Süleyman Cevdet
Mısırlıaraştırmacı yazar
TT

Yemen topraklarında bir umut

Değerli okuyucuların Yemen haberlerine alışmış olmasından, dikkat etmemesinden ve haberlerin de kendisini detaylarını okumaya davet etmesi bir yana artık dikkat bile çekemiyor olmasından korkuyorum.
Alışmak dışında hiçbir şey gerçek manada öldüremez. Ona alıştıklarında takipçiler artık gelişmeleri önemsemez ve kendisinde dikkat çekilmesi gereken bir şey bulamaz olurlar. Karşılaştıklarında onu atlarlar ve her önlerine çıktığında bir başkasına geçerler. Dikkatli ve uyanık olmasını gerektiren gelişmeler de her ne kadar içi dolu olsa da artık onları şaşırtmamaya başlar.
Uzun bir süredir Yemen’de memnun edici hiçbir gelişme yok. Husiler, 2014 yılında meşru hükümete karşı gerçekleştirdikleri darbeden bu yana yıkımlarına ve tahriplerine devam ediyor. BM Yemen Özel Temsilcisi Martin Griffiths de yerinde sayıyor. Kendisini Yemen’e gönderen BM’nin elinden bir şey gelmiyor. Krizi çözmekten ziyade sadece yönetiyor.
Nitekim daha önce Suriye, Libya ve bölgemizde kötü şansı elinden hiçbir şey gelmeyen ve sadece birbirlerini takip eden BM temsilcilerinin insafına bıraktığı her krizde de aynı şeyler yaşanmıştı.
Fakat bu zaman zaman Yemen’den umut verici haberlerin de geldiği gerçeğini değiştirmez. Bunların başında da Suudi Arabistan’ın bu hafta içinde açıkladığı, 20 Yemen şehrindeki öğrencilere uzaktan eğitim sağlamak için 46 milyon dolar ayrılması kararı geliyor.
Bu rakam, Kral Selman bin Abdulaziz’in talimatıyla belirlendi ve Suudi hükümetinin UNICEF olarak bilinen Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu ile arasındaki anlaşmaya göre harcanacak. Harcama, Yemen’de dünya çapında sayısız kişiyi eğitim hakkından mahrum bırakan koronavirüs salgını zamanında gerekli hale gelen uzaktan eğitimi sağlamakla sınırlı kalmayacak.
UNICEF ile imzalanan anlaşma ile aynı zamanda 20 şehirdeki okullar donatılmasına, eğitim malzemeleri sağlamasına ve eğitim personelinin daha donanımlı yapılmasına çalışılacak. Çünkü eğitim personeli olmadan öğrenciler, Husilerin kasvetli kontrolünün tutsağı olarak kalacaklar. Husilerin onlara dayattığı hapsi aşarak vatanın geniş ufkunu göremeyecekler.
Suudi Arabistan’ın Yemen topraklarında yıkılan yerleri yeniden inşa ettiği, silahlardan ve şiddetten uzak duran, bu ülkenin vasisi değil ortaklarından biri olduğu, Husiler dahil Yemen’in istisnasız tüm Yemenlilerin ülkesi olmasını istediği bir zamanda darbeciler başıboş füzelerini ve insansız hava araçlarını Suudi Arabistan'ın güneyine yönlendirerek eğleniyorlar.
Bu füzelerin ve insansız uçakların İran’dan geldiğini, Husileri finanse edenin, görevlendirenin ve silah gönderenin Tahran’daki Mollalar rejimi olduğunu herkes biliyor. Ayrıca İran’dan güç alan Husilerin, Tahran rejimi kendilerine her türlü yardımı keserek bölge ülkelerinin egemenliğine saygı duymaya başladığında, bu saçma oyun 100 yıl sürse de Yemen’in sadece kendi halkına ait olduğunu anladığında Yemenlilerin karşısında bir gün bile duramayacakları biliniyor.
Suudi hükümeti, aynı anda 20 şehirde okullara malzeme sağlıyor, uzaktan eğitim veriyor ve her Yemenli öğrenciye onu talihsiz bugününden insana layık bir geleceğe götürecek fırsatı veriyor. Buna karşılık İran hükümeti, kitap defter yerine füzeler ve insansız hava araçları gönderiyor. Bölgede ve çevresindeki birçok Arap ülkesinde yaptığı gibi Yemen topraklarına da mayın döşüyor.
