Şerif Egemen Ahmet
Gazeteci
TT

Suriye’de terör kartı el değiştiriyor

Türkiye, Doğu Akdeniz’de Yunanistan ile kıyasıya bir hegemonya yarışına girmişken, Suriye’de ülkenin geleceğini etkileyecek gelişmeler yaşanıyor. İki süper güç, ABD ve Rusya, iç savaşı nihayete erdirecek barış masasında elini kuvvetlendirmek adına harekete geçti.
Beyaz Saray, bölgedeki Araplar ve Türkiye destekli muhalefet ile arasını düzeltmeye çabalarken, Moskova ise Amerikan stratejisinin bel kemiği olan Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) Rus tezlerine ikna etmeye çalışıyor.
Çoğunluğunu terör örgütü YPG/PKK’nın oluşturduğu SDG, geçtiğimiz günlerde, Moskova’da “Suriyeli muhalif” Halkın İradesi Partisi ile bir anlaşma imzaladı. Sık sık ABD’li Senatörler tarafından Washington’da ağırlanan isimlerden SDG sözcüsü İlham Ahmed ile Halkın İradesi Partisi lideri Kadri Cemil’in imzaladığı anlaşmada, Suriye’de “eşit yurttaşlık”, YPG/PKK işgalindeki bölgelerin “otonomisi” ve “SDG’nin müzakere masasında temsili” vurgulandı.
Sade bir tören ve basın toplantısıyla duyurulan mutabakat sonrası tarafların Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile bir araya gelmesi Moskova’nın onayının tescili anlamını taşıyordu.
Elbette Türkiye, terör örgütü YPG/PKK ile iltisaklı isimlerin Moskova’da ağırlanması skandalına sessiz kalmadı. En üst perdeden tepki gösterildi. Fakat anlaşmanın ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin Ankara ziyaretlerini hızlandırdığı bir döneme denk gelmesi manidar.
İlginç olan bir başka nokta ise “SDG’ye siyasi kılıf” olarak seçilen partinin “muhalif” etiketiyle pazarlanması. Muhalif denildiğine bakmayın, söz konusu parti aslında bildiğiniz Vladimir Putin’in kuklası gibi hareket ediyor.
Mao Zedung düşüncesini ve sol ideolojiyi benimseyen Halkın İradesi Partisi’nin başında bulunan Kadri Cemil eski bir BAAS’çı. Cemil, bir dönem Esed rejimi tarafından Haseke kenti valiliği, Ticaret Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı gibi görevlerle “onurlandırılmıştı.”
Partisiyse Suriye’de yeni bir anayasa hazırlamak üzere oluşturulan ancak henüz bir icraatı olmayan Anayasa Komitesi içerisinde 2 isimle temsil ediliyor.
Peki, Kadri Cemil ve Halkın İradesi Partisi’ne Suriye’nin geleceğinde biçilen rol ne?
Sorunun cevabı, Rusya’daki imza şovunun ardından Şarku’l Avsat’a konuşan Kadri Cemil’in ifadelerinde gizli. Cemil, mülakatta “Moskova ve Kahire farklı platformların katılımını taahhüt etti. Ankara bunu engelleyemeyecek. ABD-Türkiye ilişkisi daha çok kafa karışıklığına neden oluyordu. Bu nedenle Özerk Yönetim’in (SDG) çeşitli seçenekler araması doğaldır” diyerek Halkın İradesi Partisi’ne “SDG’ye kalkan olma görevi” yüklediğini itiraf etti.
Plana göre, SDG’liler Halkın İradesi kontenjanından masaya oturtulacak, karşılığında örgüt Rusya’nın çizdiği Suriye perspektifine itiraz etmeyecek. Bu tabloda Esed olabilir de olmayabilir de. ABD’nin Sezar Yaptırımları ile iyice köşeye sıkışan Beşar Esed bölgedeki güçler için hiç olmadığı kadar kullanışsız bir aktöre dönüşmüş halde.
Kremlin’in çizdiği yeni siyasi sınırlar, Beyaz Saray’ın da pek karşı çıkmayacağı cinsten. Bir süredir Deyr ez-Zor ve Rakka çevresinde Arap aşiretleri ile görüşmeler yapan Amerikan yönetimi, SDG’nin PKK ile bağlantısı ve işgali altındaki bölgelerdeki ayrımcı uygulamalarından rahatsız.
Türkiye’nin Irak’ta terör örgütü PKK’ya karşı gerçekleştirdiği operasyonları karşısında ABD’nin üç maymunu oynaması da bu minvalde değerlendirilebilir. Her ne yaşanırsa yaşansın NATO üyesi Ankara, Pentagon açısından rahatsız edilmemesi gereken bir “stratejik ortak”.
Dahası, bölgede Arapların daha güvenli bir ortak olabileceği fikri gittikçe kuvvetleniyor. Bu senaryonun Türkiye’nin de tepkisini çekmeyeceği hesap ediliyor. Tüm bunlara rağmen Amerikan petrol şirketi Delta Crescent Energy LLC’nin SDG ile imzaladığı enerji anlaşması ise Washington’ın her türlü senaryoyu değerlendirdiğinin işareti. Yani Trump yönetimi ne tam olarak SDG’ye bel bağlıyor ne de SDG’yi denklem dışında bırakıyor.
Sonuç olarak, SDG’lilerin “Kürt kartı” Türkiye’nin ise “terör kartı” dediği koz, el değiştirmek üzere. ABD’den Rusya’ya geçiş bir günde gerçekleşecek bir hadise değil. Uzun sürecek olan bu zaman zarfında yaşanacaklar denklemin bir kez daha değişmesine yol açabilir.