stratejik boşluktan istifade ederek doğuya kaçmaya çalışıyor.
Bununla ne demek istiyoruz?
Uluslararası nüfuz alanları üzerinde en yoğun çatışmaların yaşandığı bir zamandayız. Bu nedenle Rusya ve Çin, BMGK’nın ekim ayı sonunda sona erecek olan silah ambargosunun uzatılması yönündeki oylamasına itiraz etti. Yaklaşık iki ay önce, İran ile Çin arasında yapılacak anlaşmanın bazı maddeleri ortaya çıktı. Bazıları bunun ‘mollaların egemenliklerinin çoğunu Çin'e satması’ mesabesinde olduğunu söyledi. İran bununla Washington'a karşı olan mücadelesinde en büyük işbirliğini ve korumayı elde etmeye çalışıyor. Çünkü İran, “doğuya yönelmek” ifadesinin sahibi olan Devrim Rehberi Ali Hamaney’in direktifleri ile hareket ediyor. Bu günlerde yeni bir ‘İran-Rus’ anlaşmasının haberleri yeniden yayılmaya başladı. Her ne kadar anlaşmanın maddeleri henüz gizli tutulsa da esas amacın Çin ile olan durumdan farklı olmadığı biliniyor.
Devletler, çıkarların dilinden başka bir şey bilmiyorlar. Dostluk ahlakına sadece ütopyalarda rastlanıyor. İranlıların Rusya'nın tarihi olarak işgalci bir ülke olduğunu unutmasının veya unutmuş gibi yapmasının nedeni budur. İran'ın 2001'den bu yana Rusya ile Mart 2021'de sona erecek olan geniş işbirliği anlaşmasına bağlı olduğunu muhtemelen çok az kişi biliyordur. Tahran, özellikle nükleer programıyla ilgili işbirliği konusunda bu anlaşmadan oldukça istifade etti. Moskova, Buşehr kentinde nükleer reaktör inşasının ana destekçisiydi. Pek çok kez İran'ın uranyum ihtiyacını karşıladı ve içinde bulunduğu krizlerden kurtardı.
Tahran ile Moskova arasındaki yeni anlaşma iki tarafa yüksek düzeyde bir işbirliği sağlayacak mı?
Yeni anlaşmanın Washington'un yaptırımlarının üstesinden gelme şansını artırdığı açıktır. Tahran, mali ve bankacılık alanlarında yaptırımlara maruz kalması ve küresel bankacılık sisteminden çıkarılmasından sonra ticari ve ekonomik ilişkilerini güçlendirmek için Rusya, Çin, Türkiye ve Irak gibi komşu ve dost ülkelere başvurdu. Tahran'ın karşı karşıya olduğu temel sorun ABD dolarını kullanması ve ABD Merkez Bankası’nın denetimine tabi olmasıdır. Rus ve İranlıların ‘ulusal para birimini kullanma fikri’ buradan kaynaklanmış olabilir. Bu mekanizma ile iki ülke arasındaki ithalat ve ihracat hacmi yaklaşık yüzde 25'e ulaştı. Yeni anlaşma ile İranlılar, ABD yaptırımlarının İran ekonomisi üzerindeki etkisini kırmak adına yüzde 60'a ulaşmayı hedefliyor.
İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in geçtiğimiz günlerde Moskova'ya yaptığı ziyaretlerin ve Ruhani ile Putin arasındaki telefon görüşmelerinin ana nedeni olan İran-Rus anlaşmasıyla ilgili ilginç olan durum, hiçbir şekilde askeri işbirliği şartından bahsedilmiyor oluşudur. İran-Çin anlaşmasında ise bu konuda büyük bir netlik görüyoruz. Ruslarla yapılan anlaşmadan bahsedildiğinde neden bu boyutla ilgili konuşulmuyor?
Amerikalıların bu işbirliğinin boyutları hakkında elbette birtakım yaklaşımları var. İran'ın yaklaşmakta olan ittifaklarına karşı koymak için bölgenin çehresini değiştirmek üzere rüzgâra karşı yarıştığı sır değil. Esas soru şudur: Bu ittifaklar İran’ın ‘çatışan uluslararası kutuplar arasındaki çelişkilerden yararlanarak planlarını devam ettirmesini’ garanti eder mi?
Çinliler Washington'la olan ekonomik bağlantılarını feda etmeyecekler. Ruslar tarihsel olarak İranlılara güvenmiyorlar. İran'ın her durumda doğuya kaçışı geçici bir ağrı kesicisinin ötesinde bir şey değil. İran’ın içerdeki çöküşü için kesin bir çözümü yok.