Hazım Sağıye
TT

Lübnan’daki yeni yaşam tarzına dair…

Lübnanlı yaşam tarzı, 1975’teki iç savaştan önce Lübnanlıları birbirlerine en çok yaklaştıran unsurlardan biriydi.
Altyapı ve hizmetlerin genişlemesiyle devletin yayılmasına ek olarak, şarkılar, basın, mutfak, bazı adet ve görenekler, tarihi anlatmak ve başka yerleri tanıtmak konusunda biraz kötü olan eğitim sistemi onları birleştirmeye başladı.
Değerleri ve idealleriyle bu yaşam tarzı, iyimserdi.
Zayıf da olsa bu yaşam tarzı, Cebel-i Lübnan Sancağı’ndan gelenler ile çevre bölgelerden gelenleri, bütün mezhepleriyle Hristiyanlar ile Müslümanları yakınlaştırıp birleştiriyordu.
O zamanlar kalkınmış bir şehir olan Beyrut bir köprü bazen de bir fabrika rolü oynuyordu.
Bundan önce, Lübnanlılara bir devlet hediye eden Fransızlar onlara ayrıca büyük bir hizmet de sunmuşlardı: Devletin ulustan üstün olduğu Fransız modelini.
Bu, ulusu devletin önüne geçiren Alman modeliyle çelişiyordu ve Lübnan devletinden nefret edenler bu modeli benimsiyorlardı.
Lübnan’da vaat edilen ulusu inşa etmek için mevcut devleti yıkmayı önerenler de vardı.
Ufku kan bürümüştü.
Ancak ilk grup, “mevcut devleti öyle bir geliştirelim ki kendisi ulusa uygun olsun” dediler.
Kusur ve eksikliklerden azade olmayan bu geliştirme sürecinde, iyimser yaşam tarzı merkezi bir konumdaydı. 
Ama bu iyimser yaşam tarzının saflığı ile düşmanlarının içindeki kötülük arasındaki dayanışmayla söz konusu yaşam tarzı dengesini kaybetmeye başladı.
Dengesizlik yıllar içinde geçici gibi görünen birkaç aşamayı aşabildi.
Ancak, geçen ay bambaşka bir şey ortaya çıktı. Tamamen farklı bir hayat tarzı onun yerini aldı.
Korkunç liman patlaması bizleri, kimyasal bir ölümün ve yok oluşun eşiğine getirdi.
Hayatımızın başlıca birimleri ve sözcükleri: Amonyum nitrat, cam, demir ve duman oldu. Sesin şiddeti, görüş açısının ne kadar azaldığı ve nefes zorluğu en çok tartıştığımız konular haline geldi. Cehennem, en çok kullandığımız benzetmeye dönüştü.
Bu noktada, söz konusu politika ve sözlükle ilk kez İran’ın “uranyum zenginleştirmeye” başlamasından bahsedilmesiyle birlikte tanıştığımızı hatırlatmakta fayda var.
Bu, bir tesadüf değil. İran ve İsrail arasında ve Hizbullah’ın eşliğinde yaşıyorsak, demek ki hayatımızın ham maddesi demir, cam, uranyum ve amonyum nitrat olacaktır.
Ama patlamayla başlayan olayın büyük bir yangına evrilmesi, bazılarının içinde patlamanın masum olmayacağına dair şüpheler uyandırdı ve şunu sormaya başladılar:
Bilhassa uluslararası soruşturma taleplerinin karşılıksız kaldığı göz önüne alındığında yangın, patlamanın nedenleriyle ilgili izlerin silinmesi için çıkarılmış olabilir mi?
Patlama, yangın ve bankaların Lübnanlıların mevduatlarına el koyması arasında bir de iki dini grup arasındaki ezeli savaşın yeni bir safhasına, aynı topluluk ve ev içinde yeni yolun çatışmasına tanıklık ettik.
Devlet bu denli çökmüş ve toplum bu kadar parçalanmış olduğu sürece ölüm, her yerden ve her an karşımıza çıkabilir.
Bu esnada, liman patlamasının neden olduğu yıkımın enkazını kaldırma ve kayıp kurbanları kurtarma çalışmalarının ağır ilerlemesi, ölüm sayısını artırdı, kurbanların kurtarılma umudunu zayıflattı ve acıları büyüttü. Kavram olarak ölüm, cesetlerin sayısıyla hesaplanmaya başladı.
Güven ve emniyet fikri, bireylerin ve grupların günlük yaşamının merkezine yerleşmeye başladı.
Bu fikir, ilkel atalarımızın kötülüklerinden korunmak için taptıkları doğa ile aramızdaki yalın ilişkinin temelidir.
Ölüm tanrıları, hem dünyaya açılan limandan hem de içine kapanan içeriden, her yerden saldırıyorlar.
Gökyüzümüz ise İsrailli insansız hava araçları tarafından işgal edilmiş.
Lübnan’dan göç edenlerin ve göç etmek isteyenlerin sayısı artıyor.
Göç ve ardında bir şeyleri bırakmanın zorluğu hakkındaki konuşmalar tekrar tekrar doğal olarak şu düşünceleri akla getiriyor: Köklerinden kopmak, hayata sıfırdan başlamak, macera, zorluklar ve modern Lübnan tarihinde ilk kez konuşulmaya başlanan ölüm botları...
Bu kaos içinde olmazsa olmaz bir ziyaretçi bizleri ziyaret etti: Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye.
Birçok Lübnanlı, yatırımcıların ve turistlerin gelişinden ümitlerini kesmişti ama onların hayal güçleri dahi bu kadar ileriye gitmemişti:
Onlar olmadan amonyum nitrat, uranyum ve ölüm botları sisteminin eksik kalacağı füzelere değinen böyle saygıdeğer bir ziyaretçi beklemiyorlardı.
Heniyye, “Siyonist düşmanla ilişkileri normalleştirmeye direnme” gerekçesi ile Filistinli aydınların ve sanatçıların girişine izin vermeyen, topraklarında yaşayan Filistinlilerin ise “direniş otoritesi”nin elinden Lübnanlılardan daha çok çektiği bir ülkeyi ziyaret etti.
Ne var ki, Gazze Şeridi’ni insanın düşmanı için bile temenni etmeyeceği bir şekilde yöneten Hamaslı liderin normunda bunun pek bir önemi yok gibi görünüyor.
Heniyye’nin tek bildiği, Lübnan’ın yeni yaşam tarzının, ülkenin adını Lübnan yerine İsrail ile savaşın bir alanı olarak değiştirdiğidir. Ev sahibi Hizbullah Genel Sekreteri ile görüşmesi de bunu kesin bir şekilde teyit etmiştir.
İkisi de, ölümün gücüyle, amonyum nitrat, uranyum, ölüm botları ve tabii ki füzelerle destekleniyorlar. Onlar haklı. En azından bir başka uyarıya kadar böyle görünüyor.