ABD, dört Arap başkentinde insanlara ölümden başka bir şey getirmeyen bu yolda yürümeyi bırakır umuduyla İran'a yaptırım uygulamaya karar verdiğinde İngiltere, Fransa ve Almanya hükümetleri çekingen davranarak bunu kabul etmiyorlar. Bu 3 ülke sanki İran’ı bölgeyi tüketen ve tüm iyimserliği öldüren aynı yolu izlemeye devam etmesi için kışkırtıyorlar. Yahut Londra, Paris ve Berlin hükümetleri sanki Tahran hükümetine yaptıklarını ve vekillerine silah göndermesini güzel gösteriyorlar. Bağdat’tan Sana, Şam ve Beyrut’a 4 Arap başkentinde daha fazla öldürmeye ve kan dökmeye, insanların canını almaya azmettiriyorlar. Bu 3 hükümet sanki gözlerini bağlamışlar ve sahada gözlerinin önünde olup bitenleri görmüyorlar.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, iki kez Beyrut’u ziyaret ederek hemen bir ulusal hükümet kurulması çağrısında bulunuyor. Ne var ki Mustafa Edip hükümeti kurmak istediğinde oradaki İran nüfuzunun bu yol üstünde bir engel olarak durduğunu görüyor. Bu engel ne zaman hükümetin kuruluşu yaklaşsa önüne geçiyor. Dini Lider Hamaney’in emirlerine uyan, onun istediği gibi hareket eden bir hükümet dışında yeni bir hükümet kurulmasını önlemeye çalışıyor.
Macron, Lübnan topraklarında yeni hükümetin kurulmasını engelleyen tek şeyin İran entrikaları olduğunu biliyor. Ama Washington, yaptırımlarla bu entrikalara bir son vermek istediğinde Fransa Cumhurbaşkanı buna karşı çıkıyor, elini kaldırıp itiraz ediyor. Sanki Tahran’ın Lübnan’da oynadığı rolün, ziyaretinin içini boşalttığını ve devleti uçurumun kenarına sürüklediğini bilmiyormuş gibi. İran, Şam’da ve Sana’da olduğu gibi Bağdat’ta da aynı entrikaları çeviriyor. İran Dini Lideri, elinin bu başkentlerden her birine nasıl uzandığını gizlemiyor. Parmaklarının oradaki işbirlikçileri nasıl hareket ettirdiğini saklamıyor. Bu başkentlerde nüfuz sahibi olduğunu inkar etmiyor. O sadece nüfuzunun inşa etmek yerine yok ettiğini, yükseltmek yerine yıktığını, yapılandırmak yerine tahrip ettiğini, yaşatmak yerine öldürdüğünü, vatandaşları geleceğe götürmek yerine geçmişe götürdüğünü inkar ediyor.
Fars Haber Ajansı iki gün önce İran Genelkurmay Başkanlığı Sözcüsü Tuğgeneral Ebulfazl Şikarçi’nin ülkesinin füze ve insansız hava aracı üretim teknolojisini Yemenlilerin hizmetine sunduğu açıklamasını aktardı. Tabii ki genel olarak Yemenlilerin değil, özellikle Husilerin emrine verdiklerini kastediyordu.
Yukarıda bahsettiğimiz 3 Avrupa ülkesi bunu gözlemliyor ama görmüyor. Kendisi ile yaptırımlar arasında bir bağ kurması gerektiğini düşünmüyor. Oysa yaptırımların amacı İran rejimini devirmek değil. Onların amacı sadece İran’ın davranışlarını değiştirmek, düzeltmek ve rasyonelleştirmektir. Rejimin Arap komşularına karşı yıkıcı davranışları değiştiğinde hiçbir yaptırıma gerek kalmayacaktır.
Üç ülkenin yaşadığı şahsiyet bölünmesi bunu göremeyecek bir noktaya mı ulaştı? Tahran rejimi ile arasındaki çıkarların baskısı, herkesin gördüğü ve 4 Arap başkentinin halkları için acı bir gerçek dahil kendisi dışında her şeyi görmezden gelecek noktaya mı vardı?
Fransa Cumhurbaşkanı nasıl Beyrut’ta gözlerini açıp hükümetin hemen kurulması çağrısında bulunup sonra da Tahran’a dönüp hükümetin kurulmasını engellemekteki sorumluluğundan bahsederken gözlerini kapatabiliyor? 4 Ağustos’ta yaşanan liman patlamasının etkilerini ve çevresini nasıl enkaza çevirdiğini gördükten sonra gözlerini nasıl yumuyor?
Paris, Lübnan Cumhurbaşkanı’nın siyasi güçleri mezhepçi olmayan bir hükümet üzerinde anlaşmaya çağırdığını çünkü bunun alternatifinin - kendi ifadesiyle – hep birlikte cehenneme gitmek olduğunu söylediğini kesinlikle biliyor. Bu türden bir ulusal hükümetin Lübnan'daki her derdin ilacı olduğunu, İran'ın ise bu ilacı istemediğini, sevmediğini ve teşvik etmediğini, Lübnan’ı kendi haline bırakması halinde böyle bir hükümetin sadece bir saat içerisinde kurulacağını bildiği de kesin. 
Paris bunu biliyor ama İran’ı engelleyecek ve durduracak yaptırımlara karşı çıkıyor. Londra ve Berlin bunu biliyorlar ama onlar olmadan İran’ın bölgede yaptıklarının ne kadar riskli olduğunu anlayamayacağı yaptırımlar yolu üzerinde bir engel teşkil ediyorlar.
Her halükarda Yemen’de sadece Riyad'ın bugünlerde eğitim açısından sundukları kalıcı olacaktır. Zira insanların yararınadır. Bunun dışında her şey boşa gidecektir. Çünkü Allah’ın yeryüzündeki kanunu budur.