Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

Endoktrinasyondan kurtulmak kolay değil

Okul eğitiminin gelişmesi için çağrıda bulunan herkesin en azından bir noktada, yani tabuları esas alan eğitim mantığını yani endoktrinasyonu terk etmek ve etkileşimli eğitimi özümsemek konusunda hemfikir olduğunu söylersem abartmış olmam. Etkileşimli eğitim derken öğrencinin de dersin şekillenmesine olan katılımını kastediyorum. Ancak buna inanan çoğu öğretmenin bunu hiçbir şekilde uygulamadığını düşünüyorum.
Endoktrinasyonu terk etme fikri en az 30 yıl öncesine dayanıyor. Bazı eğitim bakanları ve temsilcileri, göreve başlamadan önce veya emekli olduktan sonra bu konu hakkında yazdılar ve kanaatlerini böylece teyit ettiler. Ancak aradan bunca zaman geçmesine rağmen hala konuyu tartışmakla meşgulüz ve geçiş için henüz uygun bir zaman olmadığını düşünüyoruz. Bu şaşırtıcı bir paradoks değil mi?
Eğitim sisteminin son on yılda önemli ölçüde geliştiğini biliyorum. Öğretmenlerin daha yetkin olmakla birlikte modern eğitim müfredatını ve içerdiği zorlukların farkında oldukları da biliyorum. Ancak çoğu insanın dikkat etmediği veya tartışmak istemediği bir mesele var ki; bu, etkileşimli eğitimdeki en önemli zorluktur. Bununla öğrencinin bireyselliğinin ve bağımsızlığının önemini kastediyorum.
Bir öğretmen bana etkileşimli eğitimin özünün ne olduğunu sorarsa, şöyle cevap veririm: Bu tarz eğitim, öğrencinin zihnin harekete geçirir, onu düşünmeye sevk eder ve hata yapmaktan korkmamasını sağlar. Bu, öğrencinin bireyselliğini ve bağımsızlığını artırır. Eğitim ve hata yapma arasındaki ilişki konusuna daha sonra tekrar döneceğim. Ancak şimdi bağımsızlık ve bireysellik noktasına odaklanalım:
Bir gencin bireyselliği, kendi başına araştırma ve deney yapmaya alıştığında ortaya çıkar. Araştırma onu yeni dünyalara ve fikirlere götürecek, sosyokültürel bir çevre ile bağlantı kurmasını sağlayacaktır. Oysa insanların çoğu çocuklarının ‘itaatkar’ olmasını, miras alınan normlara bağlı kalmasını bekler. Bizi okul eğitimini ailedeki yetiştirilme tarzının bir uzantısı olarak görüyoruz. Çocuklarımızı halkımızın kültürel bir uzantısı olarak düşünüyor ve düşüncelerinde, davranışlarında veya bağlılıklarında bizden koptukları hissine kapıldığımız zaman derinden rahatsızlık duyuyoruz.
Buna karşılık okul eğitiminin temel amacı, yeni nesli farklı zamanlara ve farklı zorluklara hazırlamaktır. Bunun için profesyonel öğretmenlere ihtiyaç var. Bunu her gün insanların ‘eğitimin çıktıları’ dedikleri şey ile işgücü piyasasının ihtiyaçları arasındaki uyumsuzluğa dair konuşmalarında görüyoruz. Bu fikre katılmıyorum. Ancak bunu sürekli bir şekilde tekrarlamak, okulun farklı bir rol oynaması gerektiğine olan inancı doğruluyor. Bu nedenle iki zıt iradeyle karşı karşıya bulunuyoruz: Çocukların geçmişlerinin devamı olmasını isteyen bir irade ve farklı bir geleceğin parçası olmaları için onların geçmişten bağını kesmek isteyen bir irade.
Burada sorulması gereken soru şudur: Bir öğretmen öğrencilerinin bağımsız ve özgür olmasını ne derece ister? Ebeveynler çocuklarının davranışlarında, kültürlerinde ve benimsedikleri değerlerde bağımsız olmalarına ne ölçüde izin verir?
Daha da önemlisi: Resmi irade bu noktaya mı varmak istiyor yoksa etkileşimli eğitim derken meselenin sadece teknik boyutuna mı odaklanıyor?