Fuad Matar
Lübnanlı gazeteci, araştırmacı yazar.
TT

Arap-İslam karanlığında parlak bir gün

Arap karanlığı artarken yarının (Çarşamba) güneşi daha aydınlık doğacak. Dostluğu koruyan, zorlu günlerinde kendisi istemeden uzatılan yardım elini unutmayan İslam ümmeti halklarına gelince, 90’ıncı Ulusal Günü kutlamalarında, çocuklarının ve torunlarının kurucu Kral Abdulaziz’in ahdine kararlılıkla bağlı kalmalarından duydukları gururda Suudi halkına eşlik edecekler. Kral Abdulaziz henüz 73 yaşında değilken yaşadığı sağlık sorunu ve bundan kaynaklanan acılarla mücadele ederken kendisinden sonra ülkenin başına geçecek ve yolunu sürdürecek oğlu Faysal’a vasiyetinde şu öğüdün yer almasına büyük önem vermişti: “Allah için yaptığın bir işte hiç kimsenin kınamasından korkma. Tüm Müslümanlara yardım et. Onlara nasihat et. Düştüklerinde yardım elini uzatıp onları kaldır. Elinden geldiğince ihtiyaçlarını gider…”
Kral Abdulaziz’den mali ve ekonomik olarak daha iyi durumda olanlardan böyle vasiyet duymadık. Güncel belgelerde ne İran lideri ne de Türk liderden böyle tavsiyeler okumadık. Ne bunun şahlığından ne de diğerinin imparatorluğundan zor durumda olan Müslüman kardeşinin üzüntüsüne ortak olduğuna gösteren davranışlar görmedik. Sadece birisinin saldırıları diğerinin sömürgeci uygulamaları hakkında okuduk. Bunların hedefinde de her zaman Müslüman Araplar vardı.
Kurucu Kral, ihtiyaç sahiplerine yardım eder, nasihat ve aydınlık dolu meclisiyle etrafındakilere hayatın zorlukları ile mücadelelerinde yardım ederdi.
Kral Abdulaziz’in bir yol haritasına benzeyen, bir anayasa veya tüzüğün başlığı olabilecek vasiyetinin bir parçası olmasına önem verdiği yukarıdaki ifadelerle ise eski zamanlardan Ömer ibn Hattab ve Ömer bin Abdulaziz gibi Selef-i Salihin en hayırlıları hakkında yazılanlarda karşılaştık. Hz. Ali bin Ebu Talib’in nasihat ve öğütlerini içeren kitaplardan okuduk. Bu hayırlı kişilerin bütün sözleri ise Resulullah’ın (s.a.v) susuz çiçeklere düşen yağmur damlaları gibi dağıttığı hidayetinden beslenmişti. Aynı şu mübarek sözü gibi: “Kim bir müminin dünyalık sıkıntılarından birini giderirse Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir.”
On yıldır 1 milyarlık İslam ümmetinin bazı ülkeleri, felaketlerden daha büyük felaketlere sürükleniyor. Doğal afetlerden, gizli bombalama ve saldırılardan kaynaklanan insan yapımı afetlere, çatışmalara tanık oluyor. İnsan, iki Müslüman komşu içinde Araplara yönelik nefret ve düşmanlık dolu olanların neden önlenmediklerine, uzun ellerinin birden fazla ülkede, Arap kardeşlerimize uzanmasına neden izin verildiğine şaşırıyor. Mağrip’te, Körfez kıyılarında, Bahreyn’de, Doğu Akdeniz’de ve Kızıldeniz’de halkların huzurlarını kaçırıp, hayatlarını çekilmez kılmalarına ve çeşitli ölçülerde ülkelerin istikrarlarını sarsmalarının neden önüne geçilmediğini yadırgıyor.
