Bülent Şahin Erdeğer
TT

Türkiye’nin dil öğrenememe korkusunu dağıtmak

Türkiye’de yabancı dil öğretimi gerek geleneksel olarak gerekse de devletin eğitim politikalarında oldukça zorlaştırılmıştır. Sanki özellikle dil öğrenilmesin diye metodolojik bir sabotaj yapılmış gibi.
Education First adlı dil okulu, 2018 yılında dünya genelinde 88 ülke arasında yaptığı İngilizce Yeterlilik Göstergesi (English Proficiency Index) listesini yayımladı.
Anadili İngilizce olmayan ve bu dili sonradan öğrenen yaklaşık 1,3 milyon kişi arasında yapılan testler sonucunda Avrupa bölgesi sıralamasına göre Azerbaycan sonuncu olurken, Türkiye ise sondan ikinci sırada yer aldı. (bkz. https://tr.euronews.com/2018/11/06/avrupa-da-ingilizce-seviyesi-en-kotu-ulkeler-turkiye-ve-azerbaycan )
İngilizcede dökülüyoruz da başka dillerde çok mu iyiyiz? Arapçada durum daha da vahim hale geliyor…
Gerek medreselerde ve imam hatiplerde/ilahiyatlarda Arapça eğitimi alanlar, gerekse de devlet okullarında İngilizce eğitimi alan nesiller gramer detaylarına boğulmakta, ezberci bir şekilde dil bir angaryaya dönüşmekte.
Bu da yıllarca dil dersi gören nesillerin pratikte o dili konuşamamalarıyla sonuçlanmakta. Hatta öyle ki diller korkulan, sevilmeyen şeyler olarak görülmekte. Bu ise “Filofobi”yi yani dil korkusunu ortaya çıkartmakta.
Türkiye’de İngilizce ve Arapça korkusunun temellerinde bunlar yatıyor. Arapçanın başına ayrıca kutsallaştırma tabusu da gelmiş. Arapçayı Kur’an ve İslami ilimlerin ana dili olmasından dolayı aşırı mükemmeliyetçilik sebebiyle öğrenemiyor Türkiyeliler…
Polyglot, birçok dil bilen kişi demek. Özellikle de 3 dil ve fazlasını bilen dillerin gramer mantığını çözerek normal insanlardan çok daha hızlı biçimde birçok dili öğrenebilen kişilere deniyor.
Filofobi sahibi hele ki Arapçaya kutsallık atfedip o yüzden yanına yaklaşamayan bir kitlenin ortasında polyglot olmak lanetli bir cadı olmak demek.
Normalde sağlıklı ve pratiği/diyaloğu esas alan bir metodoloji ile ve planlı disiplinli bir çalışma ile ortalama bir öğrenci 6 ayda Arapça gramerini/alt yapısını öğrenir.
Bu temel öğrenme sonrası ise kişinin kendisini yetiştirmesine, kelime hazinesini genişletmesine, dili aktif olarak görsel/okuma, işitsel ve diyalog olarak kullanmasına bağlıdır. 
Ployglotlar ise 6 aylık bu süreyi daha da kısaltarak 1 ay hatta 1 haftaya kadar indirebiliyorlar. Bazıları bu yeteneklerini kitlelere aktarmak için sosyal medyada kanallar açarak insanların dil korkularını yenmeleri için çalışıyor.
Onlardan biri de Semih Uçar. 12 dil bilen Uçar, Arapçayı öğrenmek ve bu süreçte öğrenmenin yollarını takipçilerine göstermek için yola çıktı. 3 hafta içinde Arapçayı temel düzeyde kavradı ve yine başlangıç seviyesinde konuşmaya başladı.
Bu aslında çok güzel ve teşvik edilmesi gereken bir öncülük ve örneklik iken, bir kesim insan “biz Arapçayı yıllardır öğrenemiyoruz Semih Uçar nasıl bu kadar hızlı öğrenebiliyor” diye polyglotumuza haset etmeye başladı.
Oysa onun yaptığı pek çok tabuyu yıkmakta korkuları dağıtmaktaydı.
