Şerif Egemen Ahmet
Gazeteci
TT

ABD hala güçlü mü?

Türkiye’nin dış politika gündemi Doğu Akdeniz-Libya-Suriye üçgenine sıkışmışken dünyada jeopolitik dengelerin etkileyecek gelişmeler meydana geliyor. ABD’de 3 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimlerine kısa bir süre kala, özellikle etki alanını genişleten Çin ve Rus medyası, Beyaz Saray’ın eski kuvvetinde olmadığını iddia eden makaleler yayınlıyor. Peki bu analizlerde haklılık payı var mı?
Her ne kadar Trump döneminde Demokratik Parti iltisaklı liberal medyanın Beyaz Saray’a yönelik saldırıları ABD’yi içeriden yıpratsa da dışarıdaki vaziyet anlatıldığı kadar kötü değil. Son günlerde Almanya ile Rusya arasındaki 12 milyar avroluk “Kuzey Akımı 2” isimli doğal gaz boru hattı projesinin, yüzde 95’i tamamlanmışken, iptal edilecek noktaya gelmesi bunun kanıtı.
Kuzey Akımı 2, aynı isimli fakat 1 numaralı projenin ardından 2012’de başlatılmıştı. Estonya sınırındaki Rus kenti Ust-Luga’dan Baltık Denizi’ni geçerek Almanya’nın kuzeydoğusundaki Greifswald şehrine ulaşan bir doğal gaz boru hattı döşenecekti. Projenin ana amacı Rus gazını Avrupa’ya ulaştırırken, Ukrayna ve Polonya gibi Doğu Avrupa’nın istikrarsızlığa meyilli ülkelerini saf dışı bırakmaktı. “Avrupa” diyoruz çünkü Kuzey Akımı 2 salt bir Berlin-Moskova paktı değil. Aksine 5 Avrupalı enerji devi projenin ortağı; Fransız Engie, Alman Uniper ve Wintershall, Avusturyalı OMV, İngiliz-Hollandalı Shell.
Bu senenin başında ilk vananın çevrilmesi planlanan proje, tam bir kazan-kazan anlaşmasıydı. 2011 senesinde nükleeri ve kömürü terk eden Berlin yönetimi Kuzey Akımı 2 sayesinde enerji tüketimini doğal gazla dengeleyecekti. Ucuz Rus gazı sayesinde Berlin, hem kar edecek hem de AB’nin ABD’ye bağımlılığını azaltacaktı. Kremlin ise iktisadının bel kemiği doğal gaz ticareti güzergahında bulunan Doğu Avrupa ülkelerinde Washington merkezli kışkırtmalarla uğraşmadan Batı Avrupa’ya doğrudan ulaşabilecekti. Fakat bu “dev proje” ilan edildiği tarihten itibaren bir takım “aksaklıkların” kurbanı oldu.
İlk problem Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla yaşandı. Estonya, Litvanya, Letonya, Polonya, ezelden beri geçiş güzergahında olmalarına rağmen kendilerinin gaz sevkiyatında etkisizleştirmesine karşı çıkıyorlardı. Kırım’ın ilhakını kullanarak AB içerisinde “Rus karşıtı blok” oluşturdular. AB’yi Rus gazından bağımsızlaşmaya çağırdılar. O günden itibaren “Rus gazına alternatif” bulma arayışı AB’nin temel siyasetlerinden biri haline geldi. Brüksel’in İran ile ABD arasındaki nükleer anlaşma hususunda bu kadar istekli olması ve bugün Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğal gazın Avrupa’nın iştahını kabartması yine bu alternatif arayışıyla ilişkilendirilebilir.
İkinci problem ise ABD yaptırımlarıydı. Avrupa’yı Putin’in kucağına teslim etmek istemeyen Beyaz Saray, Trump döneminde projeyi baltalama stratejisini devreye soktu. ABD Başkanı Donald Trump, Temmuz 2018’deki NATO Zirvesinde Genel Sekreter Jens Stoltenberg’e Almanya’dan duyduğu rahatsızlığı iletti ve Berlin’in Rusya’nın rehinesi olduğunu söyledi: “Almanya tamamen Rusya tarafından kontrol ediliyor. Çünkü enerjilerinin yüzde 60-70’i oradan geliyor. Bu normal mi? Bence değil. Bence bu NATO için büyük bir sorun.” İşaret fişeği olarak okunabilecek bu açıklamayı yaptırımlar takip etti. Bin 230 km tamamlandığında proje yaptırımlar nedeniyle durdu. 2019’un sonunda boruları döşeyen İsviçre gemisi hedef haline gelmemek için ertesi gün faaliyetlerini askıya aldı.
Kuzey Akımı 2’ye son darbe ise Rus muhaliflerden geldi. 20 Ağustos 2020’de Putin’e yönelik muhalefetin lideri Aleksey Navalniy Rusya’da zehirlendi. 2 gün sonra bir Alman STK’sı apar topar Navalniy’yi Berlin’e getirdi ve Charite Hastanesi’ne yatırdı. Navalniy’nin bir Sovyet tipi sinir gazıyla zehirlendiği tespit edildi. Vaziyetin netlik kazanmasıyla Alman Şansölyesi Angela Merkel Rusya’dan izahat istedi ve “Ne gerekiyorsa yapılacak” diyerek Kuzey Akımı 2’nin iptal edilebileceğini dile getirdi. Buraya kadar her şey normal. Fakat ilginç olan Navalniy’yi Berlin’e getiren STK ve ilişkileri. 2008 yılında kurulan Cinema for Peace isimli Alman STK’sı, sinema merkezli insani yardım faaliyetleri yürüten bir kurum. Bağışçıları, Hollywood yıldızları ve eski siyasiler olan örgüt, ABD ile yakın temasa sahip. Kurum, Rus muhalifleri Kremlin’in gadrinden kurtarmayı ilke edinmiş. Navalniy’den önce de Rus punk grubu üyesi Pyotr Verzilov’a yardım etmişlerdi.
Aslında Kuzey Akımı 2’nin serüvenine tarafsız bir gözle bakıldığında yaşananlar oldukça net. ABD’nin her enstrümanı kullandığı bir planla karşı karşıyayız. Baltık Ülkeleri’ni kullanarak AB içerisinde muhalefet oluşturulması, NATO’nun hassasiyetleri kaşınarak getirilen ekonomik yaptırımlar ve zehirlenmiş Rus muhalifin ABD ile dirsek teması olan bir STK tarafından Merkel’in kucağına bırakılması… Washington yönetimi, günün sonunda milyarlarca dolar harcanan Kuzey Akımı 2’yi hiçbir zaman hayata geçemeyecek bir projeye dönüştürdü.
Kuzey Akımı 2’nin akıbetini düşününce Çin ve Rusya’nın yükselişine rağmen ABD’nin hakimiyet alanlarındaki tahakküm gücünün azalmadığı görülüyor.