Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

İsrail uçağına dair düşünceler

El Al İsrail Havayolları’nın filosundaki uçakların sayısı 45’i geçmiyor. Ancak, Pazartesi günü Suudi Arabistan ve Ürdün’ün de içinde olduğu Arap ülkelerinin hava sahasından geçerek heyecan verici siyasi olayın yaşanacağı Abu Dabi’nin uluslararası havalimanına inen tek İsrailli uçağın yolcularının yüzlerini sevinç kaplıyordu.
Bu sevincin aksine, Katar’dan gelen tepki, Ramallah’ın tepkisinden bile daha öfkeliydi. Katarlılar, kendilerine çok yardımcı olan İsrailliler ile onlardan başka hiç kimsenin ayrıcalıklı bir ilişkisi olmasını istemiyorlar. İsrail’in Abu Dabi’ye açılmasını sabote etmeye yönelik son girişimleri de geçen hafta, Gazze ve İsrail arasında arabuluculuk yapmak ve Yahudi devletine yönelik olası saldırılarını durdurması için Hamas’a ödeme yapmak oldu.
Ancak her şeye rağmen El Al Havayolları’na ait uçak Abu Dabi’ye indi ve kutlama merasimleri gerçekleşti.  Bu hadise bana 2003 yılında ABD kuvvetlerinin Suudi Arabistan’dan Katar’a nakledilmesi hadisesini hatırlattı. ABD kuvvetleri Suudi Arabistan’da bulunduğu süre boyunca Katar, “kafir kuvvetleri” topraklarında bulundurduğu gerekçesi ile Suudi Arabistan’a karşı büyük bir kınama kampanyası yürütmüştü. ABD kuvvetleri, Suudi topraklarından çıkarıldığında başka hiçbir ülkeye değil kendilerine el-Adid adında yeni bir üs sunan Katar’a nakledildiler. Böylelikle Katarlılar, eski emirlerinin en zeki oyunlarından biriyle “kafir Amerikalıları” Suudi Arabistan’dan çalmış oldular.
Bugün İsrail ile kurulan ilişki, önceden belli bir sonuçtur. Lübnan Cumhurbaşkanı bile birkaç gün önce kendisine bununla ilgili soru sorulduğunda kekeledi ve “düşman” hakkında kötü bir söz söyleyemedi. Bunun yerine “Haklar var…” diye mırıldanmakla yetindi. Her neyse, argümanları bir kenara bırakıp, kâr ve zarardan bahsedelim. Siyasette kâr ve zarar bir “sıfırlar grubu” değildir. Tam kâr veya zarar yoktur. Aksine, aynı zamanda hem bir şey kaybetmek hem de kazanmak vardır. Filistin meselesinin yönetiminde yapılan hatalardan biri de Arapların İsrail’i diplomatik ve ekonomik olarak boykot etme projesidir. Bu Arapların, İsrail'de Filistinliler lehine baskı oluşturabilecek veya İsrailliler arasındaki ılımlı akımı destekleyebilecek her türlü aracı kaybetmelerine yol açtı. Zamanla bu eğilim zayıfladı. ABD ürünü olduğu için boykot edilen Ford otomobiller Arap ülkelerinde satılmaya, Arap Birliği Boykot Ofisi’nin merkezinin bulunduğu Şam’da bile yasaklı Coca-Cola satılmaya ve içilmeye başlandı. Birinci dereceden yani İsrail ürünlerine uygulanan boykot bile zayıfladı. Bu ürünler artık tüketicilerin ulaşabileceği bir hale geldi.
Boykotun en büyük kaybedeni ise, Arap Birliği’nin boykot gerekçesiyle ürünlerini Arap pazarlarında satmasını engellemeye devam ettiği Filistinli çiftçiler ve fabrikalar oldu. Tıpkı bugün Filistinlilerin sınırları içinde yaşadıkları neredeyse tüm Arap ülkelerinde hala sıkıntılara maruz kalması gibi. Bir kısım politikacılarının İsrail’e karşı direnişle övündükleri Lübnan’da, yarım yüzyıldan fazla bir süredir oradaki kamplarda yaşayan Filistinlilerin, ailelerine destek olmak için en basit işlerde çalışmaları bile yasak. Filistinlilerin yaşadığı bu sefil durum, hiç kimsenin politik ve insani olarak kazançlı çıkamayacağı bir kısır döngüdür.
Günler, aylar ve yıllarca bir koltuğa oturup televizyon izleyerek Ramallah’taki politikacıların ellerine ne gibi bir kazanç geçti? İnsani durum kötüleşirken, toprakları peyderpey ilhak edilirken ve dünya kendi sorunlarıyla meşgul olup onlara sırtlarını dönerken onlar ne başardılar? Aksine bu denklemde her gün daha fazlasını kaybediyorlar. Koltuklarında oturan bu kişiler, Filistin halkı ile bölge halklarının kendileri hakkında bir hüküm vermesi için neden önümüzdeki 1 ya da 20 yıl sonra yani 2040’ta durumun nasıl olacağına dair bir zaman yolculuğunun yapıldığı bir program sunmayı düşünmüyorlar? 2040’ta sakinlerin, yerleşim yerlerinin, üniversitelerin, işsizlerin, kazananların ve kaybedenlerin sayısını hayal etmek zor değil.
Şikayet etmek ve kınamakla vakit geçireceklerine neden işgal altındaki topraklarda ve dışında milyonlarca unutulmuş Filistinli için alternatif bir kalkınma projesi sunmuyorlar? Hiç kimse Filistinlilerin haklarını küçük görmek, değersizleştirmek istemiyor. İstenen, ittifakların değiştiği ve tehlikelerin büyüdüğü bir zamanda artık bir yararı olmayan diplomatik ve ekonomik boykot düşüncesi dışında onlara nasıl yardımcı olabiliriz konusudur.