İbtisam el-Ketbi
BAE Siyaset Merkezi Başkanı
TT

BAE-İsrail barış anlaşması oyunu değiştirebilir mi?

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile İsrail arasında 15 Eylül 2020'de Beyaz Saray'da resmen imzalanan barış anlaşmasının önemli stratejik ve çatışma değerlerinde köklü bir değişimi temsil ettiği söylenebilir.
Elbette Ortadoğu'da bu adımla ve bölgedeki en uzun çatışmayla ilgili bir fikir birliği yok. Filistin liderliği bunu reddetti ve bu konuda farklı görüşler ortaya çıktı. Bununla birlikte bu anlaşmanın yalnızca iki ülke arasındaki ilişkiler düzeyinde değil, aynı zamanda bölge ve uluslararası arenada önemli yankıları olacağı söylenebilir. Bu anlaşma, Filistin-İsrail sorununa bir çözüm getirdiğini iddia etmese de ‘tarihi bir atılım’ veya ‘tarihi bir an’ olarak nitelendirildi. Nitekim öyledir de. Çünkü bu anlaşma, bir Arap ülkesi ile İsrail arasında çeyrek asrı aşkın süredir yapılan ilk barış anlaşmasıdır. Ayrıca BAE’nin bölgenin sorunları ve zorluklarıyla başa çıkmak adına taşıdığı yeni düşüncenin en net ve pratik tezahürlerinden biridir.
Ortadoğu, 21. yüzyılın son on yılında (yani 2010'dan 2020'ye kadar) gerçek ve köklü bir dönüşüme tanık oldu. Öyle ki, İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana bildiğimiz bölgesel düzenin sona erdiği söylenebilir. Nitekim merkez ülkelerden çevre ülkelere doğru bir dönüşüm oldu ve Arap aleminin önde gelen ülkelerinin vizyonlarında, çıkarlarında, önceliklerinde ve tehditlerinde değişiklikler yaşandı. Arap bölgesindeki Arap olmayan ülkelerle rekabet adına jeo-stratejik projeler ve programlar gün yüzüne çıktı. Körfez ülkeleri bu jeostratejik değişikliklerle etkileşimde bulunma sorumluluğunu üstlendi ve bölgenin istikrarının yanı sıra devletlerinin ve halklarının bekası için akılcı, gerçekçi ve pratik kararlar aldılar ama bu pek kolay olmadı. Pek çok hata yapıldı, gündemler çatıştı, kutuplaşmalar yaşandı ve kaynakların bir kısmı tükendi. Bu bağlamda olanların mükemmel olduğu söylenemez.
Bu jeopolitik bağlamda birçok analist ve uzmana göre çok önemli bir stratejik olay olan barış anlaşması imzalandı. Anlaşmanın etkileri, İsrail ile bazı Arap Körfez ülkeleri arasındaki veya İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri aşıp Güney Asya ve Akdeniz Havzası gibi komşu bölgelere kadar uzanabilir. Bölgesel planda bir ‘oyun değiştirici’ olan bu anlaşma; istikrar, kalkınma ve refahı teşvik etmeye dayalı yeni düzenlemeleri içermektedir. Ayrıca ekonomi, teknoloji, eğitim, tıp, su, enerji ve tarım gibi alanlarda bölge halklarının hayati çıkarlarına dayalı bir bölgesel işbirliği projesi önermektedir.
BAE-İsrail anlaşmasının Filistin meselesiyle ilgili ilk ve doğrudan meyvesi, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Batı Şeria ve Ürdün Vadisi topraklarının üçte birini ilhak etme planını dondurmak oldu. Ayrıca bu anlaşma, bazı analistlerin düşündüğünün aksine, Filistin meselesinin Arap-İsrail çatışmasıyla yeniden ilişkilendiği yeni bir kaldıraç görevi görüyor. Bilindiği üzere Filistin meselesi dosyalarının çoğu bölgedeki ABD-İsrail ve ABD-Arap etkileşimi ile ilgiliydi. Dolayısıyla BAE'nin anlaşmayla kazandığı yeni siyasi ağırlık, Filistin’in çıkarlarına hizmet edecek şekilde daha esaslı müdahalelerde bulunmasını sağlayacaktır.