Bütün bu düşmanca müdahaleler, Suudi Arabistan’ın mezhebi kimliği ve siyasi eğilimi ne olursa olsun ayrım yapmadan Arap kardeşlerine uzattığı yardım elini bazı durumlarda bir göreve dönüştürdü. Koronavirüs salgını, yangınlar ve afetlerde yardım taleplerinin imdat çağrılarına dönüşmesi ile can, mal, ekin ve mahsulleri kurtarma çabasına evrildi. Başkenti bilindik-meçhul bir failin yıkıcı eyleminin etkisiyle neredeyse haritadan silinecek olan Lübnan için Kral Selman Yardım Merkezi’nin yaptığı yardımları, herhangi bir yardım çağrısı olmadan arka arkaya gönderilen tıbbi yardım ve gıda maddeleri bunun kanıtıdır.
Kral Selman ile Lübnan ve özellikle de Beyrut arasında,  Kahire ile sırdaşlığına eşit eski bir sırdaşlık vardır. Bu nedenle daha talep etmeden ona yardım eder. Bunun için ne şartlar koşar ne de ondan sözler ister.  Onun için bu, sadece bir yardım, örnek ve saygılı bir oğulun, hayatının son dakikalarına kadar İslam ümmetinin halklarını düşünen babasının vasiyetini yerine getirmesidir. Kral Abdulaziz yukarıda da değindiğimiz gibi hep Müslüman halkları düşündüğü için, kendisinden sonra ülkeyi yönetecek oğullarına ve onlardan sonra da torunlarına bunu vasiyet etti. Allah da bu ülkeye ve yöneticilerine zenginlik, sabrın eşlik ettiği bir tahammül, kayıtsız şartsız herkese yardımı öğütleyen bu vasiyeti uygulama gücü bahşetti.
Suudi Arabistan’ın son yardım atılımının hedefinde ise Nil nehrinin taşması sonucu sel felaketi yaşayan Sudan vardı. Bu çerçevede evleri yıkılan, mahsullerini ve hayvanlarını kaybeden binlerce Sudanlıya, sıtmaya neden olabilecek sineklere ve olası çeşitli salgınlara, hastalıklara karşı koruyacak tonlarca ilaç, battaniye, yaşam ve gıda malzemeleri gönderdi.
Zira son sel felaketi, son yüz yıl içinde etkileri en büyük olan sel felaketlerinden biriydi. Bu nedenle Sudan daha yardım talep etmeden söz konusu yardım atılımı yapıldı. Kral Selman Yardım Merkezi’nin neredeyse her gün yardım ettiği Yemen gibi, Sudan da böylece söz konusu merkez ve faaliyetleri için önemli ve canlı bir örnek oldu. Keza söz konusu merkez, geçmişte ve şimdi ihtiyaç olduğunda ister Arap ülkeleri ve uluslararası toplum tarafından tanınmış Filistin Ulusal Otoritesi, gerekse Hamas ile İran ve Türkiye yörüngesinde dönen benzerleri olsun ayrım yapmadan Filistin halkının da hep yanında olmuştur.
Nitekim Suudi Arabistan, Lübnan’da da aynı şekilde hiçbir ayrım yapmamıştır. Suudi Arabistan’ın ülkelerinin yanında durmasından dolayı geçmişte, bugün ve her zaman ona şükran duyguları besleyenlerin yanı sıra bu iyiliklerine kötülükle karşılık verenlere de yardım eli uzatmıştır. Sudan için de aynısı geçerliydi. Suudi Arabistan için önemli olan, Nil nehrinin taşkın sularının öfkesine maruz kalan Sudanlıların bu zorluğu aşmalarıydı. Felaketzedelerin Selmani yardımlar sayesinde kurtulmaları ve kendilerinden önce bu yardımdan nasip alanlar gibi Kral Selman’a ve yardım merkezine uzun ömür dilemeleriydi. Çocuklarına kendisinden sonra İslam ümmetinin halklarını emanet etmesinin yanı sıra Suudi Arabistan’ın Arapların kalan umudu olan istikrarının ve kararlı rolünün temelini atan Kral Abdulaziz için rahmet dilemeleriydi.