Selman Dusari
Suudi Arabistanlı gazeteci, Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

İsrail ile ilişkiler: Bahreyn neyin kendi çıkarına olduğunu ‘daha iyi’ bilir

Abu Dabi ile Tel Aviv arasında diplomatik ilişkilerin kurulacağı açıklanmasıyla birlikte barış anlaşması ile ilgili olarak Arap ve uluslararası çevrelerden gelen tepkiler birbirini takip etti. Ancak en dikkat çeken tepki gerek halkı gerekse de resmi kurumlarıyla Filistin tarafından geldi. Filistin devletinin bileşenlerin bu düşmanca tepkisi hiçbir şekilde diplomatik değildi. Burada bizim için önemli olan, söz konusu öfke dolu tepkinin ‘BAE'nin Ortadoğu'da bir barış vizyonunu arama kararında haklı olduğuna’ dair bir mesaj vermesidir. Bugün Bahreyn bunu yapıyor ve Filistin liderliğinin aynı düşmanca tepkisi Bahreyn'e karşı tekrarlanıyor.
Saldırganların yüzleşmesi gereken gerçek, zamanın asla geri dönmeyeceğidir. Yeni Bahreyn-İsrail barış anlaşmasına yönelik olan bu saldırı sadece Bahreyn için değil; bilakis Körfez halklarının geri kalanı için uzun yıllar boyunca bu davaya verilen desteğin saldırı ve nankörlükten başka bir şeyle sonuçlanmadığını teyit etmektedir. Barışa giden birden fazla yol vardır ve bunun İsrail ile ilk ilişkiler kuranlardan biri olan Filistin yönetimi aracılığıyla olması şart değildir.
Bahreyn, 2011 yılında çağdaş tarihinin en tehlikeli olaylarıyla karşı karşıya kaldığında gerçek tutumlar kendini açığa vurdu. İran'ın gerek finans gerekse de planlama olarak arka çıktığı darbe girişimi sırasında herkes gerçekte ne olduğunu kanıtladı. Hamas liderleri ve Filistin bileşenleri, hiçbir şekilde utanmadan İran'la ilişkilerini güçlendirmeye ve ziyaretlere devam ettiler. Bahreyn, tarihi boyunca Filistin davasını desteklerken; ülkeyi devirmek isteyenler karşısında Bahreyn'in yanında yer alan tek bir Filistin gösterisi gerçekleşmedi. Bütün bunlardan sonra Bahreyn'in, perspektifine göre kendi çıkarlarını arama ve bölgede kendi barış vizyonu doğrultusunda hareket etme hakkı yok mu?
Manama’nın Tel Aviv ile ilişkiler kurması hiçbir şekilde Filistin’e karşıt olarak atılmış bir adım değildir. Bu, sahnenin koşulları ve ülkelerin bölgede barış ve istikrar arayışlarının gerektirdiği bir zorunluluktur. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın açıklamasında dile getirdiği şu ifadelere katılıyorum:
“BAE'nin veya başka herhangi bir tarafın Filistin halkı adına konuşma hakkı yok. Liderlik, hiç kimsenin Filistin iç işlerine karışmasına ve anavatanındaki meşru hakları konusunda onun adına karar vermesine izin vermiyor.”
Benzer bir açıklama Bahreyn ile ilgili olarak da yapılabilir. Bununla birlikte buna doğal olarak şöyle bir karşılık verilebilir:
“Neden Filistin liderliği BAE ve Bahreyn halkı adına konuşma, kendilerinin çıkarlarıyla uyumlu kararlar almalarını engelleme hakkına sahip olsun?”
Hiç şüphesiz senaryo tekrarlanacak. Filistin yönetimi, İsrail-Bahreyn ilişkilerinin kurulmasının ardından Arap Birliği’ne toplanma çağrısında bulunacak. Bu, hiçbir şekilde temeli olmayan bir çağrıdır. Herhangi iki devlet arasındaki ilişkilerin normalleşme süreci, devletlerin kendi egemenlik hakları kapsamındadır. Arap Birliği veya diğer herhangi bir kuruluşun buna müdahale etme hakkı yoktur. Filistin yönetiminin, çevresindeki bölgesel gerçekleri kabul etmekten başka seçeneği yok. Bunu reddetmek yerine ya bununla yaşamalı ya da en azından düşmanca tutumunu bir kenara bırakmalıdır.
Şüphesiz her zamanki gibi Bahreyn bayrağı ve liderlerinin fotoğrafları yakılacak. Bahreynlere hakaret edilecek ve muhtemelen Körfez sakinleri bundan nasibini alacak. Ülkenin kendi egemenliği kapsamında aldığı bu karara yönelik düşmanlık devam edecek, kalemler kuruyacak, gazeteler dürülecek ve bu tepki, ülkelerin arzu edilen barışa ulaşmak için kendi yollarını aramada geciktiğinin kanıtı olarak kalacak.