Dolayısıyla anlaşma ‘bölgede barış ve işbirliği atmosferi yaratmak, ılımlılık ve istikrar eğilimini teşvik etmek ve İsrail kamuoyunda dönüşümler yaratmak’ gibi hususlarda katkıda bulunacaktır. Uzlaşmaz olduğu pek çok konuda Filistin lehine taviz vermek İsrail'in çıkarınadır. Dolayısıyla bu husus, Filistin davasına hizmet edecek ‘yeni bir kaldıraç’ olarak görünüyor. Aynı zamanda bölgede hoşgörü ve adalet kültürünü teşvik etmek için itici bir gücü teşkil edebilir.
İran ve Türkiye'nin bu anlaşmaya yönelik eleştirileri, ‘anlaşmanın bölgedeki ılımlılık ve istikrar eksenini güçlendirdiğini ve İran'ın Arap ulusal devletlerini tehdit politikalarına ve Türkiye'nin Libya, Irak, Suriye gibi ülkelerdeki yayılmacı politikalarına karşı tampon oluşturduğunun farkına varmalarından kaynaklanıyor.
İran gibi bölgenin istikrarını ve güvenliğini bozmaya yönelik girişimlerde bulunan bir ülke, elbette böyle bir anlaşmadan endişe duyacaktır. BAE’den bu anlaşmanın İran'a karşı düşmanca bir mesaj olmadığını, aksine istikrar, kalkınma ve toplu güvenlik fırsatlarına destek olduğunu vurgulayan birtakım açıklamalar da geldi. Barış anlaşmasının birtakım fırsatları da beraberinde getirmesi muhtemeldir. Nitekim BAE, İran ile İsrail arasında gerçekleşecek bir diyalog ve sakinlik için köprü olabilir. Ayrıca İran için bir diğer fırsat da anlaşmayla birlikte ortaya çıkabilir. Çünkü ABD’de yeni bir yönetimin oluşması ya da seçimleri kazandıktan sonraki bir ay içinde İranlılarla anlaşmaya varabileceğini birden fazla kez teyit eden Başkan Trump'ın yönetiminin devamı ile bölgede istikrarın sağlanmasına katkıda bulunacak bağlamlarla birlikte bölgesel gruplar arasındaki ilişkilerde yeni bir tablo oluşabilir.
Türkiye’ye gelince, bu barış anlaşması onun için ‘beklenmedik, niteliksel ve stratejik bir değişimi’ temsil ediyor. Adalet ve Kalkınma Partisi 2002'de iktidara gelmeden önceki İsrail-Türkiye ilişkileri, bölgedeki büyük bir güç eksenini temsil ediyordu. Ancak Türkiye’nin şimdiki konumu, bölgedeki ülkelerle birlikte Akdeniz ülkelerine yönelik kışkırtıcı ve düşmanca politikaları ışığında daha zayıf görünüyor. Bununla birlikte anlaşma, Türk siyaseti için anlamlı bir derstir. Çünkü diyalog ve anlaşmanın stratejik faydaları; baskı, tehdit ve güç politikalarından elde edilen anlık kazanımların çok ötesine geçer. Türk tarafı da bu dersi dikkate almak zorundadır. Nitekim bunu yaptığı takdirde Avrupa ile ilişkilerine de olumlu birtakım yansımaları olacaktır.
BAE’nin İsrail ile bir barış anlaşması imzalama kararı, iki ülkeye ve bölge halklarına hizmet eden gerçek ve etkili bir işbirliğini sağlamayı amaçlayan rasyonel bir stratejik seçimi temsil ediyor. BAE, bölgedeki yeni yaklaşımın öncüsü olarak kendini gösteriyor. BAE- İsrail ilişkilerinin sonuçları ve meyveleri, daha fazla Arap ülkesini bu barış trenine binmeye sevk edecektir. Ayrıca barış anlaşmaları gerek güvenliğin ve istikrarın güçlendirilmesi gerekse de halkların yaşamlarının iyileştirilmesi açısından gerekli stratejik dönüşümü gerçekleştirebilecek güçte olacaktır. Böylece bölge, ‘diyalog ve anlaşma mekanizmalarıyla’ ülkelerini geliştirebilen diğer bölgeleri yakalayabilecektir.