Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

General Avn ve yanlış cephe

Amonyum nitrat patlamasından önceki Lübnan, sonrasındaki Lübnan’dan farklıdır. Hizbullah’ın hukukun üstünde bir güç ve otorite olarak fiili varlığı, Lübnan’da Sünnilerden ve siyasi güçlerin çoğundan önce Şii sokağı tarafından reddedilmeye başlandı. Mezhepçi siyaset tadında Lübnan korkunç ve ürkütücü bir hale geldi ve bu yüzden, halk ve vatansever güçler tarafından reddediliyor ve Birleşik ve mezhepçilikten arınmış bir Lübnan sloganı yükseliyor.
Sokağın mezhepçilikten arınmış bir Lübnan talebini gerçekleştirmek için Hizbullah milis gücünün pençelerini sökmek bir zorunluluk olmayı sürdürüyor ki bu da bir tartışma konusudur. Canavarlaşan ve Lübnan’da vurucu bir güce dönüşmekle yetinmeyip Lübnan’ın dışına kaos ihraç etmeye de başlayan Hizbullah adındaki Nasrallah’ın milis gücü ile ittifak yapmak, ona kalkan olmak ya da projelerini hayata geçirmesine katkıda bulunmak, yanlış cephede yer almak demektir.
Cumhurbaşkanı General Avn, aslen eski bir ordu mensubu ve disiplinli askeri kurumun oğludur. Dolayısıyla devletin otoritesi dışında bir güce bağlı milislerde eksik olan, askerliğin ve disiplinin anlamını çok iyi bilmektedir. Hal böyleyken, General Avn’ın Nasrallah’ın milis gücü ile ittifakı ve uyumu, onun gibi askeri bir general için anlaşılmaz bir durumdur. Bu ancak, sonuçları iyi hesaplanmamış bir siyasi maceraya benzeyen siyasi menfaatlerin çakışması çerçevesinde anlaşılabilir ve yorumlanabilir. Özellikle de Avn’ın daha önce Nasrallah milislerini Refik Hariri suikastından sorumlu olmakla suçladığı göz önüne alındığında.
Lübnan devleti yetmişli yıllarda bir iç savaş yaşadı ve bu savaş Taif Anlaşması ile sona erdi. Anlaşma, General Avn, partisi ve dini grubuna ihtiyaç duymadan iktidarı paylaştırmıştı ve Avn o zamanlar bu anlaşmayı imzalamayı reddetmişti. Bundan dolayı bugün, Lübnan’ın iradesini Hizbullah milis gücüne ve arkasında duran güce bağımlı olmasıyla sona erecek siyasi kazanımlar için Hizbullah ile flört etmeye ihtiyacı yok.
General Avn’ın Hizbullah ile aynı safta yer alması, 1988’de kendisini reddetmesine rağmen 2016’da onu Lübnan’ın cumhurbaşkanı yapan Taif Anlaşması’nın açık bir ihlalidir. Zira Taif Anlaşması, Avn’ın mensubu olduğu Marunilere cumhurbaşkanlığını garanti ederken, Sünnilere başbakanlığı, Şiilere de parlamento başkanlığını garantiledi. Buna üçlü başkanlık adı verildi. Yani iki taraf arasındaki herhangi bir uyum ve ittifak pek tabi üçüncü tarafın aleyhine olacaktır.
General Avn Hizbullah ile flört ederek, Lübnan cumhurbaşkanlığı makamını, devletin otoritesine boyun eğmeyen (Suriye, Irak, Yemen, hatta Gazze ve Libya olmak üzere Lübnan sınırları dışındaki askeri müdahaleleri bunun kanıtıdır) silahlı bir milis güç ile aynı kefeye koymuş oldu. Hizbullah’ın dış müdahaleleri, Lübnan’da iktidarın siyasi bir ortağı olduğu dolayısıyla eylemleri resmi otoritenin de eylemleri sayıldığı için, Lübnan devletini hukuki sorumluluk ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Hizbullah’ın Suriye, Irak ve Yemen’de yol açtığı büyük kanlı mirasta onun ortağı olmaktan kurtulmak için General Avn, Lübnan’ı İran ruhu ile yönetmeye çalışan Hizbullah’ın abası altından  çıkmalıdır.
Hizbullah her zaman direniş bahanesiyle silahının varlığını haklı göstermeye çalıştı. Oysa direniş, Nasrallah’ın kendisinin itirafı ile Haziran 2006’daki savaşta olduğu gibi Lübnan’a dahi yıkım dışında hiçbir şey kazandırmadı. Keza Şeba Çiftlikleri de hala işgal altında. Hizbullah’ın tek yaptığı, Lübnan’ın komşularına terör ihraç etmektir, ki devlet içindeki en yüksek makam, Hizbullah’ı siyasi bir ortağı olarak gördüğü müddetçe Lübnan devleti de bunun sonuçlarına katlanacaktır.
General Avn’ın, Hizbullah’a karşı tutumunu gözden geçirmesi, içeride ve dışarıda Hizbullah ve liderinin neden olduğu zararların sonuçlarına Lübnan’ın da katlanmaması için onu terk etmesi gerektiğini düşünüyorum.