Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Nasıl bir örnek istiyorsunuz: İran mı Suudi Arabistan mı?

Geçenlerde Suudi televizyon arşivini tanıtan resmi bir kanalı izlerken Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz’in Riyad bölgesi valisi iken bu kanalda verdiği ilginç bir röportaja denk geldim. Röportajda, büyük kurucusu Abdulaziz'den bu yana Suudi Arabistan’ın yönetim ve siyasete yaklaşımının ne olduğu hakkında dikkate değer bir konuşma dinledim.
Kral Selman, bu eski röportajında, Suudi Arabistan’ın siyasi ılımlılık yaklaşımına ve bu yaklaşımın geri dönülmesi, sapılması mümkün olmayan sağlam bir şekilde inşa edildiğine odaklanmıştı.
Kral Selman bin Abdulaziz, bu eski röportajı izlememden iki gün önce, New York'ta Birleşmiş Milletler (BM) 75. Genel Kurulu görüşmelerinde bir konuşma yapmıştı. Kral Selman bu uluslararası konuşması sırasında da röportajında dile getirdiği aynı yüce anlamlara değindi. Anlamlı bir şekilde Suudi yaklaşımı ile İran yaklaşımı arasında karşılaştırma yaptı ve bir uluslararası platformda yaptığı son konuşmasındaki gibi doğrudan mevcut İran rejiminin egemen kültüründen bahsetti. İran’ın yaklaşımı hakkında, “Bunlar genellikle anarşik, kaotik ve yıkıcı doğalarını düzmece siyasi sloganlarla örtmeye çalışan ideolojilerdir” ifadesini kullanan Kral Selman bin Abdulaziz, Suudi Arabistan'daki duruma ilişkin şunları söyledi:
“Suudi Arabistan Krallığı, İslam dünyasındaki konumundan güç alarak, inancımızı terör örgütlerinin ve aşırılık yanlısı grupların tahrif etme girişimlerinden korumak gibi tarihi bir sorumluluk üstleniyor.”
Muhtemelen Suudi Arabistan'ı sevmeyen ya da bilmeyen biri, Suudi Arabistan ve İran’ın anlaşmazlığa düştüğü için birbirlerinin sözlerini kabul etmediklerini söyler. Ancak Kral Selman’ın ortaya koyduğu şu tabloya dikkatle bakmış olsaydı konunun kendisi için açıklık kazanacağını görecekti:
“İran rejimi, küresel ekonominin istikrarını önemsemiyor. Suudi Arabistan, İran'a barış elini uzattı, fakat rejimle onlarca yıldır olumlu bir şekilde muamelede bulunmasına rağmen kısmi çözümlerin tehditlerini durdurmadığını öğrendi.”
Humeyni rejimin zararı sadece İran halkıyla sınırlı kalmadı. Humeyni'nin takip ettiği siyasetin etkileri, siyasi, güvenlik ve ekonomik olarak katledilen Lübnan dahil olmak üzere Arap bölgesine de ulaştı. Bu, Beyrut limanında gerçekleşen patlamada açık bir şekilde kendini gösterdi. Yalnızca liman patlamasının değil, aynı zamanda ülkedeki siyasi ve hayati yıkımın asıl sorumlusu İran'a bağlı olup Lübnan'ı kontrol eden partidir.
Kral, “İran’a bağlı terör örgütü Hizbullah, Lübnan'daki karar alma mekanizmasını silah zoruyla kontrolü aldı” sözüyle bu duruma açıkça atıfta bulundu.
Mantıklı düşünen ve insaflı olan kişi için yalnızca şu soruyu cevaplamak yeterlidir: Suudi petrol gelirleri nereye gidiyor? ABD’nin son ablukasından önce bile İran'ın petrol gelirleri nereye gidiyordu? Altyapı, sağlık, eğitim ve halka sağlanan tüm olanaklar konusunda iki ülke arasında yapılacak bir karşılaştırma bizi nasıl bir resimle karşı karşıya getirir?
Bu sorulara verilecek cevaplar konuyu daha fazla uzatmaya gerek olmadığını kanıtıdır.