İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Bahreyn ve Ortadoğu barışı

Şaşırtıcı olmayan ve beklenen bir adım kapsamında ABD Başkanı Donald Trump, Bahreyn Krallığı ile İsrail'in barış anlaşması imzalamaya karar verdiklerini deklare ederek bunu “tarihi bir başarı” olarak niteledi.
Bahreyn-İsrail anlaşması açıklaması, BAE’nin İsrail ile barış anlaşmasına ulaştığını ve yarın 15 Eylül’de Washington’da resmi olarak anlaşmayı imzalamaya hazırlandığını açıklamasından yaklaşık 1 ay sonra geldi.
Buradaki ilginç nokta eylül ayıdır. Yaklaşık 19 yıl önce, dünya genelinde barışı seven herkes için acı verici hatıralar taşıyan 11 Eylül saldırıları gerçekleşmişti. Şimdi ise günler, nefret ve düşmanlıktan uzaklaşıp, yeni barış yolları ve süreçlerinin önünü açarak geçmişi telafi ediyorlar. Genç nesillere güvenli ve istikrarlı bir yaşam umudu veriyorlar.
Bu haberin açıklanmasından sonra Arap yüzlerde görülen ilk soru işareti kaçınılmaz olarak Filistin davasının geleceği ile bağlantılıydı ve şu şekildeydi: Bu karar, Filistin davasının önemini ve adaletini tartışma konusu mu yapacak yoksa önümüzdeki günlerde kendisine yeni bir itiş gücü ve ivmesine ivme katacak bir değer mi olacak?
Bu sorunun yanıtını, anlaşmanın deklarasyonuna eşlik eden ilk anlarda, Bahreyn Kralı Hamad bin İsa Al Halife’nin bizzat kendisi verdi. Bahreyn Kralı yaptığı açıklamada, İsrailliler ve Filistinliler arasında iki devletli çözüme dayalı adil ve kalıcı bir barış anlaşmasına varmanın gerekliliğini vurguladı. Birçok gözlemci – en başta da Başkan Trump- için Manama ile Tel Aviv arasında yaşananların, ölümün bir alışkanlık haline geldiği Ortadoğu'da barışı teşvik eden bir tür tarihi atılım olduğu sabittir. Yok olmak yerine gelişip büyümeye, ihtilaf yerine uzlaşıya adanmış bir hayatın zamanı belki de geldi. Özellikle de Başkan Trump'ın, Ortadoğu'daki olumlu dönüşüm sürecini güçlendirecek ve bölgede istikrar, güvenlik ve refahı artıracak bu iki dinamik toplum ve gelişmiş ekonomiler arasındaki diyalogu başlatma ve ilişkileri yönlendirme görevini üstlendiği göz önüne alındığında.
Bahreyn-İsrail anlaşması İsrail halkına yeni bir mesaj mı gönderiyor?
Bunun gerçekten de böyle olduğuna şüphe yok. Mısır, Ürdün ve BAE’den sonra şimdi de Bahreyn, Filistin halkıyla kapsamlı ve adil bir barışın, en iyi yol ve hem onun hem de bölge halklarının geleceği için gerçek menfaat olduğuna dair İsrail halkına cesaret verici bir mesaj gönderiyor.
İsrail halkı yaklaşık 80 yıldır büyük bir “Getto”da yaşıyormuş gibi hissetmesine neden olan duvarların arkasında yaşıyor. Şimdi ise önünde barışın gerçek bedeli duruyor. Başka bir deyişle, Arap dünyası İsrail halkına önüne barışın sonuçlarını ve kazanımlarını koyuyor.
Barış, resmi anlaşmalardan ziyade sahiplerine haklarını iade eden cesur adalet yoluyla uygulanan gerçek bir ahlaki değerdir. Böylece normal ilişkiler, tüm taraflarca kabul edilebilir ve makul ilişkilere dönüşür.
Tarihsel olarak, Arap dünyası ile Yahudiler arasında ne dogmatik ne de ideolojik hiçbir düşmanlık yoktur. Tarihçiler de bunu doğrulamaktadır. Araplar – en başta da Bahreyn- ırkçılık ve ayrımcılık yapmadan, dini aşırılıklara kapılmadan kapılarını Yahudilere açtılar. Tam aksine Yahudiler, diğer vatandaşların sahip olduğu tüm haklara sahip ve ileri bir şekilde bu ülkelerde yaşadılar. Dolayısıyla Başkan Trump’ın bahsettiği tarihi başarı fikri bu ahlaki bağlamdan ele alındığında  anlaşılabilir. Ancak burada en büyük sorumluluk İsrail’e düşüyor. Zira İsrail’in, Filistin davasına ve haklılığına, Filistin halkının haklarına ve tarihsel kazanımlarına karşı tarihsel bir önyargı beslemeden, Kutsal Topraklarda Müslüman ve Hristiyanlara ait kutsalların dokunulmazlığına saygı duyarak Filistin-İsrail ihtilafını sona erdirmeye dayalı gerçek bir adalet arzusu göstermesi gerekiyor.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun “Barış için barış” sözü yeterli değil. Zira BAE, Bahreyn ve belki daha sonra İsrail ile barış yapacak başka ülkeler, Mısır ve Ürdün örneğinde olduğu gibi İsrail ile sınırları olmayan, tarihlerinde İsrail ile savaşa girişmemiş ve toprakları işgale maruz kalmamış ülkelerdir. Aksine, iki ülkenin barış yolunda ilerleme amacı, adil bir barış, nefret ve düşmanlık kavramlarından uzak insani bir sistem içinde bir arada yaşama ortamı yaratmak, gelecek nesillere onları savaşın kötülüklerinden ve trajedilerinden koruyacak iyi izler bırakmaktır.
BAE-İsrail barışı, tartışmasız ve kesinlikle pozitif ve yaratıcı barış kategorisine girmektedir. Diğer bir deyişle, başlangıç ​​noktası savaşan taraflar arasındaki savaşı sona erdirmekten ziyade aynı bölgedeki insanların bir arada yaşamasını destekleyen ve daha endişe verici ortak sorunlarla yüzleşmek için ortak bir insani zemin oluşturan barış kategorisindendir.
Bahreyn-İsrail işbirliğinin temelleri, terörizmin dünyayı vurduğu, virüsünün dört bir yanına yayıldığı ve bölgemizin de bunun dışında kalmadığı bir zamanda atılıyor. Nitekim gerçekten de bölgenin kaderinde zorla tek söz sahibi olmak için elindeki kartları düzenlemeye çalışan bölgesel güçler var. Bu, başlı başına yeni anlayışlar ve düzenlemeler gerektiriyor.
Barış aynı zamanda bilimsel ve tıbbi işbirliği yoluyla çağın pandemisiyle mücadelenin önünde de yeni yollar açıyor. Koronavirüs salgını ve insanlığa yaptıkları, “ortak insani kalp” düşüncesine dönmeyi zorunlu ve kaçınılmaz kılmaktadır.
Öte yandan, bölge ekonomilerinin vatandaşlarına iyi bir yaşam sunmak için işbirliği yapma ihtiyacında oldukları da göz önünde bulundurulmalıdır.
Barış, sadece cesur kişilerin üstesinden gelebileceği büyük bir zorluktur.