Fahd Süleyman Şukeyran
Suudi Arabistanlı araştırmacı yazar
TT

Entelektüeller ve teröristlerin buluşma noktaları

Bir Körfez şehrinde düzenlenen kültürel bir forumun oturumları arasında verilen ara sırasında, sevdiğimiz iki Arap ülkesinin vatandaşı ama yıkık ve çökmüş ideolojilerin kurbanı iki Arap entelektüel, şehri seyrederken biri diğerine şöyle demişti: “Bu şehirler bana zevk vermiyor. Yapay olduklarını hissediyorum. Derin bir tarihi mirasları yok. Bunlar, alışveriş merkezlerinden ve camdan yapılmış gökdelenlerden oluşmuş şehirler.”
Bu sözleri kulak kabartmaya gerek bırakmayacak kadar yüksek bir sesle söylemişti. Anlattığım hadise ne kadar eski olursa olsun, tahta gibi katı teorilerin esiri, çökmüş ideolojilerin kurbanı, diktatör rejimlerin kulu kölesi olmuş Arap entelektüeller hakkındaki tartışmaların çemberine giren her siyasi olayda gözlerimin önünde canlanır.
Bu entelektüellerin ve benzerlerinin İran devrimini hatta belki de Cuheyman hareketini, Kuveyt’i işgal edip Riyad’ı bombaladığında Saddam Hüseyin’i, Lübnan’ı maceraya sürüklediğinde Hizbullah’ı desteklediklerini, ancak aynı zamanda Körfez ülkelerinde düzenlenen bir konferansa katılmak için en küçük fırsatları bile kaçırmadıklarını, bu ülkelere davet edildiklerinde hemen kabul ettiklerini çok iyi biliyorum.
Sormamız gereken gerçek bir soru var: Başarılarına, şehirlerine, halklarına ve insanlarına bu kadar derin bir nefret duyarken bu insanlar neden Körfez konseyleri, seminerleri ve basınında var olmakta diretiyorlar?
Bu durum, sadece Arap hatta Körfez vatandaşları olmaları ile değil bizzat entelektüel olmalarıyla bağlantılı. Eski bir entelektüel kuşağın tamamı kendilerine sunulan ırkçı teorilerden etkilendi. Bir kısmı Abdulvahab el-Messiri’nin projesinden etkilenip çevresinde vızıldayıp durdu. Bir kısmının da düşüncelerini Kaddafi düzeltti ve kurumlarında değişiklikler sundu.
Bu, şu düşünceyi ortaya çıkarıyor: Aralarında Körfez ülkeleri vatandaşlarının da olduğu – bu kanıtlanmış ve belgelenmiştir- bir Arap entelektüel kuşak, Siyonizm, Amerikancılık ve petrol rejimlerine direnen entelektüel ile iktidar entelektüeli arasındaki mücadele arasında ikilik kurmaya dayalı bir savaşa dalmıştır. Bugün bile aynı güvenle, ideolojik temeller üzerine inşa edilen, sadece ırkçı ve köktendinci edebiyatla kesişen totaliter ideolojilere hizmet eden bu hayali dualizme bağlı olanlar var.
Birkaç gün önce 26 Ağustos’ta, bir grup Arap entelektüel, BAE’nin Man Booker Ödülü’ne verdiği desteği durdurması çağrısında bulunan bir bildiri yayınladı.
Bu bildiri tam anlamıyla bir skandaldı. Başta bahsettiğim gibi, Arap entelektüellerin Körfez ülkelerini istedikleri zaman ödeme yapıp istedikleri zaman ödeme yapmayı durduran bir para kasası gibi gördükleri düşüncesini pekiştiriyordu. Bu, ne yazık ki geçtiğimiz 20 yıl boyunca Körfez ülkelerinde konferans ve seminerleri organize edenlerin feci ihmalleri nedeniyle kökleşmiş ve iddia edilen bir üstünlük duygusundan kaynaklanıyor. Ama nasıl?
İki taraf arasında bir dizi felakete yol açan bir yanlış anlama gerçekleşti. Bu yanlış anlama iki yönlüydü. Birincisi; entelektüeller bu nedenle kendilerini dev aynasında görmeye başladılar. Konuk olarak davet edilme nedeninin değerlerinden kaynaklandığını düşündüler. Hükümetlerin gerçekleştirdikleri kalkınmayı görmeleri için davet ettikleri küresel davetliler sistemin bir parçası olduklarını bilemediler. Dolayısıyla, kişilikleri, projeleri, yazıları ya da şiirleri için değil, kendileri ve diğerleri kanalıyla kaydedilen kültürel başarının seçkin bir prestijle dünyaya tanıtılması için davet edildiklerini, kısacası sadece bir araç olduklarını anlamadılar. Bu temel anlamı anlamış olsalardı çok  daha alçakgönüllü olurlardı.