Bir kesim Arapçayı biri konuşacaksa mükemmel fesahat ile konuşmalı takıntısı yüzünden polyglotun insani hatalarını, telaffuz ve aksanını abartıp abartıp Uçar’ı yıpratmaya çalıştı.
Uçar, canlı yayınlanan derslerinde Kur’an ayetlerinden örnek vermeye çekinir oldu. Kur’an Arapçası o kadar kutsanmıştı ki en ufak hata ederse günah işleyeceği önyargısıyla polyglot, diken üstünde adeta bir ipte yürüyen cambaz gerginliğiyle karşı karşıya kalmıştı.
Hatta bir dersinde onca dili kolayca öğrenen-öğreten polyglot, insanların aşırı mükemmeliyetçilikle kutsadıkları Kur’an’a ne kendilerinin yaklaşabildiklerini ne de başkalarını yaklaştırdıklarını belirtip dert yanmıştı.
Düşünün ki hayat rehberi olsun diye günlük yaşamında aşina olmamız için Allah tarafından tüm insanlığa gönderilmiş bir kitap, birçok koruma kalkanı uydurularak insanların yaklaşamayacağı, dokunamayacağı, okurlarsa hata edeceklerinden korktukları müzede sergilenen ama asla yaklaşılamayan bir antikaya dönüştürülmüştü.
Doğru ve güzel bir çaba gösteren Uçar gibi bir kişiyi destekleyeceklerine küstürmeye, moralini bozmaya çalıştılar ki Uçar bu öğrenme-öğretme sürecinde gerçekten çok zorlandığını bizzat dersi takip eden biri olarak şahit oldum.
Oysa Semih Uçar vb.leri kitlelere dil öğrenmekten korkmamayı öğretiyorlar.
Düşünebiliyor musunuz bir dili öğrendiğinizde önünüze kapılar köprüler açılıyor ama ideolojik saçmalıklardan bir kesim Arapçayı aşağılıyor hatta dile düşmanlık gösteriyor.
Ülkenin en az 15 milyonu Kürtçe konuşurken merak bile etmiyoruz mesela Kürtçe nasıl bir dildir diye.
Hadi onu da geçtim kökenlerinde Kürtlük, Gürcülük, Çerkeslik, Lazlık, Pomaklık vs. etnisiteler olan çoğumuz kendi ana, ata dilimizi korumak, çocuklarımıza öğretip miras bırakmak yerine onları unutuyoruz bir belleği kendi umursamazlığımız sebebiyle gömüyoruz…
Oysa her dil bir çeşitlilik, Allah’ın yarattığı ayetlerden bir ayet/işaret…
Her insanın en az 3 dili rahatlıkla öğrenip konuşabileceğini dillerin insanların ufuklarını açacağını gösteriyorlar.
Kanaatimce dünyada yaygın olarak kullanılan İngilizce, Arapça, İspanyolca gibi diller öğrenildiğinde bu dillerin zengin edebiyat literatürü, düşünce dünyası ve haber analiz kanallarının kapıları da size açılmış oluyor.
Hadi her şeyi geçtim en azından iş bulma, ticaret vs. konularda size rakiplerinize karşı öne geçiren bir etken dil bilmek…
Bazı diller birbirlerine çok yakın diller. Örneğin Latincenin çocukları olan İspanyolca, İtalyanca, Portekizce, Arnavutça ve Romenceden birisini öğrenen kişi, diğer kardeş dillerini de rahatlıkla daha hızlı öğrenebiliyor.
Bu sami dilleri olan Arapça, İbranca, Aramice ve Süryanice için de geçerli. Aryan dilleri olan Kürtçe, Zazaca, Farsça, Peştunca, Urduca ve Hintçe için de geçerli.
Boşnakça öğrenen rahatlıkla Sırpça ve Hırvatçayı da çözebiliyor.
Rusça, Çince, Fransızca gibi diller hem geniş coğrafyalarda konuşuluyor Japonca Korece gibi diller de öğrenilebilir. 
Polyglotlar kadar hızlı olmasa da en azından bir dil ya da dil ailesi için 1 yıl emek vermeye değer.
Semih Uçar gibi dil emekçilerini de teşvik edip sayılarını arttırmaya çalışmak bir toplumu geliştirecektir.