İkincisi; entelektüeller bu ülkeler ve yetkilileri için bir istek ve korku nesnesi olduklarını sandılar. Yayınevlerinin arayıp özür dileyip yaltaklanmaları haklarında bir yazı yazmalarına baktığı sanrısına kapıldılar. Bir satırla onları alarma geçirebileceklerini ve şantaj yapabileceklerini düşünmeye başladılar. Bütün bunlar, tahta gibi donuk davaların esiri, gizliden ve açıktan Hizbullah, el-Kaide, DEAŞ, Boko Haram, Müslüman Kardeşler ve Hamas gibi doğru yoldan sapmış hareketleri destekleyen gerici entelektüellerin aşırı şımartılmasının pekiştirdiği bir yanılsamadır.
Arap ve İslam medeniyetini ve parıltısını yeniden başlatmak gibi temsil ettiği her şeyle birlikte İsrail ile barış anlaşması gözümüzü açmamızı, Arap entelektüeller ve Körfez’deki araçlarını görmemizi sağladı.
Filistin meselesi nasıl ki köktendinci şiddet grupları için bir cazibe, başlangıç ​ve düşmanlık üretme noktası olduysa Arap entelektüeller için de bir geçim kaynağı oldu. Bu noktada entelektüeller ile teröristler aynı madalyonun iki yüzünü temsil etmektedir.
BAE barış anlaşması ve ABD-İsrail heyetlerinin Abu Dabi ziyareti, geleceğin başlangıç noktasını teşkil ediyor. Arapların bir seçim yapması gerekiyor: Ya ideolojileri, silahları, kan ve yok edici fikirlerle lekeli kıyafetleri çıkarıp atarak kalkınmış ve barışçıl milletlerin arasına katılırlar ya da tarihin tozlu sayfalarında, Nasrallah’ın terörist söylemleri, el-Mesiri’nin ırkçı kitapları, entelektüellerin gerici bildirileri arasında kalırlar.
Entelektüel ve eleştirmen gibi bazı kavramlar eskidi ve kademeli olarak kendilerinden kurtulmaya başlayabiliriz. Bu tanımlar ve sahipleri artık büyük bir öneme sahip değiller. Aksine, gerici bir rolleri ve ahlaki tehlikeleri var. Özellikle de bazılarının kişisel ve yazınsal etkilerini düşündüğümüzde.
Entelektüeller krizlere yol açan nitelikler edindi. Teröristlerle birçok yönden özdeşleştiler. Teröristler kötülükler yapıyor, entelektüeller ihanet ediyorlar. Teröristler Müslümanları tekfir eden fetvalar yayınlıyor, entelektüeller Siyonizmle suçluyorlar.
Abdulvehhab Messiri, bölge tarihindeki en büyük kriz projesini sundu. Etkisi, Yahudilere yönelik nefret projesi ve Siyonistlik suçlamalarıyla sınırlı kalmadı. Kendisinin Suudi Arabistanlıları hedef alan ve değersizleştiren açıklamaları da bulunuyor. Bir grup Arap ve Körfez entelektüel de kendisine katılıp, bu projesini kendi aralarında adeta kapıştılar, taklit ettiler ve kopyaladılar. Messiri’nin Arapların çevresindeki din, sistem ve kültürleri anlamak için referans olmaya değer olmayan bir ansiklopedisi de var.
Körfez ülkelerindeki entelektüeller, birilerini ihanetle suçlamayı artık durdurmalılar. Bazıları büyük liderlerin önderlik ettiği kalkınma vizyonlarına hizmet etmek yerine  toptan herkesi ihanetle suçluyorlar – ki bu kanıtlıdır-. Böyle yaparak, o şiddet yanlısı köktencilerin ve  donuk gerici kültürel rejimlerin saflarına katılıyorlar.  
Bugün, bilge politikacılar, entelektüellerin hayal ettiği her türlü kalkınmayı aşan, modern Arap tarihinin en büyük kalkınma projelerine liderlik ediyorlar. Şimdi entelektüellerin faaliyetleri, kültürel kurumlarda bir tabloyu açıklamak, bir şiiri eleştirmek, metinler arasında bağlar kurmak ya da metinleri çevirmek gibi eğlence ve zevk ile sınırlıdır. Büyük dava ve meseleler artık politikacıların, liderlerin ve bilgelerin işidir.